Hele sıkı dur, hele sabret!
"Bilmem ne kadar yaşatır, içindeki yara beni.."

Sabah gözümü açar açmaz reyting listesine baktım. Urfalıyam Ezelden, hikayesine devam etmesine şans tanıyan Star Tv'de yayınlanmaya başladığından beri küçük oranlarda ama devamlı seyirci kazanarak izlenme oranlarını yükseltiyor. Evet oranlar küçük ama Cumartesi gecesinde başkaca bir varlık gösteremeyen kanalın, listede ilk 10'a giren tek işi.. Urfalıyam Ezelden'e kapısını açarak hikayesini sürdürmesine şans tanıyan Star Tv yönetiminin bu işi sevdiğini, desteklediğini ve yaşamasını istediğini anlamak için oturup kanal yönetimiyle tavla atmaya gerek yok. Tutumları gayet aşikar. Ancak elbette projelerin sizin karşınıza çıkması için gerek ve şart olan ihtiyaçları var. Para kazanmak gibi.. Boncuk vererek çekmiyorlar dizileri, oyunculara ödemeler indirim kuponuyla yapılmıyor. Umarım bu küçük kıpırdanmalar Urfalıyam Ezelden'in yayında kalmasını sağlayacak diğer getirilerle paralel ilerliyordur. Dizinin son iki haftadır gösterdiği kıpırtıyı sitemizdeki sayfasına girip, 'Haftalık Reyting Grafiği'ne bakarak görebilirsiniz. Dur, üşenirsiniz siz bakmaya hemen aşağıya iliştireyim..

Son iki haftadaki kıpırdanmanın farkında mısınız?

Bu hikâyeden mucize zıplamalar beklememek lazım. Eğer yola çıkarken planladıkları anlatım şeklini bozmalarını istemiyorsak, projenin aniden 3-4 puan kazanıp kafaya oynaması zor. Açıkçası ben de hikâyenin 'reyting' kaygısıyla dokusunu tamamen bozmasını istemem. Bütün ekip, hep birlikte ve elden gelenin en iyisini, maksimum namuslu hareketler halinde yapıyor. Gerisi kanalın gani gönlüne, yapımcının maddi sabrına kalmış. Hayırlısı... Hafta ortası projeye Mahir Günşiray'ın transfer olduğu duyurulmuştu. Hikayeye Tuğrul Demiralp olarak girecekti. Girdi. Girişi beklediğimden sönük ve klişe de olsa adam güzel resim, kabul edelim. Elbette Tuğrul Bey'in, Türkan'a tebelleş olmasını ve Memed'in boşa düşmesini tercih ederdim amma drama gereği Tuğrul Bey'in 'ana aks'ın canını sıkmak için geldiği de aşikardı. Geldi ve Ceylan'a (Kızın o kötü saçlarına rağmen) yandı. Sıradaki şarkı Tuğrul Bey'e gelsin: Çabuk Olalım Aşkım!

Cemal, "boşanacağız!" dediğinde Selva!

Geçen bölüm feyk yeme konusunda bana tur bindiren finali hatırlayalım. Cemal, "Boşanacağız!" demişti. Selva da ağzı bir karış açık bakakalmıştı. Güzel finaldi. Hatırladıkça gülümsüyorum. Tekrar yazar grubunun eline sağlık.. Sahnenin devamında kaşları yine eski alışkanlığına dönerek izleyenin dikkatini dağıtacak kadar havalanıp havalanıp yerine konsa da Bülent İnal iyi bir performans göstermiş, Dolunay Soysert de sürprizi bozmayacak kadar iyi bir pasör olmuş. Gönlünüze bereket! Bundan sonrasını bölüm özelinde yine gözüme batanlardan ilerleyeceğim..

Israrlıyım, Çetin- Kıvırcık aşkını hâlâ sevemedim. (Zaten ben ne sevmediysem üzerine gidin, net reyting alırsınız) Tuğrul'u hikâyede tutmaktan başka işlevi yok. Türlü'nün ağzı kulaklarına fiyong olup "İstanbul'un İlk Beşi" diye tanımladığı adamın kızı, bizim sümüklü Çetin'e yanıp tutuşacak. Oldu.. Siz Çetin'i nasıl görüyorsunuz bilmem ama neticede bir Kerem Sayer değil.. Ha, diyeceksin ki "Ranini hayatta olmaz mı bu işler?" Elbette olur. Yüz tane de örnek sayarım, yaşadığı hayattan sıkılıp hayır işi mahiyetinde sokak çocuklarına level atlatmaya sarmış sosyete kızı konusunda. Kıvırcık heves etti Çetin'e.. O heves Çetin'i parçalar ve izlemesi çok zevkli olur da söylemek istediğim, kurduğunuz biçimiyle bu açılım inandırıcı değil. Çok fazla "yaptım oldu" kokuyor.

Selva'nın kilit altında açılan zihin akışı ve bize içini döktüğü şahane sahneden

Selva'nın dayaktan sonra attığı tirad, dokuz haftadır beklediğim cevapların tamamını bir avazda verdi. Çok gerçek, çok etkili, çok insani gerekçelerle hem de.. Elimde sihirli değnek olsa o monologla yazar ekibinin Emmy almasını sağlardım. Muh-te-şem-di! Gözlerim doldu. Selva'nın çok vurucu iç sesi beni ilk cümlesinden yakaladı. Ekrana bakmaya başladım ama devam edemedim. Dinlemeye döndüm. Çünkü babasının zulmettiği Selva içini kusarken gülüyordu. Artık seçilen açı mı hatalı, oyuncunun plastik malzemesi mi müsait değil onu bilemem ama o cümleleri söylerken "güler gibi ağlayan Selva" izlemek bünyeme iyi gelmedi, sahneyi dinledim. "Selva gülüyordu" diyecek bir milyon kişi bulabilirim. Hatta sıradaki fotoğraflar da, "Hayır ya, ağlıyordu bok atma" diyenler için gelsin..

Hu huu! Monitörde kimse yok mu?

Gül gül, öldük!

Bir de bu açıdan gülelim!

Gülüyorum ağlanacak halime..

Son kare de sahnenin şahikası! Selva burada (sanırım) gerçekten de kadere ve başına gelenlere acı bir tebessümle selam etti. Ancak zaten sahne boyunca "gülüyormuş gibi" göründüğü için bu şahane yorum da güme gitti. Sorun oyuncunun "gülermiş gibi ağlıyor olması" da değil. Bunun fark edilmemesi ve bir çözüm bulunamamasıdır. Neyse.. Son söz olarak, bize "Delikanlılığın kitabını yeniden okutan" bir kahramanımız vardı. Adı Cemal olan. Hani Ceylan'ı almak için Urfa'da bir otoparkta destan yazan.. Sahi o nerede? Ceylan'ı izlemeye gelen Tuğrul Bey'e karşı inceden pıstı sanırsam. Sahneyi öyle okudum. Ceylan'ın adama 'ergence' de olsa huzursuz olup çıkış yaptığı anda Cemal içindeki hayvana nasıl engel oldu da, kızı kolundan tutup o sahneden çekip almadı, Tuğrul'a da bir Osmanlı Tokatı çakmadı? Çok şaşırdım. Cemal'in borusu kalantor görünce ötmüyor mu? "Ah, sorma Ranini aslında o da kendine zor hakim oldu" mu dediniz? O sahnedeki oyunda bu durumun izini bile görmemişsem demek..

Bütün huysuzluklarıma rağmen tatlı bölümdü. Cemal ve Ceylan öpüştüler bile... Emeği geçen herkesin gönlüne bereket.. Star Tv, üzme bizi. Sakın ola kaldırma şu işi.. Billahi kanalın önünde yakacağım kendimi..

Böyle işte..
R.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER