Her ölü mezar taşını hak eder, baş ucunda kavak olmasa da olur!
The Leftovers beşinci bölümü sert başlamış ve oldukça da keskin bir finalle bitmişti. Laurie'nin görünen yüzüyle Peder Matt'e, görünmeyen yüzüyle de Tanrı'ya isyanı, Kevin'in boşanma kararını kızına açıklaması, alkole yenik düşmesi, göz yaşlarına boğulması ve belki de Gladys'in ülke çapında salgın haline gelmiş Suskunlar şiddetin küçük bir parçası haline geldiğini yani her şey beşinci bölümde öğrendik. "Gladys"adındaki bölüm bütün bunlara rağmen dördüncü haftaya göre düşük izlense de şimdilik serinin en iyileri listesinde, benim için..."Guest" adındaki 6. bölümü Carl Franklin çekti; Damon Lindelof ve Kath Lingenfelter birlikte senaryolaştırdılar. Bölümün izlenme oranları yine pek parlak değildi. Ancak seri ikinci sezon onayını çoktan aldığı için meftunu olmuş izleyicileri olarak kaderi hakkında endişeli değiliz.

O kadar ağır bir bölümden sonra seyirci nefes almasın mı? Yok almasın! Taş yesin! Daha geçen bölümle ilgili sorulan, sorunlar sakinleşmeden arkadaşlar önümüze Nora Durst'ın (Carrie Coon) korkunç hayat hikayesini iteleyiverdiler. Tıpkı ağabeyi Peder Matt gibi Nora da müstakil bir bölümü elbette hakediyordu. Hakkını da verdi. Nora bana annemi hatırlatıyor. Babam evden ayrıldıktan aylar sonra bile çamaşırlarını yıkayıp mahalle halkı tarafından görünecek gibi ön tarafa asan, kapının önüne erkek ayakkabısı bırakan annemi. Nora da aynı annem gibi kayıplarını kabullenmekte zorlanıyor. Hâlâ alışveriş yapıyor, odaları dağınık bırakıyor. Kısaca kayıpları inkar aşamasında ve bu noktayı bir türlü geçemiyor. Nora iki çocuğunu ve onu başka kadınlarla aldatan kocasını unutmamaya çalışıyor. Her fırsatta ölme halinin kıyısına kadar gelip geri dönerek kendini test ediyor. Ölemeyecek kadar cesur aslında.. Hayat kadınlarına fahiş ücretler ödeyerek kendine ateş ettiriyor. Her şey çok saçma aslında..

Dört bir yanımız metafor kaplıyken tatlı Nora, kafanı az sola çevir ve kapıyı gör diyorum

Nora'nın katıldığı yıllık iş toplantısında kimliğini kaybetmesi anını hiç unutmayacağım. Aslında onu tamamlayan acılarına da o yaka kartı gibi yapışıp ruhunun en mahrem yerinde taşımıyor mu? Kevin ile flört etmesini bekliyordum ama Kevin Paşa'nın yelkenleri bu kadar çabuk indirmesini pek beklemiyordum. Nora, terk edilmiş erkek psikolojisiyle yanaşılacak bir kadın değil. Çok yaralı ve çok arızalı da Kevin bunları nereden bilecek? Ancak Kevin Paşa'nın çok sarhoş bir anında başına beylik silahını dayayıp, "Kalk ve bana ateş et!" diye bağıran bir Nora sahnesi izlemek istediğimi de belirtmeliyim. Çok zevkli olurdu bu ikilemi izlemek.

Kayboluşun hemen karşıtını yani kazanışı yaratması da çok doğal değil mi? Nora'nın tanıştığı iş adamı kazanmanın yolunu şipşak bulmuştu bile. İnsan kaybettiğini gömmek ister. Her ölü başucunda bir kavak değil ama taş dikilmesini hakeder, değil mi? Bu mantıktan yola çıkan sarışın dayı "model ölü" işine girmişti. Artık insanlar rahatça kayıplarını gömüyor, başına da taşı dikiveriyor. Her istediği zaman da ziyaret edebiliyordu. Kayıptan kazanç bu kadarla kalmıyodu elbette. Konu hakkında best seller yazmak da mümkündü ki hazır yazmışını da bu bölümde gördük. Nora bir gecede aslında peşinde koştuğu her şeyi kaybetti desek yalan olmaz. Kimliğini çalarak toplantıda konuşan kadın sayesinde kendini adadığı işin bir boka yaramadığını öğrendi. Alkol ve uyuşturucunun dibine vurdu. Kendiyle yüzleşmenin kıyısına geldi. Aslında 121. sorunun hiçbir zaman dillendiremeyeceği o yakıcı cevabını da kaybetti. Ve kendini Kutsal Wayne Dayı'nın kollarına bıraktı.

Beş bölümdür benim için "süzme şaklaban" olan Wayne'a inanacak mıyım, açıkçası çok tedirginim...
Böyle işte..
R.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER