Nevizadelerin gönül yarasına dokunma, doktor!
Yavaş yavaş geçmiş ortaya çıkarken gönül yaraları da açılıyor. Yaren-Karlos, Derya-Ferdi hatta Kandemir ve kızı Elif. Böyle damardan bir bölüm olunca ben de yazımın en başında Yaren ve Karlos’un bu hafta seslendirdikleri Doktor parçasını  paylaşmak istedim.
Altınların akıbeti
24. bölümün sonunda, alışılmışın aksine Nevizadeler değil Hayati zor durumda kalmıştı. Kısaca hatırlarsak: Nevizadeler, Gazanfer dedenin “Evlatlarım sıkışırsanız küçük odayı kazın.” notunu bulmuş ve hemen çalışmalara başlamışlardı. Küçük odadan, oda gibi küçük bir kutu, kutunun içinden de bir harita çıkmıştı. Harita, altınların Aytop adında bir kadının evinin bahçesinde olduğunu işaret ediyordu. Bahadır, tesisatçı kılığında Aytop’u oyalarken Nevizadeler de bahçeyi kazmışlar ve altınları bulmuşlardı. Buraya kadar eyvallah. Ama adettendir mutlaka bir aksilik olacak ya Nevizadeleri bahçe kazarken gören komşu teyze polise ihbar etmiş, polisler gelene kadar Nevizadeler olay mahallini terk etmiş, evde basılan ise Nevizadeleri ve altınları takip eden Hayati olmuştu.

Hayati’yi kurtarmak

Himmet ağğbii, dohuzbin dohuyüz dohsan sekiz, dohuzbin dohuyüz dohsan dohuz.

O kadar kazdılar, boruları pattılar, hatta Bahadır Aytop’la takılmak zorunda bile kaldı, sonunda altınları çıkarttılar. Ama Tuncer altınları elden çıkaramayacağını söyleyince moraller düştü. Hayır, yani Karlos’cuğum sen neden Tuncer’e rüzgar yapıyorsun? O ki, altın klozeti okutmuş, olmaz diyor çocuk, altınlar elden çıkarsa baş büyük derde girer. Üstüne gitmeyin rica ederim. Sonuç olarak bu altınlar, Nevizadeler’in elinde nakte dönüşemedi ama Hayati’den kurtulmak için süper olacaktı. Şöyle ki:

Eğer etrafta bir hırsızlık olayı varsa tabii ki dosyası Ceyhun’dadır. Hayati’nin Aytop’un evinde hırsız gibi basılmasında da iş Ceyhun’daydı. Sorguda 'Kandemiiiir, Kandemiiiir' dedirtmekten bir adım öteye geçemeyen Ceyhun, dinlenmesi için Hayati’yi eve gönderdi. 

Her mahalleli bir gün Ceyhun tarafından sorgulanacaktır!

Bir önceki resimde çok iyi gözüküyordu. Ne oldu da delirdi acaba?

Ertesi sabah sorgu kaldığı yerden, devam edecekti ki bir gece önce Esra, Nevizadeleri duruma uyandırdı. Açıklarını yakalayacağım, ıspatlayacağım derken, ki çalışmaları hız kesmeden devam ediyor, kendi ağzıyla Derya ve Ferdi’ye Hayati’nin durumunu anlattı, şapşik. Hemen bir plan ve hop ertesi sabah Kandemir ve Derya karakola gittiler. Duruma müdahale edip Hayati'yi susturmak şart! Derya, Ceyhun’u odanın dışına çıkartınca Kandemir de Hayati’ye reddedemeyeceği bir teklif yaptı. Altınların hepsine karşılık Hayati’nin susacaktı. Güzel teklif, valla. Hayati kabul etti. Bu iş bitti gibi. Ama altın işinden para gelmediği için acilen bir tezgahın daha yapılması gerekiyordu. Paranın, yine, çoğu toplandı. Bakalım, bu para da, bir önceki bir miyon lirada olduğu gibi taşı toprağı altın olan İstanbul’un taşına toprağına gömülecek?

Seni sana söyleyen adam: Eflatun

Boncuklu Ailesi'nin tablo tezgahından sonra ikinci kez tezgahı Nevizadeler’in ayağına Maşuka ve Şehriban getirdi. Eflatun diye bir medyum. Bu durumla ilgili söyleyecek kelamım var a dostlar: Bugünlerde medyumluğa 'gelecek danışmanı', 'yaşam koçu' gibi sosyetik isimler veriyorlar. Bizde yaşam koçu en iyi kız/erkek arkadaştır, kankadır, abidir, abladır, bacıdır, gardaştır, annedir, babadır. Bir sıkıntı varsa bu insalara gidilir, onlar da bir güzel yaşam koçluğu yaparlar.Ulan İstanbul’dan örnek vermek gerekirse; Yaren, Derya’nın yaşam koçudur mesela. Ferdi ile ilgili nasıl tatlı tatlı akıllar veriyor. Gelecekten haber verdiğini söyleyen insanlara inanmak bankacılıktan sonra –ki eski bir bankacıyımdır– en uyduruk ve şarlatanca mesleğe inanmak demektir.

Tanıştırayım: Eflatun! (Ama mavi giyinmiş.)

Goygoyu bırakıp konuya dönecek olursak: Şehriban ve Maşuka ikilisinin bıraktıkları broşürle Eflatun’un nasıl bir adam olduğunu araştıran Nevizadeler, tezgâh yapılacak adam kıtlığında bu adamda karar kıldılar. Makuldür. Ama, her zaman olduğu gibi ilk önce keşif. Cümbür cemaat gittikleri şovda Eflatun’un mesleğinin “inceliklerini” öğrendiler. Bilet adlarına bakarak sosyal medyadan nasıl bilgi toplanır, fuayede beklerken teyzelerin ağzından nasıl laf alınır vs. Eflatun’un ekibinden birisi Şehriban’a da aynen böyle yaptı. Şehriban’ı konuşturdu, ardından sanki her şeyi söylemeden biliyormuş gibi anlattı. 

Sen her şeyi söyleyince bizim Şehriban, şok!

Ah be Eflatun, Nevizadeler yer mi bu oyunları? Adamın tezgâhının nasıl çalıştığını öğrendikten sonra kendi tezgâhlarına başladılar. Eflatun tezgâhı için gerekli malzemeler: iki adet çakma müşteri, bir adet Yarenin, bir tutam örgülü saç, birkaç Barış Manço jesti, bol miktarda irili ufaklı tezgâh, bir adet muz. İlk önce harlı ateşte iki adet çakma müşterimizi Eflatun’un ayağına gönderiyoruz. Mesela bunlar Bahadır ve Tuncer olsunlar. Eflatun, morlaşıncaya kadar Yarenin, Yarenin her şeyi biliyor, sen bilmiyorsun dedirtiyoruz. Morlaşan Eflatun yavaş yavaş suyunu bırakmaya başlayınca zaten kendi ayağıyla Yarenin’e gidecektir. Korkmayın. Örgülü saçları aralayıp birinci bombayı orada patlatıyoruz. Resimlerle anlatmak gerekirse:

"Şimdi burası cıvır cıvır kaynıyor." Medyum Yarenin

 Ona küçük tezgâhlar yapın!

Şarabın gazabı, gök gürültüleri, müzikli dilenciler, kırmızı paltolu kız, cep telefonunu derken Eflatun’un harcını bir güzel karıştırıyoruz. Eflatun, harcın içinde eriyecektir. Hatta Yarenin’e beraber çalışmayı teklif edecektir, harcı karıştırmaya devam ediyoruz. Eflatun kulak memesi kıvamına gelinceye kadar, yani Nevizadeler de yüz bini cebe atıncaya kadar, Eflatun’u karıştırmaya devam. Yemeğimizin tadı tuzu biberi olan Bahadır, Derya, Ferdi, Kandemir ve Karlos’u sahneye alıp Eflatun’un maskesini herkesin içinde düşürüyor, onun aslında insanların paralarını çalan bir yalancı olduğunu söylüyor, tezgâhımızı başarıyla tamamlıyor ve selamımızı veriyoruz. Afiyet olsun!

 Ve perde!

Eski Defterler açılmaya devam ediyor vol. IV

Bu hafta geçmişe geri dönüşlerle ilgili bir dolu ipucu topladık. İlk önce Yaren ve Karlos. Sonunda, Yaren'in bıçaklanma hikâyesinin baş kahramanı Gürkan Bey ile tanıştık. Dr. Gürkan Budak. Hani Yaren’i evden aldırmak için araba gönderen, Yaren’in as falyalarını arttırıp çantasından Y kalp K’ lı bıçağını arabasının tekerine sapladığı Gürkan. Yaren’in annesi Nezaket teyze için potansiyel damat adayı. Gürkan o gece de Yaren’i dinlemek için pavyonda. Şoför, Yaren’in arabanın tekerini patlattığı bıçağı Gürkan’a teslim ediyor. Artık bıçak Gürkan’da. Yaren’in günlüğüne “O gün belki de benim bu hayattaki en mutlu günüm olacaktı, ama hayatımın en kara günü olarak yazmak kısmetmiş sana o günü.” şeklinde kaleme aldığı günde bakalım o bıçak kimin elinde kalacak, neleri değiştirecek? Ama ondan önce Doktor parçasını söylerken, hepsi ayrı bir albüm kapağı olacak kadar güzel resimlerden bir buket:

 

"Güzel gülen insanı üzmeyeceksin."

