Kırmızı Balık'ın hüzünlü yolculuğu
Canım acıdı be çocuk!
Ah Memo… Nasıl da habersizsin her şeyden. Etrafına, akan gözyaşlarına, titreyen kalplere, hüzünlü gözlere şaşkın şaşkın bakışlar atıyorsun. Senin dünyan, Kırmızı Balık'ın yüzdüğü göl kadar masalsı. Senin dünyan masumiyet taşıyor Memo. Ama sen yine de Kırmızı Balık gibi kıvrıla kıvrıla yüz ve kaç, kaç, kaç!

Memo... Sen, bir kadının yüreğinde büyüdün 9 ay. O kadın seni kucağına, yaralarının tam üzerine yatırdı; onu iyileştirdin. Sonra baban geldi yanına, elinden tuttu. Derken bir gün kocaman bir ailenin arasına katıldın. Sevildin, kucaklarda gezdin, el üstünde tutuldun… Şimdi ise deden seni kendi elleriyle o arabaya bindirmek zorunda. Balıkçı seni yakalamak istiyor Memo, sakın yemi yeme olur mu?

Yeter, adamın kalbine inecek yeter.

Büyüdüğünde dedene kızacak mısın bilmiyorum. Büyüdüğünde tüm bu yaşadıklarına tepkin ne olur onu hiç bilmiyorum. Ben dedene kızamıyorum Memo. Neden mi kızamıyorum? Anlatacağım…

Arkasından bakakalmak...

Hayat Şarkısı’nın en sevdiğim taraflarından biri de geçmiş bölümlerde kalbime kazınan anları, flashbackler olmadan da hatırlatması. Bu hafta da Filiz’in Mehmet’i almaya geldiğinde izlediğimiz o kaotik sahne geldi aklıma. Enfes bir sahneydi ve o sahneden sonra da nefes alamadığımı hissetmiştim. Bayram Bey’in Mehmet’i evden çıkardığı, Hülya’nın çığlıklarının eşlik ettiği o sahne sanki birebir aynıydı. Aynı korku, aynı endişe, aynı çaresizlik…

Kırmızı Balık ve Anne Kraliçe

Hülya, hayatı boyunca sevdikleriyle sınanan biri oldu. Tam mutlu bir yuva kurdu, Kerim’le aralarında gizli saklı hiçbir şey kalmadı derken bu sefer de hayatındaki iki erkek arasında tercih yapması istendi. Ne Kerim’i bırakmaya gönlü elverirdi, ne de oğlunu altın tepside Cem’e sunabilirdi. Kendi gidecek, gerekirse ölecekti ki çaresizliği saatler boyunca kalbinin derinliklerinde hisseden Bayram Bey, Mehmet’i aldı çıktı o evden.

Mahir, sen bu kadar sakinsen vardır bir şeyler. Değil mi Mahir?

Bayram Bey’in saatler boyunca sessiz kalıp da bir anda evden Mehmet’le çıkmasının altından bir şey çıkacak. Çıkmalı! Bunu tüm kalbimle istiyorum. Mahir’in sakinliğinden, kulağına fısıldanan sözlerden sonra olduğu yerde kalkamayan Kaya’dan belli. Kaya ki, isterse Bayram Bey’i öldürür yine engel olurdu; Mahir’in söylediklerinden sonra pustu kaldı olduğu yerde.

Seray Gözler <3

Bayram Bey’e kızmıyorum. Hülya da aynı durumda olsa, aynı şeyi yapardı. Evlatları eli kolu bağlıyken deneyebileceği her şeyi denerdi o da. Torununu alıp gitmek mi? Onu da yapardı. Çaresizlik zor… Çaresizlik, adamın aklını alır. Hele ki Bayram Bey gibi yaşını başını almış bir adamın bir anda iki evladının acısıyla sınanacak olması… Daha da zor olansa evde bekleyen annelerine evlatlarının acı haberini vermek. Zor yahu, ötesi yok.

Bu karede Hülya'nın arkasında Kerim'in saç modelini yaptıran Arda'nın yer alması...

Bölümün özellikle son yarım saatinde oyunculuk şovu yapan Ahmet Mümtaz Taylan ve Burcu Biricik’i karşılıklı izlemeye bayılıyorum! Burcu Biricik’in Hülya’yı ne kadar içselleştirdiğini, anneliğin en hassas noktalarında nasıl da usul usul gezindiğini gördükçe keyiften kendimden geçiyorum. Burcu Biricik, mükemmelsin. “Vermem!” derkenki tonlaman, haykırışın, oğluna sarılışın, çaresizlikten nereye savrulacağını bilememen; her şeyin…

Bade'nin attığı terliklerden birine olan tepkisi. İzleyin, bir kez daha.

Ve Ahmet Mümtaz Taylan… Allah başımızdan eksik etmesin. Kırmızı Balık eşliğinde ağlarken, “Memo…” deyişinde kalbime bir ok saplandı. Çaresizliği, merdiven eşiğinde bakışı, dimdik durmaya çalışırken içinde kopan fırtınalar…

Bayram Bey’in Süheyla Hanım’ın, Süheyla Hanım’ın evdekilerin, Hülya ve Zeynep’in evlatlarının yanında dimdik durmaya çalışmaları kadar Melek’in ağlayamaması da acıttı canımı. Ağlamak da zor, gözyaşlarını saklamak da.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER