Game Of Thrones: Bazıları çıtır sever
Demirhanenin kovanlarında normal çeliğin o büyülü sıvıyla harmanlanmasıyla oluşmuştu Valeria çeliği. Sonrasında çeliğe yavaş yavaş eklenen aynı sıvı ile önce kırılmaz bükülmez kılıçlar elde etmişlerdi. Büyülü sıvı ağabeyinin ölümüne sebep olan sarsıntıda hayatını kaybeden buzul ejderinin eritilen kemiklerinin ta kendisiydi. Şimdi ise yıllar içinde büyü yardımıyla eritip damıttıkları ve fıçılarda beklettikleri o sıvıyla oluşturdukları Valeria çeliğinden, upuzun mızraklar elde etmişlerdi. Geceyi demirhanede geçiren Lord Aenar soğutma havuzundan yeni çıkan üç buçuk metrelik mükemmel mızraklardan birini iki eliyle kaldırmaya çalıştı, beceremedi, ama ejderhalarla birleşince herbiri ölümcül silahlar olacaklardı.
 
Lord Aenar parçalarını evine taşıttığı, devasa buzul ejderinin kaderini çok önceden belirlemişti. Dört sene önce Sinessidel’in ve ağabeyinin akıbetini öğrendikten sonra elinde kalan son savaşçılarını komutanı Matudi’nin emrinde Yücekaya’ya göndermişti. Buzul ejderinin öldüğü yeri içlerinde bir tek Matudi biliyordu, bir tek o ağır yaralı olarak kurtulmuştu yaşadıkları felaketten. Ertesi yıl kazasız belasız geri dönüşlerine çok sevinmişti Aenar, yanlarında getirdikleri ejderha kemiklerinden daha önce hiç düşünülmemişi elde etmişti. Balerion’u sağ salim elinde tutması için dişinin büyülü sıvısı gerekliydi ve artık o büyülü sıvıdan elde ettiği mızraklar sayesinde kara ejderle her savaşa korkusuzca uçabilecekti. Elinde tuttuğu ağır silaha bir isim düşündü,
 
‘Buzdağı!, keskin sivri ucu ve dayanıklığı ile herkesin korkulu rüyası olacak, ve bunu Balerion’un sırtına yerleştireceğim’, diye gülümsedi Lord Aenar.
 
O anda yer altında hissettiği titreşimle yüzünü buruşturdu, dört senedir hiç yaşanmayan sarsıntılar son iki aydır tekrar hafif hafif başlamıştı. Belki de kızı haklıydı, her sene burada kalmalarını öteleyerek büyük risk alıyorlardı, belki artık buralardan göç etme zamanları gelmişti, hatta artık burada kalmalarına bir sebep kalmamıştı. Aniden demirhaneye giren güzeller güzeli kızına baktı Aenar, genç kız korku ve telaş içinde ona koşmuş ve sarılmıştı, belli ki yine aynı kabusu görmüştü. Ağlamaklı sesiyle kendisine yalvaran Daenys’i dinledi,
 
‘Babacım, ne olur gidelim buralardan, çok korkuyorum ve bu kabustan kurtulamıyorum.’
 
‘Tamam kızım, bu sene batıya gideceğiz. Batıdiyar’ın keşfinde orada kurulmuş kalmış, unutulmuş ufak bir yerleşim yeri var. Targaryenler olarak yeni evimizi orada kuracağız, hatta muhteşem bir kale yaptıracağım, orada. Sen ve ağabeyin Gaemon birleşip mutlu mesut yaşayacaksınız, kimse bizi rahatsız etmeyecek!’
 
Balerion yattığı yerden kafasını kaldırmadan gözlerini yanında cansız durmakta olan iki ejderha yumurtasına dikti ve kısa süren titreyişlerini izledi. Yine deprem olmaktaydı, şu son haftada ikinci kez. Sarsıntı gitgide azalırken yumurtaların bir gün deprem olmadan harekete geçip geçmeyeceğini düşündü. Kim bilir belki bir gün içlerinden sağlıklı capcanlı ejderhacıklar çıkabilecekti, bir zamanlar çok sevdiği buzul ejderini ona anımsatabilecek, büyüyünce kendi soyunu devam ettirebileceği dişiler belki. Gençlik aşkı Sinessidel hatıralarında canlanmıştı bir kez daha, nerelerdeydi kimbilir şu anda.
 
Sevenlerden biri öldüğünde asıl ölen hayatta kalandır… demişti buzul ejderi, bir gece beraberce mavi sonsuzluğun kalbinde ejderha dansı yaparlarken. O gece gökyüzündeki ihtişamlı ışık deniz yüzeyinde parıldarken onlar sarmaş dolaş yakamozları yakalamaya çalışmışlardı ve işte o gece oluşmaya başlamıştı bu yumurtalar Sinessidel’in içerisinde.
 
Kara ejderha gözlerini yumdu, belki de tam şu anda bir yerlerde minicik bir ejder doğmuştu. Sanki gözlerini hiç açmasa çığlıklarını duyabilecek gibiydi. Seffaf berrak suratı, koyu gözleri ve minicik pençeleriyle dünyalar güzeli bir dişi. Muhtemelen onunla hiç tanışmayacaktı ve hayatla tanıştığında şansının yaver gitmesini dileyecekti. Belki de tanışacak ve pençesini kuyruğunu usanmadan çekiştirecekti ileride.
 
Balerion gözünü huzursuzca araladı, sanki yüzyıllık uykusundan yavaş yavaş uyanıyordu. Şimdi demir tahtı dövüyordu nefesiyle erittiği kılıçlarla, alevlerin ışığı tahtı iyice sağlamlaştırırken etrafının çepeçevre kaplandığını hissetti önce alevler, sonra duvarlar ile. Sıkışıp kalmıştı tekrar gözünü yumdu, işte yumurtalar kırılıyordu yavaş yavaş. Uykusunda kafasını kaldırarak, fonda alevler etrafını sarmışken yumurtalardan çıkanları gördü, biri altın beyazı, diğeri yeşilimsi iki minik ejderha… Sinessidel’in, biriciğinin yansımaları…
 
‘Sinessidel kimsenin onu tanıdığına pişman olmayacağı bir ejderha olmak istemişti, uzun hayatı boyunca. Ölümünden pişmanlık duyabilecek pek çok yaratık olacaktı, oluyordu, olmuştu. Bir tek o pişmanlık duymayacaktı bundan, çünkü öldüğünde, bir gün mutlaka karşılaşacağına inandığı iyilerin yanına doğru uçacaktı, uçuyordu, uçmuştu…
 
Hikayeler dinlemeyi, bir hikayesi olmasını ve güzel yaşamayı dilemişti buzul ejderhası, ancak artık bunlar arkasından anlatılan hatıralarda yaşayacaktı. Henüz yumurtadan bile çıkmamış minik ejderlerini yıllarca büyütüp huzurla uyutamadan, Yücekaya’nın eteklerinde, Aegon ve askerleriyle beraber son nefesini vermişti buzul ejderi. Ölürken bile gözleri, gökyüzünde süzülerek onun için pençesini savuracak biricik kara dehşetini aramıştı son bir umutla, ancak yaşam acımasızdı, ejderhalar için bile.
‘Neredesin Baliş? Hangi soğuk diyarlarda süzülüyorsun şu anda, prensesin ölürken?’
 
Zamanı gelmeyen ayrılıklara hala alışamamıştı belli ki yaşlı Sinessidel. Yine de ölümü vakurla kucaklamıştı sonunda. Zaten o hiçbir zaman mutlu sonların ejderhası olamamıştı uzun süren şu ömründe.
 
                                                                                                     ***
 
Yaşlı gözleriyle annesinin, eşinin, aşkının zar zor bulduğu kafatasının başında saatlerce beklemişti Balerion. Belki günlerce de duracaktı o noktada, gömülü olduğu o mağara ağzında. Onun yattığı yerden alacağı bir sıcaklık, içini dolduracak bir esinti, geçmiş günleri hatırlatan bir işaret, ne kadar ihtiyaç duyduğu bir şeydi o geçmiş zamanda. Ama ne kadar beklerse beklesin değişen hiç bir şey olmayacağını düşünürken, tam da o anda farketmişti yumurtaları işte biriciğinin kucağında.
 
Sırları olan ejderhalar asla huzurlu uyuyamazlardı. Huzur engin denizlerde pervasızca yüzebilmekle, masmavi gökyüzünde pamuk bulutları arasında gülümseyerek süzülebilmek arasında saklı kalmıştı. Baliş, küçücük masum bir çocuğun bile oyunu terk eden arkadaşına sorabileceği ‘Neden?’ sorusunu bir türlü sorma imkanı bulamamıştı… Daha iyi biri her zaman bulunur ama onu daha iyi biri haline getirecek dişi kolay kolay bulunmazdı.
 
                                                                                                     ***
 
Gelelim hareketli son bölüme. Bu bölümde neler öğrendim?
 
1-    Onurla taşınan kılıçların soylu olmalarına gerek yok, kılıcın adı da yok.
2-    Onları üfleyen Akgezenleri geberince ölügezerler de paramparça oluyor.
3-    Ciritte bir dünya markası Gece Kralı meğer ejderha binmek istiyormuş.
4-    Akgezenler meğerse beş sezondur dağ dağ dolaşıp madencilik yaparak ve zincir dökerek zaman geçiriyormuşlar, o yüzden güneye inememişler.
5-    Benjen Amca artık kesinlikle öldü… mü?
6-    Daenery’s giysilerini yırtarak Jon’un üzerine çıkmak için yanıp tutuşuyor.
7-    Jon biricik kraliçesini soymak için değil diz çökmek, ters takla bile atar.
8-    Haftaya gemi kaçmadan malum bölümü bilgisayarıma kaydedeyim.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER