Yine kafamda dans eden sorular ve ardı ardına cevaplarını
aldığım hareketli bir bölüm izleyip geldim. Bu Şehir Arkandan Gelecek son
bir aydır artan bir tempoyla ilerliyor. Kurguda en sevdiğim şey, doğru yerlere
atılan düğümler ve o düğümlerin çok da uzatılmadan çözülüp yerlerini yenilerine
bırakmaları. Bu anlamda da sıkılmadan izlediğim bir dizi olmaya başladı.
Öykünün Ali & Şahin ikilisinde odaklanmasını baştan beri
çok istemiştim. Bu bölüm, beklentimi fazlasıyla karşıladı ve doğru yolda
olduğumuzu da gösterdi. Hikâye, klasik bir aşk öyküsü değil aksine bir aile
dramı. Benzerlerinden de bu özelliğiyle ayrılıyor. Kerem Bürsin ve Gürkan
Uygun’un uyumları da öykünün bu kanadını çok güçlendiriyor. Ancak aşk boyutu
için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Baştan beri korktuğum iki klişe vardı: İlki
Aslı’nın araya giren kötü kadına dönüşmesi, ikincisi Derin’in hamileliği. Ne
yazık ki her ikisi de gerçekleşti.
Benim anlamadığım nokta, bir dramda aşk üçgeni oluşmadan ya
da plansız bir bebek araya girmeden aşk çatışması yaratılamıyor mu? Niye
sürekli aynı sakızı çiğniyoruz, niye “İzleyici seviyooo ama böyle çetrefilli
durumları!” bahanesinin arkasına sığınıyoruz ve niye bir risk alıp denenmemişe
bir şans vermiyoruz?
Aynı öykünün bir kolu sapasağlam ilerlerken diğerinin bu
kadar sıradan ve zayıf kalması diziye büyük haksızlık bence.

Yıllardır sürüklediğim yalnızlığı, çekip attım üzerimden.
Derin, Ali’den öğrendikleriyle bir kez daha zincirlerini
koparmayı göze alıp soluğu Ali’nin yanında aldı. Aldı, almasına da Derin’deki
kimlik problemi ne yazık ki katlanarak sürüyor.
Ali’nin söylediklerine inanmak istemeyen hatta neredeyse
söylediği için onu suçlayan bir Derin bırakmıştık biz. Bu hafta, anne babasının
karşısına kendinden çok emin çıkan ve Ali’nin söylediklerinden hiç şüphe
duymayan bir Derin bulduk. Aradaki bağlantı yine kopuk… Ne oldu da Derin,
yatıştı; Ali’nin doğru söylediğine ikna oldu ve o sarsılmış hâl yerini bu çelik
gibi duruşa bıraktı. Yanlış anlaşılmasın, ben o yüzleşmeyi çok sevdim. Görmeyi
istediğim Derin duruşu bu ama o kadar çabuk değişiyor ki tavrı hangisi gerçek,
hangisi değil anlayamıyorum.
Evi terk ederken yıllardır kendisine yalan söyleyen ana
babasına tepkiliydi, Derin; Ali’ye ise “Senin için geldim. Her şeyi, ailemi
senin için bıraktım.” dedi. O repliğe kadar ben onun samimiyetine inanmıştım
ama “Ailemi senin için sildim.” diyen bir kıza ben sorarım: Niye? Ali mi sana
aileni terk et de bana gel, dedi? Konunun Ali’yle ne ilgisi var? Sorun sana
yıllardır söylenen yalan, sorun babanın katil olması onu da geçtim kendini
kurtarmak için masum bir adamın yıllarını çürütecek kadar adi olması… Sen değil
misin annene “Ben sizin gibi değilim!” diyen. Demek ki sen bir bireysin, Derin.
Birey yani kişilik sahibi, kendi kararlarını alıp uygulayabilen bir yetişkin… O
zaman “Benim kimsem yok!” diye üç yaşında çocuk gibi şımarık şımarık sızlanmayacaksın.
Yalanın acısını yaşamış biri olarak yalandan nefret eden bir adama “pembe” bile
olsa yalan söylemeyeceksin, gerçekleri ondan saklamayacaksın. Özetle kendi
başına, kimseye dayanmadan ayakta durmayı becereceksin!
“Ben, ailemi kendim için sildim çünkü onların pisliğinin bir
parçası olmak istemiyorum.” diyeceksin. Ali’ye “Ben sensiz olamıyorum.” mesajı
vermeyeceksin. Sorun yaşadığında kendi başına ayakta durmayı becereceksin ki
ben sana kadın olarak saygı duyabileyim.
Babasının evinden dimdik çıkışını takdir ettiğim anda
Derin’i kamyon altında kalmış yavru kedi bakışlarıyla Ali’nin kapısında
buluyorum. O görüntüye adapte olmaya çalışırken içeride yeni gelin edasıyla
hizmet etmek için ortada şen şakrak dolanan bir Derin buluyorum. Ardından Ali’nin
hayatına ve kararlarına sürekli müdahale eden bir Derin görüyorum. Aynı bölüm
içinde hem de peş peşe gelen sekanslarda bu kadar çelişkili bir profil
çizilince yapmacık ve alabildiğine itici bir kimlik çıktı ortaya ve bu
karakterin bende hiçbir inandırıcılığı kalmadı, maalesef.

Kimse hayat kadar sert vuramaz!
Aslı’nın duyguları, Derin’in gelişiyle saklanamaz hâle geldi
ve ona öfkeye dönüştü. Annesinin arka çıkmasıyla da Ali için savaşma kararı
aldı.
Hep korktum, Aslı’nın duygularına yenik düşmesinden ama
korkunun ecele faydası yok! Açıkçası Aslı çok daha gerçek bir karakter en
azından ona yazılan kimlik kendi içinde tutarlı. Buna Nilperi Şahinkaya’nın çok
başarılı canlandırması da ekleyince Aslı için “kötü kadın” demeye dilim
varmıyor ama ne yazık ki kaybedeceği bir savaşa girdi. Derin’i mağduru
oynamakla ve bencilik etmekle suçlasa da dışardan bakmayı başardığımda asıl
bencilin o olduğunu söylemek kaçınılmaz. En yakın arkadaşının âşık olduğu adama
platonik duygular beslemesini anlarım fakat aralarındaki ilişkiyi bile bile
Ali’den uzak durmamasını da haksız bulurum.
Bir yanı arkadaşına ihanet etmekten rahatsız, diğer yanı
duygularına yenik bir kadın, o psikolojiyle annesinin etkisi altına elbette
girer ve elbette “Boşanmayacağım!” bombasını patlatır. “Anneme şu an bunu
yapamam.” bahanesinin sudan ve dayanaksız oluşunu ne Ali ne de Derin fark
etmediği için de buradan yürür, Aslı.
Gönlüm onu bu konumda görmeyi hiç arzu etmese de bu noktada
bile Aslı’nın sebep – sonuç ilişkileri düşünülünce mantıklı yaratıldığını
söylüyorum. Neyi, niçin yaptığını anladığımız için de izleyici olarak
kızamıyoruz Aslı’ya hatta içten içe üzülüyoruz.
Yazı devam ediyor..