Yalnız, Yaren tam bir ateş parçası, maşallah!

Sadece Yaren ve Karlos’un geçmişi yok ya! Yavaş yavaş Ferdi, Kandemir ve kızı Elif ile ilgili sır perdeleri de aralanıyor.

Nevizadeler yüz bin lirayı da kasalarına atıp sona adım adım yaklaşırken bambaşka bir kız, Zeynep, ortaya çıktı! Ferdi ve Derya sözlenirken, üstelik de teknenin içinden! (Bugün sürekli goygoyla konuyu bölüyorum ama bunu da söylemezsem çatlarım. Zeynep, teknenin için kötü bir kılıkta çıkıyor da o tırnaklar neydi öyle? Parlak siyah ojeler, kulağında piercing. Garipsedim açıkçası.) Anlaşılan o ki Zeynep bizimkilerin eski ekibinden. Adana’dan, üvey babamdan, tacizinden, dayağından kaçtım geldim dediyse de yemedim. Eski tayfadan Dodo dayımıza da öyle güvenmiştim.

Kaçıp teknede saklanan biri için fazla temizsin, Zeynep!

Kimdir, neyin nesidir kimin fesidir bu bölüm anlama fırsatı yakalayamadık. Ama benim anladığım kadarıyla bu kız Ferdi ve Derya arasında soğuk rüzgârlar estirecek. Yetmeyecek, Nevizadelerin başına şu an tahmin dahi edemeyeceğimiz çoraplar örecek. Yoksa neden onu teknenin içinde eli yüzü pas içinde bulduğu, Nevizadeler’e yerleşir yerleşmez Firuz denen adamı arayıp ona haber versin.

Firuz kimdir?

Biz Firuz’un adını ilk bölümde duyduk. Sanırım artık hikâyeye dâhil oluyor. Televizyonlarını yeni açanlar için kısaca bahsetmek gerekirse: Yıllar önce, son ve büyük tezgâhtan sonra, artık ne oluyorsa o tezgâhta, Derya’nın babası, Ali Rıza Kaptan, Kandemir’e büyük iyilik yapıp, onu ülkeden Yunanistan’a kaçırır. Üstelik Kandemir’i kimseye karşı da satmaz. Ancak Firüz dedikleri şahsiyet Kaptan’ı üçkâğıda getirip üç beş kuruşluk yani bir milyon liralık bir senet çakar. Senetleri imzalayan Ali Rıza Kaptan hapse girer, Kandemir ise can borcunu ödemek için ülkeye geri döner. Böylelikle Nevizadecilik tezgâhı başlar. Yani Firuz oyunu başlatan kişidir.

Ve son olarak...

Bu bölümün en güzel sahnelerinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Bu bölüm Uğraş Güneş yardırdığı için ben de listeleme yöntemi yapayım dedim.

1. Arabadan Şehriban ve Maşuka’ya laf atan adamın tam bir “İffet” olmasıydı. Şehriban’cığım bu bölüm ağzından bal damladı. Tacizciye “Bi’ bitmediniz!” diye atarlanırken biz de seni ayakta alkışladık.

2. Şehriban’ın ağzından bal gibi damlayan bir diğer sahne ise Churcill’in “Dünya her yüz yılda bir dahi yetiştirir şu şansımıza bakınız ki bu yüzyılda o dâhiyi Türkler yetiştirmiştir.” sözünü kendi üslubuyla söylemiş olmasıydı. Biz mesajı aldık Şero’cuğum.

3. Piiz sahnesi. Karlos’un “Yalan yaşıyoruz ama gerçek seviyoruz.” sözü ve Kandemir’in o ses tonunda Can Baba’dan Sevgi Duvarı

Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat sevicileri
Derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi

Ulan İstanbul’un sadece bir dizi değil tadına doyulmaz bir müzik şöleni olduğunu bu bölüm yeniden ispatladı. Kezzapla Mayonez, Yanarım ve Ben Sevdalı Sen Belalı’nın ardında acaba gaz kesseler mi diye düşünmüştüm. Boşuna dememişler “Her gün geleni külle, ayda bir geleni gülle karşılanır.” diye. Ama Tarzımsın FarzımsınBağdat Yolu, Evlilik Düeti, Umut Kurt’un sesinden dinlediğimiz Dertler Derya Olmuş,  Şehriban’dan Sen Gidince tadımlık dinlediğimiz Alışmak Sevmekten Daha Zor, Buruk Acı… Hepsi o kadar iyiydi ki zaman içinde alışkanlık yaptı. Güzel sesiniz hiç susmasın! 

Hiçbir sahnesi boş geçmeyen, dolu dolu bir bölüm izledik. Tekrar tekrar ve tekrar herkesin emeğine sağlık!



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER