Kemal ve Nihan’ın kurtulma tezini, Emir’in Hakan’dan
kurtuluşu üzerine kuruyorum zira Emir, iki bölümde bir burnuna silah dayandığı
için, bunlardan kurtulmak konusunda epey tecrübe sahibi oldu. Patlayan silahın namlusu ona dönük değildir diye düşünüyorum. Hakan’ı atlattıktan sonra hiç
değilse Nihan’ı kurtarmak için alevlerin arasına dalmak konusunda tereddüt
yaşamayacaktır. Nihan da kendine gelip, Kemal olmadan çıkmamak konusunda
direnirse Emir söylene söylene de olsa elleriyle ateşe attığı Kemal’i bizzat
kurtarmak zorunda kalabilir. Tıpkı zamanında çöken madenden Kemal’in onu
kurtarması gibi.
Beni esas meraka sürükleyen Leyla’nın durumu açıkçası. Kadın
tam göğsünden yedi kurşunu, onun hasarı kesin. Kadının düğününü yapacağız
derken, cenaze namazını kılmayalım da… Yalnız Galip Kozcuoğlu’nun geçmişte
radyoaktif atık gömülmesine neden olması üzerinden kurulan çatışmayı öyle
sevdim ki… Belki bu hikayeyle amaç sırf heyecan yaratmaktı, böyle bir mesaj
kaygısı da güdülmemiş olabilir. Ama nükleer enerji ve radyoaktif atıkların
aslında geleceğimize dair ne kadar önemli bir sorun olduğunu, on yıllar sonrası
için bile ne kadar büyük bir tehlike arz ettiğini, sırf para hırsı uğruna
insanların ve o insanın en temel kaynağı olan doğanın katledilmesinin ne kadar
yanlış ve zararlı olduğunu bir kişi bile bu vesileyle hatırladıysa kârdır. Çitle
çevrilince, toprağa gömülen radyoaktif atıkların insanlara zarar vermeyeceğini
zanneden, toprağa karışan zehrin insanların sularına yiyeceklerine
bulaşmayacağını sanan üstün zekalı(!) Galip Fularlıoğlu’nun, Leyla’yı öldürmeye
teşebbüsün yanı sıra çevreye verdiği bu zarardan dolayı da ceza almasını çok
isterim.
Bölümün benim açımdan en beklenmedik ve sevindirici
gelişmesi ise Nihan’ın Emir’e boşanma davasını nihayet açmasıydı. Emir, bu
durum uzun sürecek, Deniz o sırada büyüyüp kendisine bağlanacak diye tehdit
ediyor olsa da bir yerden başlamak lazım. Yani mesela Deniz on yaşındayken
başlasa bu süreç, bir ayda bitecek mi sanki? Nihan belki de ilk defa Emir’in
karşısında bu kadar korkusuz durdu. Korkulmayacak gibi değil aslında çünkü
Emir’in kötülüğünün ve Kemal’e yapabileceklerinin sınırı yok, ki bunu da
bölümün sonunda gördük. Ama kork kork da nereye kadar, bir yerden başlamak,
korkarak da olsa bir adım atmak lazım. Zira ileriye götürmeyen her adım geriye
götürür. 24 Mayıs diye açık tarih de verip heveslendiriyorsunuz insanı. Bak,
not aldım ajandama, ona göre.
Bu ailenin parçalarını toplamaya artık kimsenin gücü yetmez.
Emir’in biricik annesine karşı durup onu azarlamasını da beklemezdim.
Tabii böyle bir muameleye alışık olmayan Müjgan Hanım da kalktı kızının evine
gitti. Fakat Emir’in başka insanlara yaşattıkları yüzünden annesinin kendisini
yeniden terk etmesinden yakınmaya hakkı olmadığını düşünüyorum. Çünkü sütten
çıkma ak kaşık değil, yaşadıkları ve yaşattıkları nedeniyle hayatın sillesini
yemiş bir kader mahkumu gibi davranamaz. Aksine, o kader hapishanesinin
tuğlalarını teker teker kendi elleriyle koydu, sonra da gardiyanlığını
üstlendi. Kendi de dedi zaten Kemal’e. “Alcatraz gibiyim, kaçış yok.” Annesinin
sevgisizliğine sahiden üzülen ve aksini yaşamak isteyen, yaptıklarının vicdan
azabını bir nebze olsun duyar, annesinin sevgisiyle Nihan’ı Kemal’den uzak
tutma çabası arasında ikilemde kalır. Annesinin sevgisine mahzar olamamaktan,
annesinin onun sözüne inanmamasından yakınıyor ama bunu değiştirmek için de en
ufak bir çaba harcamıyor. Çabayı da geçtim, içsel bir muhasebe bile
görmüyoruz. Dolayısıyla ben böyle sahnelerde ona üzülme kabiliyetimi kaybetmeye
başladım.
Zeynep’in Hakan’la evlenmemesi ise netice itibariyle
istediğim ama nedenini sevmediğim bir gelişme oldu. Ben bu nikahın
kıyılmamasına pek sevindim. Soydere ailesinin namus baskısı, el âlem ne der
vesveseleri altında böyle sahte bir evliliğin gerçekleşmesini istemiyordum
zaten. Buyurun, daha da beter rezil oldunuz işte, o çok önemsediğiniz el âleme!
“Onu siz çaresiz bıraktınız.” derken Kemal çok haklıydı. Sahip çıkmadılar bu
evlilik konusunda Zeynep’e, aksine üstünde çok baskı kurdular. Ama evliliğin
olmasına mani olan Emir’in gene Zeynep’in hayatına ipotek koymasından, daha
evvel çaresiz durumdayken ona boyun eğmemiş Zeynep’in şimdi bu durumu
kabullenmesinden hem hoşnut değilim, hem de hâlâ çift taraflı olarak “Neden?”
sorusu zihnimde dolanıyor. Yani mevzu ikisi açısından da hâlâ aklıma yatmış değil.
Nihan’ın dişi kuşluk yaparak inşa ettiği unutma kapsülünden
sonraki projesi olan o güzelim evin yanmasına üzüldüm doğrusu. Ama şunu da
biliyorum ki, yangın söndürüldükten ve enkazı temizlendikten sonra -bir inşaat
şirketi gözünü dikmezse eğer- o yangın yerinde çocuklar neşe içinde koşturup
oyunlar oynar. Çünkü Kemal ve Nihan aşkları için yaşayacaklarına söz verdiler. Sevda
yanıklarının üstüne, mutluluk merhemi sürmenin vaktidir.
*Funda Arar, Sevda yanığı