Elimi bir daha hiç bırakma
Geçen bölüm, merdivenlerden beraber düştüklerini gördüğümüz Servet ve Alev’in hastane odasında baygın, Yılmaz’ın dışarıda endişeli yüzleriyle başladık bölüme. Şok yaşayan Yılmaz’dan ne olduğuna dair bir cevap alamayan Üstün Ailesi’nin karşısına, Allah’tan hemen bir doktor çıkıverdi de, telaşlarıyla hastaneyi birbirine katmadılar. Onların bu telaşlı halleri, beni genellikle çok eğlendirse de bazen “ay susun biraz, bir sakinnnn” diye bağırmak istiyorum, rahmetli anneannem "telaşe müdürü" derdi böyle tiplere, Üstün Ailesi de tam böyle işte.
 
"Ağzı bu kadar iyi laf yapmasa çoktan unutmuştum."
 
Geçen bölüm, hiç ortalarda görünmeyen karanlık köşelerin romantik prensi Asrın’ımız, bir ara atarlanıp yalnız bir köşeye çekilen Saadet’in karşısına çıktı. Yalnız bu nasıl bir cesaret böyle, adam hiç çekinmeden her yere girip çıkıyor, üstelik Kemal Komiser de bu kadar yakınken. Hep diyorum ya, bir gün burun buruna çarpışacaklar Kemal’le Asrın. Saadet’e çikolatalı süt getirmiş Gönülçelen’im ya… Hemen lafını da etti yalnız, Saadet’i kolundan çekerken, Saadet “canım acıyor” dedi, Asrın “benim de” dedi, ay aşktan canı da acırmış, çok tatlı… Bu Asrın ortalıklarda olduğu sürece, Saadet’in de, benim de Komiser Kemal’e odaklanmamız çok zor sevgili okuyucular… Gerçi Asrın’a tepkilerine bakarsak Saadet, benden bir tık daha iyi durumda gibi. Bir itmesiyle koca adamı devirdi, nasıl bir kuvvetliyse Saadet artık…
 
"Ben böyle güzel lafları nereden mi buluyorum? Yaaaa bizim bir arkadaş vardı, o hep böyle gönülçelici laflar ederdi, ondan öğrendiysem herhalde."
 
Kemal Komiser’imse daha o kadar tanımıyor Saadet’i, bir şişe su almış, onu Asrın’dan kaçarken buldu. Ne sevdiğini bilemedim, diye bir şeyler geveledi. Saadet de “önemli olan ne içtiğin değil, kimin elinden içtiğin” dedi. Saadet'in bu lafları nereden öğrendiğini hepimiz biliyoruz, değil mi? Ay, heba oldu koca bir bardak çikolatalı süt. 
 
"Zaten Alev kim ki!"
 
Hastane odasında refakatçileri ve refakatçilerinin refakatçileri şeklinde, büyük bir kalabalık tarafından beklenen Servet’in aksine, başka bir odada yatan ve durumunun ciddiyeti nedeniyle uyutulmaya devam edilen Alev’in başında ise; bir tek Çisil vardı. O da son olaylar nedeniyle ablasıyla küs olduğu için, pişmanlık içindeydi. Diğerlerinin neşesini görünce onlara patladı, ölse umurunuzda olmayacak diye… Bunu duyan Servet, yatağından kalkıp hemen Alev’in durumunu öğrenmeye koştu. Alev, ne de olsa son hamlesiyle Servet'i kürtajdan döndürmüştü. Servet’in merhameti çok büyük gerçekten… 
 
Bebeği de gayet iyi olan Servet, evde yatmaya devam etme şartı ile, birkaç gün içinde hastaneden taburcu oldu. Bu arada Servet'in Yılmaz’ı hiç göresi yok tabi. Bu durumda Yılmaz da, gizli gizli aileye yardım edip, “kıyıdan köşeden gözetleyen suçlu aşıklara” katıldı. Servet’e morali yüksek olsun diye, Küçük İsmail’le gül bile gönderdi. İşte onun bu incelikleri de olmasa, Servet'e sevgisine bu kadar inandırmasa, hiç kolay affedilecek biri değil aslında…
 
Ortada bu kadar çok gönül işi, gönül yarası varken, Gönül İşleri Organizasyon yine öksüz tabi… Eve dönen Servet, sanki hastane sürecinde yanından ayrılmayan kız kardeşlerinin işle ilgilenmediğini fark etmemiş gibi, dükkâna gitmedikleri için bir fırça çekti. Kızlar işe gönderildi, hem de bir hedefle; bir hafta içinde beş bin lira. Muzaffer Amca’yla Servet ise, evde didişmeye kaldılar. 
 
Bu kızları hep bir toparlayan olması lazım!
 
Ablalarının yokluğunun daha ilk dakikasında kavgaya tutuşan kızlar, kapıya kilidi vurup dükkânı kapatınca, Muzaffer Amca duruma el koydu. Gerçekten Servet ve Muzaffer Amca olmasaymış, Sevda ve Saadet’in hali çok fena olurmuş. Muzaffer Amca, Yılmaz’a haber uçurdu, Yılmaz'ın arayıp bulamadığı fırsat bu tabi… Gönül İşleri Organizasyon, Yılmaz'ın planlamalarıyla, artık yılbaşı ve parti organizasyonları da yapıyor. Noel Dayı Bedir, Soytarı Nuri, dükkân kapısında renkli kartonlarla reklam kampanyası... Sevda, reklam kampanyasını “kıro” diye değerlendirmiş olsa da, Yılmaz’ın fikri para kazandırdı. Her şey güzeldi de, Yılmaz’ın telefonlara çıkması pek iyi olmadı. Vallahi, telefonda benim karşıma öyle konuşan biri çıksa, kesinlikle güvenmezdim. Ama güvenen çok oldu, isteyene Noel Dayı, beğenmeyene güllaç. Yılmaz’ın icadı, hindi şeklinde yılbaşı pastasını da görmeyi çok isterdim. 
 
Saadet'le Kemal Komiser'in arası ballı börek. Asrın Saadet'in karşısına ne kadar çok çıkarsa, Saadet yedek balonu Kemal'e o kadar yakın... Yalnız o pastaları yapan Saadet'in güllaç yapmayı bilmemesi? Bari paketin arkasını okusaydın Saadet! Neyse, Kemal Komiser'i mutfağa sokmalı. Eh, güllaç yapmak ona nasip oldu, yalnız o kadar yakınlığa Kemal'in Saadet'i öpememiş olması? "Demirden korksak trene binmezdik" diyemeyen Gönül İşleri, ah! "Bir kadın tek erkekle öpüşür" mü diyorsunuz yani?
 
"Elimi hiç bırakma!"
 
Saadet, bu yakınlaşmalardan birinde "Sen vazgeçmezsen, ben nasıl unutayım" diye Kemal'i, Asrın'ın peşinden de alıkoydu. Yalnız Kemal Komiser'im de romantizm konusunda Asrın'a kafa tutacağını ispatladı; elimi bir tutarsan sakın bırakma diyerek... Kemal, aşka karşı çok ihtiyatlı. Saadet de bırakmam dedi, hadi hayırlısı…
 
Sevda’nın teklifini kabul etmesiyle Bedir karşısında güçlenen Tibet, Sevda’ya artık Bedir’le aynı ortamda olmalarını istemediğini söyledi, bekliyorduk. Bedir’le Sevda ise, aralarındaki elektriği hala kesemeyip, birbirlerine dalaşmayı sürdürüyor. Bedir’i Noel Baba kıyafetiyle gören Sevda’nın “bana ne hediye getirdin” sorusunu Bedir ne güzel püskürttü, değil mi?
 
Bedir: Noel Baba sadece uslu çocuklara hediye getirir.
Sevda: Neden, ben yaramaz bir çocuk muyum?
Bedir: Hayır, sen çocuk değilsin. Hem de sözlüsün.
 
Ay Bedir sen çok yaşa e mi! Sevda’yı severim ama hep bir şımarma, hep bir “etrafımda dört dönün” tripleri, ne zaman büyüyeceksin Sevda ya! Tüm yaşadıklarından ve parmağına taktığı kafam kadar taşlı yüzükten sonra, hala "Ben yaramaz mıyım" diyerek Bedir'le flört etmeye kalkıyor. Ne bekliyordun Sevda'cım? Bedir sana "yaramaz olduğun için seni cezalandırmak zorundayım" deyip fantezi dünyasının kapılarını mı açacaktı! Kendini Hollywood'un romantik komedilerinde mi sanıyorsun kuşum?  
 
"Bizde Noel Dayı'ya yanlış olmaz kızııımmm."
 
Bu atışmaları dindirmek de Yılmaz'a düştü. Neticede Bedir, en zor zamanlarında hep ona destek çıktı. Yılmaz, Sevda’ya Bedir’in ani değişikliğinin sebebinin, Servet’in onunla konuşması olduğunu ispiyonladı. Sevda şok! 
 
Bu arada diziyi izlemeye bana o anda katılan eşime kısa bir özet geçtim. Servet'in Bedir'le konuşmasını anlamlandıramadığımı söylediğimde, o, işi bir anda çözdü. "E Servet, Bedir'i kardeşinden korumuş." Ben şok! Hiç o yönden bakmamıştım. Kaç haftadır Servet'e kadınca hislerimle kızıp dururken, eşim olaya erkek gözüyle bakıp, şıp diye anladı. Bırakıyorum bu işleri ben, bu sayfayı da eşime veriyorum, o anlatsın artık. :) Servet'in adalet duygusunu seviyorum. Korumacı tavrı bazen ona böyle erkek kafasıyla kararlar aldırıyor, ya da ben bu tavrı biraz erkeksi buldum. Derdim, Sevda Bedir'le olsun değil aslında, Bedir'ciğin de yüzü gülsün azıcık, onun gönlü Sevda'daysa, onunla olsun. Bu fikre o kadar kanalize olmuşum ki; Servet'in aslında Bedir'i koruduğunu görmemişim.
 
Sırlar  Bedir'de durduğu gibi durmadı Sevda'da. Hemen ablasıyla yüzleşti. Bedir'in "çocuk değilsin"inden sonra Sevda bir de ablasından benzer sözler duydu, ama nafile. 
 
Pahalı hediyeler veren Tibet öküzü yüzünden bu çocuğu üzdün Sevda!
 
Bedir, her şeye rağmen, duygularını veda mektubuna yazdı, annesinin aynasını da eklediği bir paket hazırladı Sevda'ya. Sevda, mektubu göremeden aynaya anlamsız gözlerle bakarken, Tibet'in getirdiği konser biletlerinin sevinciyle aynayı fırlatıp kırdı ya, özür dilerim Servet'cim sen haklıymışsın! O Tibet de sana müstahak Sevda. 
 
Amca'nın ifadeye bakarsak; Alev evine helalleşmeye gidiyor.
 
Bu sırada hala hastanede olan Alev’in durumunu soruşturmak için gelen polisler Çisil'in yönlendirmesiyle önce Servet'e, sonra Yılmaz’a ulaştılar. 

Babasıyla didişmekten bunalan Servet, evden kaçıp dükkâna gelince Yılmaz'ın işlere el attığını görüp yumuşadı tabi. Ah bu şeytan tüyü! Eh, artık Yılmaz'ı görebilir. Tam konuşurlarken, gelecek hayallerinin pembeliği ortalığı saracakken, polisler gelip Yılmaz'ı ifadeye götürdü, var mı öyle salt mutluluk, illa bir felaket çökecek. Neyse ki Alev de tıpkı Servet gibi, Yılmaz'ı korumayı tercih etmiş de, hapislere düşmedi adamcağız. Şimdilik elimizde, tekerlekli sandalyede hastaneden taburcu edilmek üzere olan Alev'in durumunun bilinmezliği var. Hastanelerde âdet, hastaların tekerlekli sandalyeyle çıkarılmasıdır, o sandalye bundan mıydı, yoksa Alev’de kalıcı bir hasar mı var, onu haftaya öğreneceğiz.


 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER