Kertenkele Cumartesi gecesi 8. bölümüyle ekranlardaydı. Geçmiş bölümlerin standart haline getirdiği kalite o kadar adından söz ettirmiş olacak ki, bu bölümün reytinglerde birinci sıraya çıktığını gördük. Fakat açıkçası, o kadar absürt bir bölüm izledik ki, diziyi ilk defa izleyen konuğuma karşı utançtan şekilden şekle girdim. Ne yazık ki, geçtiğimiz haftalarda yönetmen koltuğunda bir değişiklik söz konusu oldu. Dizinin ilk 7 bölümünü çeken Kartal Çidamlı, başka bir proje sebebiyle diziden ayrıldı. 8. bölüm ve sonrasında dizinin yeni yönetmeni ise Metin Balekoğlu. Bu bölümle ilgili bütün farklılıkları açıklayabilecek bir değişim demek bu. İlk izlenimim Metin Balekoğlu’nun dizinin ilk bölümlerini anlamadığı ve 8. bölümü bu yüzden bambaşka kurguladığı yönünde… açıkçası bu yazıyı neredeyse bitirene kadar bu değişiklikten haberdar bile değildim. Fakat şimdi bu tarz değişikliğine anlam verebiliyorum.
Sahne saçma olsa da bizimkiler çok şirinler :)
Neresinden tutsam elinde kaldı bu bölüm. Bunca yazıda bahsettiğim ne kadar problem varsa, olmamasını dilediğim ne kadar çakallık varsa bu bölümde baş gösterdi. Dizilerin 3 saati aşan bir süreyi doldurmak zorunda kalmasının doğurduğu problemler herkesin malumu elbette, daha önce yazdığımız, yakındığımız bütün klasik Türk dizisi motiflerinin temel sebebi bu. Fakat Kertenkele ilk 7 bölümde bu motiflerin hiçbirine başvurmamış, doğrudan konu ve hikaye üzerine odaklanmış bir yapı sergileyerek kendine çok özel bir yer edinmişti.
Bu problemler neydi? Dakikalarca göz süzüşlerdi, müzik klibine dönen sahnelerdi, sırf süre doldurmak için yapılmış, gereksiz uzatılmış diyaloglardı, gereksiz tekrarlanan esprilerdi, uydurulmuş sahnelerdi. Kertenkele ekibi de benzini yolun ortasında biten bir araba izlenimi vermiş bu bölümde; yedi bölümden sonra bir anda standart bir Türk dizisine dönüşüvermiş! (Meğer işte, yönetmen değişikliğiymiş söz konusu olan…)
Yazının başlığına değineyim. Dizinin ilk bölümünde sakalsız olan Kertenkele, senaryo gereği bir süre hapiste kalıyor ve sakallarını uzatıyordu. Tabii aynı bölümde bunu çekmek Türk standartlarına göre imkansız olduğu için, (hani, iki sahneyi 3-4 hafta arayla çekmek gerektiği için) ilk bölümlerde ucuz Noel Baba sakalının siyahı tadında bir takma sakal kullanılmıştı. İlerleyen bölümlerde, Timur Acar’ın sakallarının uzamasıyla bu takma sakaldan vazgeçildi elbette. Sonra geçtiğimiz hafta Timur Acar’ı aynı anda 2-3 reklamda birden görmeye başladık, sakalsız. Korktuğum şey şu ki, Timur Acar, fantastik bir şekilde, bu reklam filmlerinde oynamak için sakalını kesmiş. Fantastik diyorum, zira dizi ekibinin buna izin vermiş olması akıl alır şey değil. Velhasıl, bu bölümde kendisini yine, gördüğünüz gibi takma sakalla gördük. Dizinin yegane temellerinden biri bu adamın sakalıyla hoca olması, gerçekten akıl almıyor böyle bir şeyi.
Osmanlı planında takma sakallı Noel Baba
Bu bölümün absürtlüğü ise bir ara Leyla ile Mecnun seviyesine çıktı! Artık gına getirten, Kertenkele’nin yakalandığını gördüğü kabuslarından bir tane daha gördük. Sanki kabus olduğunu anlamadığımız, kötü kurgulanan bu sahne yetmezmiş gibi, bir de nereden çıktığı belli olmayan bir Osmanlı planında, Meryem Uzerli ağzıyla konuşan Sera Tokdemir izledik. Böyle absürt hayallerin sahnelenmesini ben bir tek Leyla ile Mecnun’da gördüm. Açık olmakta fayda var, seyirci bu diziyi absürt komedi örneği olarak izlemiyor; zeki esprilerle ve hikayelerle örülü, gerçek hayatları pek bilinmeyen imamları ele alan bir hırsız polis komedisi olarak izliyor.
Örneğin çok merak edilen konuların başında cenaze namazlarını nasıl kıldıracağı geliyordu ki iki bölüm önce gördük. Kuran okuma seansı vardı, geçen bölümde gördük. Ardından, imam nikahı mevzusu vardı; bu bölümde esprili bir şekilde ele alınışını gördük. Ziya hocanın damadı beğenmemesi, Deli Kenan’ın gelip Ziya hocayı kurtarması gibi bağlantılar da oldukça iyi düşünülmüştü. İşte Kertenkele’yi Kertenkele yapan şeyler bunlar ve hepimizin malumu ki, bu tarz özenli hazırlanmış hikayeler ile her hafta 2 saatlik malzeme çıkarmak çok zor. Yine de belirtmeden geçemeyeceğim; Erdinç Gülener'in (Komiser Ünsal) ve Yıldırım Memişoğlu’nun (Deli Kenan) oyunculukları ve diyalogları –küfürler de kesilmese!– son iki bölümdür dizinin taşıyıcı sütünları olmaya aday.
Stormtrooper Selin
Bölümün yegane saçma yeri ise, binaya tırmanan Kertenkele’nin gömleğinin tam da dövmesini gösterecek şekilde yırtılmasıydı. Kertenkele’nin hala o dövmeyi sildirmemiş olması mantıksızlığını korurken, bir de bu saçma durum geldi. Kertenkele’nin zekasına yakışmıyor böyle açıklar :) Tabii hikayenin devamlılığı için –Kertenkele’nin ardında iz bırakması– bu dövmenin önemi büyük, ama bir yolu bulunması gerek.
Efendim, şimdi gelelim gelecek bölümler hakkındaki tahminlere. Tülin’in hizmetçileri kovdurmaya çalışacağı aşikar. Dizinin selahiyeti açısından burada Yasemin’in gördüklerini anlatması ve ibrenin Tülin’e dönmesi iyi olurdu. Kertenkele cephesinde, Deli Kenan’ın Kara Faruk’u Komiser Ünsal sanmasını isterdim, hani boy pos da tutuyor. Fakat böyle olmayacak gibi. Deli Kenan’ın adamları Zehra’yı kaçırırken Ziya hocanın müdahale etmesini izleyeceğimiz açık. Bu noktada Kenan Zehra ile Ziya hocanın nişanlı olduğunu öğrenirse, tekrar Ziya hocaya sarabilir. Ünsal ise yine Kertenkele’ye saracak gibi; Hale’ye malikane yolu gözükür. Zehra ne yaparsa yapsın Ziya hocaya daha çok yaklaşacaktır. Burada artık üzerindeki yükü taşıyamayan Ziya hocanın Zehra’ya açılmasını dilerdim. Sırrını paylaşması büyük risk olurdu ama tek başına taşımasından kolay olurdu. Öte yandan, bu maskeli kahraman mevzusunun uzayıp büyüyeceğini öngörmek mantıksız değil. Hatta bunun bir şehir efsanesine dönüştüğünü, dilden dile yayıldığını ve bu esrarengiz kahramanın mahalleli tarafından adeta putlaştırıldığını görebiliriz.
Bu sahneyi bir daha görmemek dileğiyle...
Yazıma burada son verirken, önümüzdeki hafta özüne daha sadık bir Kertenkele’nin ardından birlikte olmak umuduyla görüşmek üzere diyorum efendim.