Bir ilişkinin temelini oluşturan en önemli unsur,
güvendir. Mesela güveni çıkartın, geriye elimizde ne kalır? O yoksa, sevginin
de bir önemi yoktur. Çünkü güven duymadığınız birine karşı ne kadar sevgi
beslerseniz besleyin, mayası olmayan yoğurt gibi olur, tutmaz. Hiçbir şey
yolunda gitmez. Gidiyor gibi görünse de, muhakkak bir yerden patlak verir. İşte
Lale ve Onur’un ilişkisi de tam olarak böyle, güvensiz. Ama sorun Onur kaynaklı
değil, bu kadar şeye rağmen, ısrarla Onur’a güvenmeyen Lale’de.
Bölümün başlangıç sahnesinde, Lale’nin nasıl ruhsal
problemleri olan bir kadın olduğunu gördüğümüzü düşünüyorum. Ne dediği belli olmayan
o kadar fazla cümle kurdu ki, peş peşe söylediği cümleler arasında tutarın t’si
yoktu. Bir insanın kurduğu her cümle mi birbiriyle çelişir? Onur kendini
açıklıyor, dinlemiyor. Özür diliyor, affetmiyor. Sustuğu zaman niye susuyorsun
diye azarlıyor. Eee? Lale tam olarak ne istiyor? Ne yapmaya çalışıyor? Ciddi
söylüyorum beyin yakan cinsten tavırları. Ben Lale’nin ne istediğini bir türlü
anlayamadım. Anlayan varsa, beri gelsin.

Lale’nin ısrarla suçlamalarına ve çemkirmelerine
rağmen, milyonuncu kez olduğu gibi, Onur kendini izah etmeye çalıştı. Ve dedim
ki, heh bu sefer Lale anladı! Lale’ye iki dakika bile olsa nasıl güvendim ben
de şaşırdım. Zaten güvenmemem gerektiğini vurgularcasına, Onur’u Layla’nın
aradığını görünce, 180 derece değişti. Anlamadım, algılayamadım. Neye kızdı
Lale? Neden aniden saldırı moduna geçti? İş ortağı Onur’u aradı diye mi? Onur
bir kadınla telefonda konuşuyor diye mi?Yoksa kıskandı diye mi? Kıskanan insan
böyle mi davranır? Mesela tüm bunlar kavga için geçerli bir sebep olabilir mi?
Onur kendini ifade ettikten sonra bile, hakaret etmeye başladı. Pişkinsin sen
vs diye. Zaten Lale, Onur’u dinlemiyor, dinlese de anlamıyor, anlasa da, yanlış
anlıyor.( Kiralık Aşk Necmi Bey’e selam olsun.)

Tüm bunların üstüne, elindeki kuru yemiş tanelerini de
fırlatınca, sevimsizliğin everestine ulaştı bana göre. Mizansen olarak romantik
komediye uygun olacak bir sahne, diyaloglar sayesinde mahvoldu. Çünkü Lale,
abarta abarta öfkesini kustu. Hakaret etti durdu. Ben Lale’nin kıskandığına
değil, nefretine şahit oldum. İnsan kıskandığını öfkeyle, kavga ederek nasıl
belli edebilir ki? Sevmeyi beceremediği gibi, kıskanmayı da bilmiyor bu
kızcağız. Ah yazık oldu benim Lord’uma…
Ayrıca, Onur’un tüm çabalarına rağmen, affetmiyorsa,
kıskanmaya da kızmaya da hakkı yok Lale Hanım’ın. Umrunda değilse, görmeye bile
tahammül edemiyorsa, bu tepkileri de veremez. Eğer seviyorsan, sevdiğine sahip
çıkarsın. Seviyorsan, kıskanırsın. Hani dedim ya, kıskanmayı bile bilmiyor
diye, Onur’a o kadar güvenmiyor ki, geldi bir de evi aradı üstüne. Ciddi
söylüyorum Onur’u zerre tanımıyor. Onu aldatacağını falan düşünüyor. Ve onu
tanımayan, tanımak istemeyen bir insanla işi olmasın Onur’un. Ne zamanki Lale
Hanım’ın aklı başına gelir, Onur’u anlar, tanır ve ilişkisi için çabalar o
zaman Lale’nin yanında olurum. Şu an için konu kilit!
Nergis ve Samet ilişkisine hiçbir zaman sempati
duyamadım. Bunun için herhangi bir zemin oluşturulmadı çünkü biliyorsunuz.
Samet’in sevgisinden ilk andan beri emindim, hâlâ eminim. Ama zaten Nergis,
Samet’i zengin zannettiği için birlikteydi. Baştan beri o hep aynıydı yani.
Ablasının, Onur’la evleneceğini duyduğu an, işten çıkan, “Kardeşi var mı?” diye
sorgulayan, hedefi hep zenginlik olan Nergis. Belki de dizideki en tutarlı
karakterlerden biri o oldu. Ama aradaki o değişim süreci beni kızdıran. Samet’in
duygularını kullanmasını, Koray’ı gördüğü an zenginlik hayallerine geri
dönmesini, Onur hakkında kurduğu hadsiz cümlelerinin hiçbirini kabul etmiyor ve
tahammül edemiyorum. Başına gelecek var ama. İnşallah amin!

Yenilmez kadınlarının genel problemi, sevmeyi
bilmemek bence. İçlerinde sevginin ne olduğunu bilen tek kadın, Nilüfer. Her
şeye rağmen sevdiği adama sahip çıkan güzel yürekli kadın. Kurtuluş ve Nilüfer’in
kendine has bir tarzları ve ilişkileri var. Dizideki en doğal, en samimi ilişki
onlarınki. Ama sürekli Kurtuluş’u aynı yerden vurup durmayın ya n’olur. Hiç
gerek yok Kurtuluş’u küçük düşürmeye, itibarsızlaştırmaya. Adam değişti,
dönüştü. Ailesi için çabalıyor artık. Nilüfer de, mutlu olmayı hak ediyor.
Yazık değil mi göz yaşlarına? Hayal kırıklığı değil, artık hayallerini
yaşasınlar çift olarak.
Bölümün iki güzel sahnesi vardı: Onur’un Lale’ye
boşanalım dediği sahne ve Erol’un Layla’yla basıldığı sahne. Erol ve Betül’ün
planları elinde patladı. Oh olsun! Beter olsunlar. Ama bunlar cidden kesmiyor
beni. Çok çok sağlam bir şey olsun istiyorum. Şadi Betül’ü boşasın istiyorum
mesela. Adam sizden utanıyorum deyip evi terk etti ve Betül’ün umrunda bile
olmadı. O yüzden böyle ufak tefek şeyler değil, çok daha sert bir şey
bekliyorum. Ayrıca, sadece Betül değil, Erol’un da kendine gelmesi şart. 43
bölümdür Erol ne zaman Filiz’e gerçekten değer verecek diye bekliyorum. Layla’yla
Erol basılınca, Filiz evi terk etti. Ama anne-babasının yanına gitmek yerine,
Songül’ün evine geldi. Bir değil, iki değil, üç değil bu. Her seferinde Songül’e
sığınması çok saçma. Torunları doğacak ve dede anneanne ortada yok. Filiz’in
hiçbir kötü anında iyi anında, Songül’lerin ailecek katıldığı yerlerde bile,
Filiz’in anne ve babası yok. Çok tuhaf değil mi? Rica ediyorum iki tane
yardımcı oyuncu bulmak zor bir şey değil. Anne ve babasının ortaya çıkma zamanı
geldi de, geçiyor bile. Mesela bu saatten sonra olması gereken, Filiz’in
ailesiyle birlikte olması. Erol’un gerçekten sürünmesi ve Filiz’in artık
çikolataya, tatlıya kanmaması.

Onur’un Lale’ye boşanalım dediği sahnede biraz da
olsa içime su serpildi diyebilirim. Lale bu tavrın fazlasını hak ediyor. Onur’un
dediği gibi, yaptığı her şeyi yanlış anlıyor, kafasında başka yorumluyor, Onur’a
güvenmiyor ve sürekli aşağılıyor. İyi niyetli Lord’um, okula, öğrencilere
faydası olsun diye, açık arttırmada yüklü bir miktar bağış yapmış oldu. Lale
buna bile trip attı ya, pes! Sürekli emekten bahsedip duruyor. Pardon da Onur o
paraları gökten mi kazanıyor? Adam arslanlar gibi çalışıyor, çabalıyor ve
karşılığını alıyor. Çok merak ediyorum Onur’un kıymetini gerçekten anlayacak
mı? Umarım bu boşanma mevzusu kendine getirir Lale’yi. Kendime gelmezse de,
kendi bilir.
Yazımı bitirmeden önce değinmek istediğim bir konu
var, o da Lale’nin stylingi. Biliyorsunuz, hamileliği boyunca burada kendimi
yırttım hamile kadın öyle giyinmez, topukluyla dolaşmaz diye. Hamileyken
giydikleri nasıl olmadıysa, şu anki öğretmenlik stylingi de o kadar olmadı. Siz
hangi öğretmeni o kadar derin yırtmaçla okulda gördünüz ki? Bu kadın şirkette
değil, bir okulda çalışıyor. Sadece ceket giydirmekle olmuyor yani iş. Baştan
aşağı, özen kokmalı her şeyiyle. Ayrıca, söylemeden geçemeyeceğim, okulda başka
8.sınıf yok mu? Neden sürekli aynı sınıfa derse giriyor Lale? Biri bana
açıklasın.
Haftaya görüşmek üzere.