Bu Şehir Arkandan Gelecek’in 14. bölümünü
bir hafta moladan sonra izledik, bu akşam. Tekin’in gözaltına alınmasında
bırakmıştık finali ve oradan açtık. Tekin Mirkelamoğlu, pek uzun sürmeyecek de
olsa, sonunda hak ettiği yerde… Kim derdi ki elindeki onca kana rağmen onu
demir parmaklıkların arkasına işlemediği bir suç atacak.
Bora’nın
bir alt öyküsünün olduğuna hep inanmak istemiştim, çok şükür ki var! Ali gibi o
da Tekin mağduru bir çocukmuş, öğrendik ve Ali’den farklı olarak Bora, intikam
duygusunu yüreğinde yaşatarak büyümüş. Baştan beri Belgin’le ilişkisinin
ardında bir art niyet olduğu belliydi ve bunun sadece paraya bağlanmamış
olmasına çok sevindim. Bora’nın iyi işlendiğinde diziye hareket katacak bir
kimlik olduğunu uzun süredir söylüyorum Yiğit’in aksine.
Yiğit,
bu bölüm de serseri mayın gibi dolanıp duruyordu ortalıkta. Arabasının
bagajında ceset bulup afallayan ve bir anda planları altüst olan adam, sanki bu
yenilgiyi hiç yaşamamış gibi hapse düşen Tekin’in arkasından patronculuk
oynamaya girişti. O yetmedi Derin’e “Bana bir hayat borçlusun!” diye hesap
sormalara kalkıştı, o da yetmedi ne zaman ne amaçla ve kıt beyniyle nasıl
planladığı belli olmayacak bir biçimde Tekin’i mat etme derdine düştü.
Her
seferinde Yiğit’in hareketlerine mantıklı bir izah bulmaya çalıştığım için acaba
tuhaflık bende mi diye kendimi sorguluyorum ama benim bildiğim senaryonun temel
kuralı sebep – sonuç bağlantısı kurmaktır. İzleyiciye o bağlantı açık edilmese
de ipuçları bırakılır ki düşünmek isteyen iz sürsün. Sağdan bakıyorum olmuyor,
soldan bakıyorum olmuyor; kuşbakışı bile denedim. Yok… Yok işte… Yiğit’in
yaptıklarında bir gerekçelendirme, bir bağlantı daha net ifadeyle bir mantık
yok. Ama ısrarcıyız, hiç vazgeçmiyoruz. Her hafta o işlevsiz karaktere bir sürü
manasız sahne yazıyoruz. “Ne yaptığı önemli değil, dolansın dursun işte
ortalıkta” kafası bu galiba. İyi madem. Ben de Yiğit’e mahallenin delisi
muamelesi yapacağım izninizle…
Taşıyamadıklarım,
taşımak istemediklerim ve hepsinden ağır bencilliğim toplanınca mutsuzluk
ediyor, işte!
Öykünün
Ali ve Derin kanadına baktığımda bu hafta orada bir ilerleme göremedim. Aslında
bir süredir tamamen durağanlaşmış bir ilişki o. Ortada bir bebek var ve bebeğine
sahip çıkmak isteyen bir adam. Ali, bu sebeple doğruluğu tartışılır kararlar
alıyor ama onlara çift olarak baktığımızda paylaştıkları hiç ama hiçbir şey
yok. Bebeği de biz sadece Ali’nin tavrıyla hissediyoruz. Derin’de bir annelik
heyecanı, bebeğine bir bağlılık, ne bileyim, en ufak bir yürek kıpırtısı görmüyorum
ben.
Derin,
bu dizinin en kötü yazılan ismi, tartışmasız. 14 bölüm geçti, ben onun
karakterine ve ne yapmaya çalıştığına dair bir derinlik göremedim gitti. İlk
bölümde baskıdan yılıp evden kaçan, sonrasında babasının gerçek yüzünü görüp
ona meydan okuyan bir kadın vardı karşımızda, aynı kadın bugün annesine “Biz mutlu
bir aileydik.” diyebiliyor. Madem çok mutlu bir ailede yaşıyordu niye o zaman
babasını baskıcı olmakla suçlayıp, kafese kapatıldığını düşünüp evden kaçtı?
Madem çok mutlu bir ailede yaşıyordu Derin, niye Ali’nin elini tutup o evden
çıktı “Sizden hiçbir şey istemiyorum!” diyerek? Bende mi algılama güçlüğü var, Derin
mi paralel evrende yaşıyor?
Derin’de
Ali’ye karşı gördüğüm tek duygu kıskançlık. O da başını sonunu dinlemeden,
eğriyi doğruyu tartmadan, olup biteni değerlendirmeden yaşanan bir kıskançlık…
Yetmedi mi hâlâ şu “Seven insan kıskanır!” arabeskliği? Bu mudur yani sevgi
göstermenin tek yolu? Derin sadece kıskançlık duyguları kabardığında harekete
geçen bir karakter oldu. Onun dışında bütünüyle bencil, Ali’nin bakış açısını
asla anlamaya çalışmayan, onu bir hayat arkadaşı gibi görmeye hiç yanaşmayan
bir kadın görüntüsü veriyor. Bu kadar itici bir ana kahramanla izleyicinin
nasıl empati yapmasını bekliyoruz acaba?
Her
olayda yanlış pencereden bakmakta, her durumda Ali’ye öfke kusmakta ve her
koşulda “Ama sen benim ne zor şartlarda olduğumu görmüyorsun!” diye
sızlanmakta… Amaç; Ali’nin ne fedakâr, ne iyi ve ne sevgi dolu bir adam
olduğunun altını çizmekse ona da itirazım var. Bu, Ali’nin iyiliğinin ve
fedakârlığının altını çizmiyor, aksine Ali’yi aşırı bir tip hâline getiriyor.
Yazı devam ediyor..