Geride adam bırakmadan, daha da büyüyerek!
Şükür kavuşturana! Yeni sezonuyla Savaşçı, 10 Eylül 2017, Pazar akşamı ekranlarımızda yerini aldı. Yayınladığı ilk dakikadan itibaren, duruşuma en yakın olduğunu ve bu sebeple türünün de en iyi örneği olduğunu düşündüğüm Savaşçı ekran macerasına kaldığı yerden devam ediyor üstelik yepis yeni sıfır kilometre rejisiyle. İlk önce başta yeni yönetmenimiz Murat Saraçoğlu nezdinde tüm ekibe güzel, kazasız belasız, emeklerinin karşılığı alacakları, güzel verimli bir sezon diliyorum. Allah utandırmasın! 

Bizim çocuklar, bizim tim, bizim savaşçılar, döndüler. Ne yalan söyleyeyim, on bölümde ne kadar tanıdım mı ne kadar özleyeceğim diyordum. Ama işin aslı öyle değilmiş. Pazar akşamları gerçekten bir boşluk oluyormuş.

***

Yeni sezona yürürken elimizde birçok hikayemiz vardı. Tabii ki bu hikayelerin devam etmesi için tek bir koşula bağlıydı: O helikopter kazasından herkesin bir şekilde kurtulabilmesi. Hepimiz gayet iyi biliyoruz ki o helikopterden sağ çıkacak isimler belli, eyvallah ama daha dakika bir gol bir oldu. Daha tanıtımlardan bizi nasıl bir şeyin karşılayacağını az çok tahmin etmiştim ama büyük resmi görmeden çok fazla söz etmek istemedim. Zaten koskoca bölümde beni en çok rahatsız eden şeyde birkaç cümle sonra yazacaklarım oldu. Şöyle ki:
  • Havada yanarak yere çakılan bir helikopter kazasının ardından helikopterde bulunanların aşırı “sağlıklı ve temiz” olmasının işin gerçekçiliğini alıp götürdüğünü düşünüyorum. Elbette ekranda görünen ve görünmeyen her şeyin bir sınırı olduğunun bilincindeyim. Ancak helikopteri yanarak yere düşen biri için Kağan ve Bayram’ı aşırı “bakımlı” bulduğumu belirtmeden geçemeyeceğim.
  • Yine helikopterin düşmesinin ardından çatışmanın gerçekleştiği yerde de adını koyamadığım, rahatsız edici bir durum vardı. Belki gözüme çok dar gözükmesindendir, bilemiyorum.
  • Yaratılan dünya ülkenin en özel subaylarının bir araya geldiği bir timin dünyası. Onların helikopteri düştüğünde, gözlerini açana kadar bir izleyici olarak bunu yapanlara çok kızmalıyım, subaylar için çok üzülmeliyim, gözlerim dolmalı. Bu adamların bir yerlerinin kırıldığına, kanadığına inanmalıyım. İcabında hüngür hüngür ağlamalıyım. Çatışma sürecine girdiklerinde, “Hadi gel!” deseler onlarla silah arkadaşı olacak kadar yükselmeliyim. Ama ne yazık ki bölümün neredeyse ilk bir saati “Berk Oktay’ın da saçlar iyi olmuş yea!” diyerek, ünlülerin kıyafetine puan veren magazin programı tadında geçirdim.
Böyle yazınca sanki iki saat boyunca ekranda iyi hiçbir şey izlememiş gibi geldi ama, fikrimce, bunlar dışında sezona yeni başlayan bir dizi için her şey gayet yerli yerindeydi.


Burada da öncelikle kötülerden başlayalım. Daha sezon bitmeden, yeni sezon yeni kötülerler tanışacağımızın sinyallerini almıştık. Onlardan, her karakterde olduğu gibi, ceplerinde hikayeleriyle geldiler. Geçen sezon, en mustarip olduğum konu kötüler daha tanıyamadan paldır küldür gitmeleri oluyordu. Gittiklerine bile sevinecek kadar tanıyamıyorduk. Ama bu sefer daha uzun olacaklar gibi duruyor. Onuryay Evrentan Atasalihi ve Koray Şahinbaş’a yani Rojda ve Doktor’a hoş geldiniz diyorum. Sizler ne düşündünüz bilemiyorum ama Doktor’un her şeyi bu kadar çok bilmesi beni oldukça ürküttü. Megalomanyaklığa yakın seviyedeki kendine güveni de biraz sinir bozucu. Hikâyenin akışı içinde Doktor’dan daha çok ürkeceğimiz, ürktükçe heyecanlanacağımızı düşünüyorum. Bu da seyir keyfi yüksek bir Savaşçı demektir. Oh gelsin kötüler, gelsin karakter çatışmaları!

Doktor da tamam ama daha “Elmas değil; Rojda!” dediği anda tüm dikkatimi üzerine çeken Rojda karakterine ne diyorsunuz? Sezon açılışı olmasıyla sebebiyle neden Elmas değil de Rojda olduğu hakkında ufak bir fikrimiz oluştu. Tadımlık. Gel gelelim karakterin daha da derinine inmek, onunla, yaşadığı değişim sürecini anlamak için sabırsızlanıyorum. Hiç şüphe yok ki Rojda, hikâyeye doğru yerleştirildiğinde inandırıcılığı çok yüksek bir karakter. Göründüğü ilk bölümden bunu zaten anladık.


Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER