“Onur kendi hayatından fedakarlık yaptı mı senin
için?” nedir? Daha ne yapsın bu çocuk? Alnına Lale mi yazdırsın? Dağları mı
delsin? Bir de anlamadığım madem her şeyi siliyoruz, en başa dönüyoruz, niye
sürekli Onur’dan bekliyoruz her şeyi? Lale zamanında göstermediği duygularını
bir göstersin bakalım. Çeyizine mi saklayacak atmadığı adımları? Songül, kızına
bu konularda akıl vereceğine, işi yokuşa sürme konusunda tam bir dünya markası
haline geldi.
Yıldız’a sürekli görgüsüz demesinden, ortak bir yol
bulmamak için diretmesinden, sürekli durup durup zenginler diye aşağılamalarından
da acayip rahatsız oldum. Kadın sizden özür mü dilesin zengin diye? Tek oğlu var
ve evet kadın ZENGİN! Hani o düğün çarşısında, burma bilezikler alınırken,
sizin aileniz için alışveriş yaparken, “Sarıhan’lara kız veriyoruz ayol.” diye mahalleye
hava atarken, olan zenginlik. Anlamıyorum ki ne istiyorsunuz? Sırf siz
istiyorsunuz diye fakirliğe mi düşsünler ne yapsınlar?
İlk bölümlerde de, Yıldız’ın her şeyin en iyisini,
en afillisini, istemesini haklı buluyordum, şimdi de buluyorum. Yani Yıldız’a
bu bölüm hiç ama hiç sinirleneceğim bir nokta olmadı. Zaten, mantık olarak
neden olsun ki? Bir anne evladının iyi gününü, en güzel şekilde görmek ister. Yıldız
da, tarzı belli bir kadın. Üstelik, ilk olan isteme de, çarşı da, düğün de,
genel olarak Songül’ün istediği gibi oldu. Niye şimdi Yıldız’ın gönlüne göre
olmasın? O da anne, onun da hakkı var her şeye. Ama, bir ortak yol bulmaları
gerektiğinin farkına varmalılar ikisi de. Mesela hem Yıldız’ın istediği gibi ipek
nevresim takımı olmalı, hem de Songül’ün istediği gibi pamuklu, günlük nevresim
takımı. Neticede, herkesin zevkine kimse karışamaz ayol!
Galiba şimdi düşüyorum by Lale
Filiz’in hipnoz olayını bu kadar çabuk unutmasına
bozuldum biraz. Yine ve yine Betül ve Erol caydırıcı bir ceza almadı. Ve hak
ettikleri cezaları almadıkları müddetçe, entrikalarına devam etmeleri de çok
normal. Nasılsa unutuluyor gidiyor, ne engellesin ki onları? Ama bu bölüm Betül’ün
kabusundan sonra, -yalnız kabus sahnesi eğlenceliydi, Yıldız’ın kulağında
sallanan paraya çok güldüm- Şadi’ye sorduğu “Benimle evlendiğin için pişman
mısın?” sorusuna ciddi bir cevap beklerdim. “Yaptığın kötülüklerle beni bazen
pişman ediyorsun.” gibi mesela. Belki Betül’ü kendine getirirdi bu durum. Genelde
Betül’e hep kızardım ama bu bölüm kızmadım. Yaptığı fitnesel hareketler çok bir
şeyi değiştirmedi. Çünkü, Yıldız ve Songül’ün arasını bozmak için ekstra bir
çabaya gerek yoktu.
Bölümde en, en gerildiğim ve sinir katsayımın
arttığı sahne, sizlerin de tahmin ettiği gibi, isteme mevzusuydu. Songül Hanım’ın
bölüme yayılan, abartılı ve gereksiz hareketlerini bir kez daha gördük. Yıldız’ın
kurduğu cümlede hiçbir şey yoktu. Songül yine gereksiz bir yere takılıp durdu.
Ve yine Lale’yi zerre düşünmedi. Bu başlangıç Lale ve Onur içindi yahu. İlk
başta yaşadıkları aksilikleri bir daha yaşamasınlar, güzel anılar
biriktirsinler diyeydi. Size ne oluyor? En başta yaşanan kötü şeyler bir daha
mı yaşanacak? Songül bu tavrı sergilediğinde, Lale ve Onur’dan, “Biz zaten
evliyiz. Bi’ kendinize gelin artık.” cümlelerini bekledim. Bu çocuklar sürekli
sizle mi uğraşacak? Bir rahat bırakın n’olur!
Bana kalsa daha da yazarım o yüzden toparlıyorum.
Yazımı bitirmeden önce, iki şey daha söyleyeceğim. Birincisi; Nilüfer, Kurtuluş’a
“Sen beni istemedin.” dedi. Demek ki, ilk bölümdeki “Sen istemeye
geldiklerinde.” diye başlayan cümle, unutuldu. Yani Nünü direkt kaçmış oldu
Kurtuluş’a. Kurgudaki nazar boncuğu olsun bari ne diyelim. İkincisi de, Nergis’in
abartılı tarzı. Ben bir an onu istemeye geliyorlar sandım. Giydiği elbise, pekâlâ
nikah kıyafeti olarak tercih edilebilir bir elbiseydi. Lale giyse gayet su
kaldırırdı ama, ona hiç olmadı.
Yoğunluğum nedeniyle ancak yazabildim yazımı.
Sizleri beklettiğim için kusuruma bakmayın. ^.^
Görüşmek üzere.