"Benim gibi olma..."
Tarık’ın kızlarıyla ilişkisinin girdiği yola gelecek olursak… 100 metreyi yünle ölçüp, babasını polisler almasın diye dokunamayan Zeynep’le, Melis’in ağzından çıkanlar bambaşka olsa da kalpleri bir. İkisi de Tarık’ı delicesine seviyor. Fakat Melis, babasının tıpkısının aynısı. Tarık’ın sokak ortasında kızına verdiği öğüt acıydı belki ama gerçekti. Üzerine bir de Hakan’ın sözleri gelince Melis’in bulunduğu noktaya iki kat üzüldüm. Çünkü o da haksız değil…

Yaralarımızı birlikte saralım mı tatlı kız? 

Hakan ve Melis sahnesi, Melis’i babasıyla ilişkisini sorgulamaya bir adım daha yaklaştıracakken HakMel’i de yavaş yavaş inşa edecek bir sahneydi ki yaraları birlikte sarabilmek en sevdiğim!

Hakan’ın ağzından çıkan en güzel sözler ise Bahar’a söyledikleriydi. Tanımıyorsun Bahar, öğrencilerini tanımıyorsun. Onları hiç tanımıyorsun. Hakan, saygı sınırlarını aşan birisi, Bahar’la konuşurken de tavırları, bazı ifadeleri saygısızcaydı ama hayatını düşününce Kıvanç gibi ellerinden çiçeklerle dolaşmasını beklemiyor insan. Hani her şey olması gerektiği gibi denir ya, aynen öyle. Fakat Hakan ve diğerlerinin Tarık’la beraber günden güne değişecek olması, değişmesi dünyalara bedel. O taraftaki herkesin mi kalbi iyi olur? Oluyormuş.

Kırmızı bir yumakla ölçülen 100 metre fikrini çok severken, Leya Kırşan’ın oyunculuğunu tüm kalbimle alkışladım. Muhteşemdi! Hele bir de Erdal Beşikçioğlu’nun kızına dokunmak için yanıp tutuşan ama korkmasın diye çizgiyi aşmayan haliyle birleşince sahnenin tadı damağımda kaldı. Yine baba-kızın video aracılığıyla kurduğu iletişim; tepkiler, cevaplar şahaneydi. Bilir’in Seçil’e anlattıkları kalbime dokundu. Gençlerin arasındaki dostluk, nazarlardan sakınılası. Hakkaniyet duyguları deseniz öyle. Bahar’ın Tarık’a yaptıklarını anlattığı sahnede buz kesen ortamın kızgın yağa atılan balıklarla bir araya getirilmesine bayıldım! Tıpkı ilk bölümdeki menemen sahnesi gibi şahane çekilmiş bir sahneydi. Buraya kadar anlattıklarımı tekrar tekrar izlerim yine de sıkılmam. Buradan sonrasında ise sevmediklerim, sevemediklerim kısmı var.

Sevmediklerim sevdiğimin peşinde bir o yana bir bu yana savrulurken, bir türlü ikisinden birini Tarık'a yakıştıramıyordum.

Bahar’ın birilerinin komutuyla hareket etmesini sevmiyorum, pardon nefret ediyorum. Seçil’in sözleriyle gaza gelip Tarık’ı şikayet eden, Müdür Bey’in sözleriyle Tarık’ın arkasından koşan ama Tarık’ı yakalamayı bile beceremeyip arkasından günah çıkartan akşama kadar da ağzını açamayan, sonra adamın en mutlu akşamını zehir eden Bahar’ı sevmiyorum. Müfettişin yanında yaptığı gibi hatalarını telafi etme yoluna giderse zamanla sevebilirim. Seçil’e olan kızgınlığım ise Tarık’a yaptıklarından çok kızlara yaptıklarından kaynaklanıyor. Sadece Tarık’ı etkileyen şeyler yapsa geçmişi izlemeyi beklerim ama kızlara zarar veriyor. Hem de günden güne bu zararın dozu artıyor. Nereye kadar gidecek böyle?

İşte böyle; sevdiklerim, sevmediklerimle birlikte bir bölüm daha geçti hikayemizden. Yazan, çeken, oynayan, emeği geçen herkesin emeklerine sağlık. Bölümü çok sevdim! Umarım her hafta böyle tatlı duygularla kapatırım televizyonumu. Çünkü oturmayan birkaç kısma yenilmemesi gereken bir iş var karşımda.

Ve böylece bitirirken Ranini'min duasına en içten bir 'Amin!'le bitiriyorum... Amin diyenleri çok olsun mu? :) 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER