Bakmayın suyun üstünde durduğuma, ruhum boğuluyor yavaş yavaş…
Daha önce de dile getirdim, Ali bu hikâyenin en masum adamı… Olup bitenlerin hiçbirinin baş aktörü değil ama en fazla çaba ona düşüyor, üstelik de hiçbir desteği ve yardımcısı olmadan. Hem Derin tarafından, hem Şahin tarafından yalnız başına bırakılıyor ve hata yaptığında da suçlanan yine o oluyor. “Kendimi kimseye beğendiremiyorum!” dediğinde benim içim sızladı. Durumu gerçekten en iyi özetleyen cümle bu! Babasına “Yanımda ol, desteğine ihtiyacım var.” diyor, aldığı cevap: “Dolabını boşalt! Sana destek de köstek de olmuyorum!” Derin’i kollamak için annesinin rezilliğini ona anlatmıyor, aldığı cevap: tokat… İnsan taş olsa çatlar…
 
Ali için çizilen profilin temel noktası: “Ali, iyi bir insan!” Tamam, bunu anladık ama iyi insan kavramı sana bir tokat atana diğer yanağını da uzatmak mı? İşte, o tartışılır. Bütün bunlar onun iyiliğini vurgulamaktan çok Ali’yi monoton ve sürprizsiz biri hâline getiriyor. Biz biliyoruz ki ne olursa olsun Ali, Derin’i de babasını da Aslı’yı da Bora’yı da affeder ve kimseyi kıramaz. O zaman ben izleyici olarak niye merak edeyim ki “Aaa, acaba Ali buna ne tepki verecek?” diye?
 
Konuşmayı bilmem ben, sazın telinden dökülenlerde ara, dile getiremediğimi…
 
Bu bölümün en doğru repliği Şahin’den geldi: “Ben hoca olmayı bildim ama baba olmayı bilemedim.” dediğinde içimden “Budur!” dedim. Adam hiç değilse kendini biliyor. Babalık ne sürekli eleştirmek, ne her seferinde “Ben yokum, oynamıyorum işte!” diye küsmek, ne de evladının çabasını görmezden gelmektir. Hele de Şahin gibi oğluna yıllar sonra kavuşmuş bir babada bu tavır, abes kaçıyor. Evet, baba olmak zor iş, çabuk öğrenilmiyor ama bir çaba gerek! Nesrin’e duyduğu hislere bile daha çok özen gösteren adamın oğluna bu tavrını da anlayamıyorum.
 
Aydemir’e gidip “Oğlumu rahat bırak!” Tekin’e gidip “Oğlumdan uzak dur!” demekle babalık yapılmıyor Şahin Vargı. Empati denen bir şey var, hâlden anlamak denen bir şey var ve hepsinden önemlisi oğlundan vazgeçmemek diye bir şey var. Kaçkarların tepesinde birlikte uyuma hayali baba & oğul ilişkisi doğurmuyor, maalesef.
 
An gelir; “canım” dediğin, herkesten uzağa düşer gönlünde…
 
Bu bölüm Aslı’da da bir değişikliğe gidilmiş. Bu çılgın, çatlak kızı Nilperi Şahinkaya oyunculuğu sayesinde sıcak bulsam ve sevsem de ne yazık ki karakterle bu kadar oynanınca özü kayboluyor. Onun da amaçsızca ortalıkta deli taklidi yapmasını izledik bu bölüm. Bir yandan Ali’den vazgeçememiş görüntüsü veriyor, diğer yandan eskisi gibi kötü ruhlu değil… Eğer bu çizgi mantıklı bir yere bağlanacaksa itirazım yok. Deli dolu Aslı’yı eski hâline tercih ederim.
 
Finalde, Derin’in Ali’ye Aydemir ve kızıyla ilgili gerçeği söylemesinden sonra işin rengi değişecektir. Artık ne yazık ki kapana kısılmış bir Ali var karşımızda. Bu oyunun içinden kendini kurtarması pek kolay görünmüyor.
 
Tekin’in geçirdiği krizin de çok önemli olmadığını düşünüyorum ben. Onun da bir biçimde hapisten çıkması ortalığı iyi kızıştıracaktır.
 
Öykünün kurgusunda bu hafta çok büyük sorunlarım yok, ritmin tutturulduğunu ve bağlantıların kötü olmadığını düşünüyorum. Benim en büyük itirazım, karakterlerin bir türlü doğru dürüst yazılamayışına… Derin başta olmak üzere hepsi defolu, hepsi eksik ve hiçbiri tam oturmuyor yerlerine. Bu da öykü ne kadar cazip olursa olsun; eylemleri, çatışmaları hele hele duyguları fena hâlde zayıflatıyor.
 
Her yorumu benzer dileklerle bitiriyorum, farkındayım ama çaresizim. Umarım ki haftaya daha iyi dengelenmiş, gerekçeleri çok daha iyi ortaya konmuş ve karakterleri sağlamlaştırılmış bir bölüm izleriz.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER