Yine hoş bir Cumartesi, Kertenkele'nin 9. bölümü reyting listelerinde birinciliği zorlarken biz de yine karmaşık duygular içerisinde bir üç saat geçirdik. Önceki bölümde yönetmen koltuğundaki değişiklik sonucu görevi Metin Balekoğlu devralmıştı. Özellikle, geçen bölümdeki hayal kırıklıkları dolayısıyla bu bölümün akıbeti çok merak ediliyordu. Haftaiçinde ekibin Metin Balekoğlu'ndan da mutsuz olduğu dedikoduları kulağımıza gelince bu bölümün önemi daha da artmıştı.
Hemen söyleyeyim, bu bölüm geçen bölümün aksine Kertenkele'nin özüne çok daha bağlı kalan, çok daha az ıvır zıvır içeren, çok daha fazla Kertenkele mizahı barındıran bir bölümdü. Bu bakımdan Metin Balekoğlu'nun Kertenkele'ye alıştığını söyleyebiliriz.
Mekan tasarımları da epey iyi aslında...
Yazının başında söylediğim karmaşık duyguları kelimelere dökmekte gerçekten zorlanıyorum. Senaryo o kadar elle tutulur ki, karakterlerin özlerine aykırı mantık hataları çok sırıtıyor. Arka planda kalan karakterlere rol ve önem vermek için uydurulan mantıksızlıklar dizinin gerçekçiliğine zarar veriyor. Örneğin Komiser Ünsal çok parlak biri olmasa da arada sırada yaptığı çıkışlar ile kesinlikle Levent'ten çok daha akıllı ve zeki bir portre çiziyor. Bu bağlamda Levent'in Kertenkele-Kara Faruk bağlantısını ortaya çıkarması mümkün değil. Örneğin nişanlısı kaçırılan hocanın bebeği için yardım isteyen adama durumdan bahsetmemesi, "birinin canı tehlikede," derken nişanlısı olduğundan bahsetmemesi mümkün değil. Deli Kenan'ın Zehra'nın Ziya hoca ile nişanlı olduğunu bilmemesi mümkün değil. Bilmiyorsa da, Kertenkele kendisinden nişanlısı ile ilgili yardım isterken adını bile sormaması mümkün değil. Kertenkele'nin iki ardışık durumda kazağının tam dövmesinin üzerindeki bölümünün yırtılması (adamda siyah kazak da bitmiyor bu arada) mümkün değil. Bir suşi siparişinin iki gün sürmesi mümkün değil (inanılmaz bir devamlılık hatasıydı bu). Ziya hoca çocuğun kulağına adını söylerken Betül'ün o kadar içlenmesine rağmen sonrasında bunu kendisine sormaması (belki ileriki bir bölümde soracaktır) mümkün değil. Yeni doğmuş bebeğin 3 aylık bebek kadar kocaman olması mümkün değil. İki çocuğunu kaybetmiş bir ailenin, üçüncü çocuğuna isim koymamış olması mümkün değil. Hoca çocuğun ismini okur ama ismi ailenin büyüğü koyar...
Örümcek adam gibi maaşallah!
Bu liste daha çok uzar elbette. Öte yandan karmaşık duyguların öteki tarafı da bu kadar dolu elbette. Dizinin mizahi yönü oldukça oturaklı ve eğlenceli. Diğer dizilerdeki gibi ucuz esprilere kaçmak yerine (Ankara'nın Dikmeni'ni izleyen var mı?) durum komedisini iyi veren bir yapıt ortaya konuyor. Tülin'in geçirdiği dönüşüm, Deli Kenan'ın inanılmaz iyi işlenen karakteri (ve tabii Yıldırım Memişoğlu'nun oyunculuğu), Kertenkele'nin Ziya hoca olma yolunda yaşadığı değişim ve deneyimlemek zorunda kaldığı şeyler—ki bu bölümde bebeğin kulağına adını okumak söz konusu idi— inanılmaz iyi. Seval'in Ziya hocaya olan ilgisi, Zehra'nın bundan ötürü deliye dönmesi çok çok iyi. Deli Kenan'ın adamları Cengiz ve Namık'ın arasındaki çekişme çok çok iyi. Açıkçası senaryoda ve oyuncularda o kadar büyük potansiyel var ki, önceki paragrafta anlattığım şeyleri görmek bana acı veriyor. Özellikle sezon başından beri pek çok dizinin ipinin çekildiği düşününce, Kertenkele'nin hak etmediği bir sonla karşılaşma ihtimali beni korkutuyor.
Bu bölüm Kertenkele'nin garip bir şekilde enselenmek üzere kendini teslim etmesiyle bitti. Açıkçası Levent'in getirdiği adresten şüphelenecek kadar zeki biri olan Kertenkele'den daha iyisini beklerdim. Fakat son karelerden anladığımız kadarıyla Kertenkele aşağı atlayıp kaçacak gibi duruyor. Ziya hocanın sakalları bitti ama Kertenkele'nin kuyruğu bırak bırak bitmedi :) Zehra her ne kadar aksi yönde söz vermiş olsa da Kara Faruk'a olan ilgisini artıracak gibi duruyor. En büyük isteğimi tekrarlıyorum; Kertenkele'nin Komiser Ünsal'a gerçekleri anlatıp bu hikayeyi danışıklı dövüş olarak sürdürmesi. Hazır Kara Faruk-Deli Kenan karşıtlığı çıkmışken senaryo Ünsal'ın gerçek suçlu Kenan'ı yakalaması üzerine evrilebilir. Hem daha gizemli, hem de daha komik bir yön alabilir. Bu noktada Ünsal'ın, Kertenkele'nin gerçek kimliğini gizlemek için kanunsuz işler yapması diziye yeni bir boyut katabilirdi. Ya da Cengiz Kertenkele'yi omzundan, tam dövmesinden gerçekten vurmuş olsaydı ve bu dövmesini sildirmesi için bir sebep olsaydı yine değişik bir plot twist yaşanabilirdi.
Her gün her saat sarıkla gezilir mi ki?
Bir sonraki bölümün fragmanlarında da Timur Acar'ın sakallarının henüz tam uzamadığını görüyoruz. Takma sakallara en azından bir bölüm daha katlanacağız. Yazımı sonlandırırken kendisinin sakallarının bir an önce uzamasını, bu çileden kurtulmasını diliyorum :) Gelecek bölümden sonra tekrar görüşmek üzere, esen kalın!