'Kopyala-Yapıştır' sadece bize özgü değilmiş meğer..
Açılışı dizideki en eli yüzü düzgün karakterle yapayım dedim..
Can dostlar.. Siteyi tıklayan elleriniz ekranda ne var ne yok cama yapışan meraklı gözleriniz dert görmesin. Ranini.tv artık daha aktif.. Müjdeler olsun. Alacağınız üyelikle dizilere oy verebilir ve favori dizinize dair tüm bilgilere herkesten önce tek tıkla ulaşabilirsiniz..

Şimdi gelelim sadede..Türk dizi sektörünün kanayan yarasıdır hikayenin olduğu yerde patinaj çekmesi. Zaten tüm dünya sinemasında belli başlı ana konular, çatışmalar vardır.  Hikayeniz ne kadar özgün olursa olsun elbet bu klişelere yolunuz düşer. Türkiye de her gün 6 büyük kanalda günde 1 hatta bazen iki diziden haftada minimum 10 dizi olunca ve aç gözlü yapımcıların reklam pastasından her hafta biraz daha pay alma isteği yüzünden, süresi ekran karşısındakine buhran geçirecek uzunlukta olunca Türk dizi sektörü için bu durum bir nebze kabul edilebilir. Ama zaten yılda asgari oranda dizi yayınlayıp sürelerini en fazla 50 dk (istisnalar kaideyi bozmaz) tutan maximum 28 bölüm yayınlayıp, sezon ortasında da ara veren ülkelere bakınca  kusura bakma da kardeş o zaman bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demekten alıkoyamıyorum kendimi. O zaman biraz yaratıcılık beklemek hakkımızdır. (Yazar burada yabancı dizi sektörüne veriyor ayarı! veriyor ayarı!)  


Diziden Caitlin'i alın.. Geri ne kalır ki..

The Flash'dan bahsediyorum tabii ki.. Çok hızlı başlayan ilk bölümüyle beni içine alan hikaye gitti, yerine her bölümde kendini tekrar eden her hafta biraz daha temposu düşen bir dizi geldi. 'Yahu zaten her hafta birbirinin aynısı hikayeleri kahramanları değiştirerek önümüze sürüyorsunuz, bari hikaye havada kalmasın' diye sızlansam da ne fayda? Tamam, biz zaten 500 bölüm saf takılan başrollerden, 1500(!) bölüm ortaya çıkmayan sırlardan, ha öğrendi-öğrenecek temalı süre kurtarmalı uzatmalı boş aksiyon sahnelerinden, izleyene 'yahu sende de ne kader varmış' dedirten ağır arabesk senaryolardan kaçıp 'çölde vaha' diye size sarılmadık mı? Ee noldu şimdi?! 
Yazmamak, beklemek için direndim. Hatta Felicity konuk olunca biraz daha motivasyonlu izledim ama düşününce o bölümden de Felicity'i çıkarınca hiç bir şey kalmadı.


Bana düşmez ama bu adam bu yakışıklılıkla burada harcanır matmazel..

Arrow'la olan konu benzerliğinden bahsetmiyorum bile. Tamam, bu benzerlik zaten ilk bölümden belliydi hatta kardeş dizi diye lanse edilmişti ama biraz istenmeyen kardeşlik oldu. Biz zaten kahramanlığı, yakışıklılığı Oliver'la tattık, izledik.. Kaldi ki bu durum üvey kardeşlikten de öte, iyice benzemeye çalışırken vasat bir kopya olmanın ötesine geçememiş. Dizide ki üç ana çatışma Arrow'la birebir aynı..


Laurel önce Arrow'a hayran kalmış sonra bir yanlış anlama nedeniyle kısa bir süre için nefret etmişti. Aynısını Iris kızımızdan bekliyoruz.

1-) Oliver-Laurel-Felicity = Barry-Iris-Caitlin

İlk sezonda her bölüm başkasıyla yatan Oliver, iş gönül meselesine gelince adayları Laurel ve Felicity olarak ikiye indirdi ve bocalayıp bocalayıp sonunda Felicity'i seçmesi iki sezon sürdü. The Flash'da bu konu Iris ve Caitlin üzerinden yürüyor. İyi de, ben zaten her aşamasını bildiğim bir ilişkiyi neden merak edeyim? Barry, eninde sonunda Caitlin diyecek. 'Ama zaten her dizi-filmde ana çatışma iki kişi arasında kalmaktır' diyenlere de ikinci maddeyle devam ediyorum.


Bir tarafta sonsuz güven diğer tarafta her an her şey olabilir gerilimi..

2-) Oliver-Diggle-Felicity = Barry-Cisco-Caitlin

Çok ufak farklarla da olsa iki dizi de 'basit bir insanın kahramana dönme' hikayesi üzerine kurulu. Elbette bu konuda binlerce senaryo var burada zaten önemli olan 'işleyiş'. İzleyici anlatacağın şeyi bilse de, sen ona onu izlettirecek bir dünya kurmalısın. Ama The Flash için bunu söylemek biraz zor. Team Arrow ve Team Flash'ın kahramanlık ekibindeki karakterlerin görevi de birbirinin aynısı. Hatta Diggle'in güven veren duruşuna karşı Cisco'nun antipatikliği... Daha fazla konuşamayacağım... 


Her iki baba da, ne kadar istemese de gerektiğinde kahramanlarımızdan yardım almasını bildi.

3-) Oliver-Laurel-Dedektif = Barry-Iris-Joe

Laurel, Arrow'un kimliğini çözmeden önce onunla çatıda,evde  buluşur hali hazırda hayatında hiç aksiyon yokmuşcasına kendini tehlikeye atardı. The Flash da bu bölüm Iris kızımız Flash'ı olay yerinde görüp takıldı peşine. Hatta diyaloglar bile çok ufak farklılıklarla birbirinin aynısıydı. Bari mekanı değiştirseydiniz el insaf! Bununla da yetinmeyen ultra yaratıcı(!) senarist Dedektif Lance'in Laurel'in Arrow'la  iletişime geçtiğini öğrendiğinde verdiği tepkiyi Iris'in Flash'la konuştuğunda Joe'nun verdiği tepkiye uyarlamıştı. Burada bir iki kelime farklı şeyler konuşuldu haklarını yememek lazım(!)  

Ayrıca Oliver'in sağlam duruşuna karşın Barry'nin pasifliği..  


Adam sabit dururken bile karizmatik. Diğeri kahramanlık yaparken bile antipatik. Peh Peh!

-Team Arrow'da her biri kendi alanında kendine hayran bırakan karakterlere karşı Cisco'nun antipatikliği.. 

-Arrow'da takım arkadaşların birbirine olan güvenine karşı her an her şey yapabilecek kapasitedeki Dr Wells... (ki 4 bölümdür sadece bölüm sonunda sırf merak uyandırması için yapılan ama beni çileden çıkaran sahnelerden dolayı ne yaptığını bir türlü anlayamadık) 

Tüm bunlar üst üste birikince The Flash Arrow'un kötü bir kopyası olmaktan öteye gidemiyor. Zaten 9.4 le başlayan imdb şuan için 8.3'e inmiş durumda...

'İyi de izleme o zaman' diyenleri de duyar gibiyim. Bu yazdıklarımın bir diğer sebebi de Arrow'u daha önce izlemiş olmam da olabilir tabii.. The Flash'ı daha önceden izleseydim daha özgün gelebilirdi belki de..

Sonuç olarak bendeki tüm albenisini yitiren The Flash'ı hayalimi (şairin en büyük hayali amatörce de olsa kitleye hitap eden bir yerlerde bir şeyler karalamak)  gerçekleştiren hatırına ve aldığım görevi yarıda bırakmamak adına yorumlamaya devam edeceğim..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER