Hani bazı gerçekler vardı, oradadır, uzansan dokunacak olursun
ama uzanıp dokunmaya cesaret edemezsin. Fikri bile göğsünde bir daralma,
midende bir sancı yaratır. Düşünmek bile istemezsin. Koşmak ve kaçmak… O
gerçekten, o gerçeği düşünmekten kaçmak istersin. Çoğu kişi de yapar bunu,
kaçar, inkar eder, görmezden gelir. Üstünden biraz zaman geçince ancak o zaman
koştuğu yolu dönüp de uzatır elini gerçeğe.
Aslı tam tersini yaptı… Aslı gerçekten kaçmaktansa, gerçeğe
doğru son sürat koştu. E haliyle en acısını, en sarsıcısını yaşadı.
Aslı, çocukluğundan sarsıldı. Aslı var oluşundan yara aldı.
Aslı aklındaki soruları cevaplayacak birilerini, dayanılacak kapılar aradı ama bulduğu tek şey,
fırtınaya gebe bir denizdi. Aslı, belki de en iyi bildiğini yaptı, bekledi.
Zaten Aslı hep bekledi. Denizi bekledi, babası dönsün diye.
Annesini bekledi, geri gelsin diye. Ateş’i bekledi vaktinde, onu sevsin diye.
Aslı hep bekledi, alışkın beklemelere…
Bekledi beklemesine de umduğunu vermedi deniz, beklediğini duymadı. Aslı bir gerçek umdu onu huzurundan
etmeyecek, Aslı bir gerçek umdu birinin kızı kalabilmesini sağlayacak, Aslı bir
gerçek umdu köklerini topraktan çekip kopartmayacak. Olmadı.
Herkesin bir evi vardır… Öyle ya da böyle, Aslı’nın da bir
evi vardı, yakın zamanda üzerine yıkılan. Ateş tutup bir kez daha mırıldandı,
evim sensin diye Aslı’ya. Ateş bu kez çok güzel tuttu. İncitmeden, incinmeden.
Ateş, yaktığı kadar yandığını öğrendi sonunda, o da büyüdü.
Onca yük, onca sorumluluk, onca gözyaşı onu büyüttü. Aslı hep büyüktü. Vardır
öyle insanlar, bilirsiniz siz de. Hep olgundur. O ne yapacağını bilir, nasıl
davranacağını bilir. Faryalı bile öyle dedi Asım Kaptan Aslı’yı nasıl aldığını
anlattığında. Aslı yapar mı öyle şey dedi. Oysa yapmalı.
Aslı sessiz sessiz değil, çığlık çığlığa ağlamalı. Çünkü
ağlamazsa hep o parkta kalacak, o kadının annesi olmadığını söylediği yerde. O
kadının ondan tek sığınağını, evini, güvenini, babasını aldığı yerde. O bankta
oturacak bir ömür. Keşke diyecek, İzmir’e bu yoldan değil de diğerinden
gelseydik. Şu sapaktan değil de öbüründen dönseydik. Keşke diyecek, bu kadına
değil de gerçek anneme ulaşsaydık… Hep keşke diyecek çünkü hayatımızı
paramparça edecek parçayı tutup çekerek tüm düzeni bozduğumuzda keşke deriz,
keşke.
Aslı şimdi çocuk olmalı, Aslı şimdi ayaklarını yere vura vura
ağlamalı, ağlamalı ki bugünün yükü tüm ömrüne yayılmasın. Aslı bu kez şımarık
küçük bir çocuk gibi ağlamalı, ağlamalı ki çevresindeki büyükler omzundaki
yüklerin bazılarını alsın. Çünkü kimse bu kadar yükle düşmeden yürüyemez.
Yazı devam ediyor...