Belli belirsiz sınırlarla örülü kalpler...
Kırmızı bir ipin peşinden giderken...
“Hazırım! Yaptıklarımın bedeli neyse ödeyeceğim…”

Tarık Aksoy’u neden sevdiğimi düşünüyorum. Belki de bu cümle sevgimin nedenini de anlatmaya yeter. Tarık’ı sevmemin nedeni “Ah yazık, adam çocuklarına hasret.” değil, Erdal Beşikçioğlu da değil; Tarık’ı sevmemin nedeni geçmişinin, hatalarının farkında olup bedelini kimsenin üzerine yüklememesi. Herkes onu korurken “Yapmadım!” diye işin içinden sıyrılıp, sözleşmeyi eline alıp mahkemeye koşabilecekken yaptığı şeyin arkasında durması.

Tarık, zaten mükemmel bir adam değil. Adı Efsane'nin adı duyulmaya başladığından beri bundan haberdarız. O yüzden öfkesini şimdilik bir kenara bırakıyorum, öfke kontrolünü sağlaması gerekiyor evet. Bunun için çalışıyor mu? Çalışıyor. Hiçbir şey bıçak gibi kesilmez, önemli olan çabadır. Bu hafta da gördük ki, en çıldırması gereken anlarda bile sakinliğini korudu. Ben Bahar’ı evden kovmasını beklerken, Tarık oturdu sakin sakin yemeğini yedi. Ben yiyemezdim. Hoş Tarık mı yemeği yedi, yemek mi Tarık’ı tartışılır.

Demem o ki, işine gelmediğinde bağırıp hırpalama yoluna başvuran Seçil’den fersah fersah ötededir Tarık. Niyeti çocuklarına güzel bir hayat kurmaktır, kaybettiği zamanı geri almaktır. Kızlar sesini çıkarmadığında ‘cici teyze’ olup, yükselen en ufak seste sert bir şekilde bastırma yoluna giden Seçil’le kıyaslanmamalıdır Tarık. İmkan tanınsa daha güzel bir hayat kurar kızlarına. Seçil ise Tarık'ın tırnağı bile olamaz. 

Belki diyeceksiniz ki, bu çok iddialı oldu. Evet, biraz iddialı. Ama 5 bölümdür tanıdığımız Tarık da Seçil de ortada. Sadece bir bölüm boyunca Tarık ve kızları aynı evde yaşasa, kimse onlara uzanamasa, hiçbir sorun çıkmasa Tarık’ın Seçil’den çok daha iyi bir ‘ebeveyn’ olduğunu da göreceğiz zaten.

Fonda "Son pişmanlık neye yarar..." çalmak üzere. Bas 'play' tuşuna, bas. 

Adı Efsane, ilk bölümden bu yana izlediğim en güzel bölümüyle yayındaydı. Açıkçası geçen haftaki bölümden sonra kafamda acabalar oluşmuştu. Hikayenin çatışmaları çok sağlam, oyunculuklar enfes, reji-senaryo uyumu deseniz mis; işte bu yüzden dizinin ritmi günden güne düşerse çok üzülürdüm. Bazı diziler fırtına estirerek başlar, günden güne yavaşlar. Adı Efsane, tam yavaşlamak üzereyken rüzgarı fırtınaya çevirdi neyse ki. Aman hep böyle gitsin.

Oooo Ef-sa-ne

Tarık’ın takımla ilişkisine bayılıyorum. Tarık, Bahar’ın bilmem kaç yılda kurduğunu sanıp da kuramadığı yakınlığı iki günde kurdu. Çünkü Tarık, gençlerin aynası. Nasıl ki bugüne kadar gençlere şans veren, elini tutan olmamış; Tarık da o maçta ilk tökezlemesini yaşadıktan sonra elini tutanlar birer birer elini bırakmış.

Koçlarına teşekkür için çaylı, konfetili kutlama hazırlayıp Bahar’ı da unutmayan takım da en az Tarık Aksoy kadar çılgın. Oynadıkları ilk maçı son anda kazanıp dakikalarca ser verip sır vermemek için surat asmaları da bunun ispatı.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER