Yolunu kaybedenler
Celal için artık işler kızışmalı..
Mert ile Sarp dost mu olacaklar yoksa düşmanlıkları boyut mu atlayacak heyecanı ile beklerken bir de ne görelim? Daha doğrusu görmeyelim... İki saatlik bölüm boyunca az da olsa Mert’i gördüğümüze şükrettiğimiz bölüm bambaşka sürprizlere vesile oldu..

Örneğin Yaşar… Nasıl güzel olmuş, o psikopat sakinliği ile nasıl kendini izlettirdi anlatamam. Bu kadar çabuk harcanırsa inanın epey bir üzüleceğim. Celal’in canını sıkacak uzun süreli bir düşmana ihtiyacı var. Karşısına çıkan tüm kötüler birkaç bölümde ölüp gidince olaylar yüzeysel kalıyor, yeni gelen kötülere de inanamıyoruz. Coşkun her ne kadar bu konuma en güçlü aday olsa da tek başına beceremez. Birinin yanına sığınmaya ihtiyacı var ve bence Yaşar bu durum için kesinlikle biçilmiş kaftandı. Umarım kendisine hemen veda etmemişizdir. Aksi halde Celal’in hikâyedeki konumunu da geri plana atmış oluyoruz. Her ne kadar Yusuf Müdür ve eski eşinin oğlu hikâyeye eklenecek gibi dursa da Celal’i hikayenin merkezinden çıkarmamak lazım diye düşünüyorum. Dizinin izlemesi en keyifli ismi Coşkun’u bu kadar kolay harcamazlar. Nitekim gelecek bölümden aldığımız spoiler ile Coşkun’un her şeyi olmasa da birkaç şeyi ortalığa döktüğünü anlıyoruz. Celal’in elinden kurtulacağı aşikar. O sırada Melek’in engel olması en olası ihtimallerden biri ancak Kebapçı’yı asıl durduran nedeni öğrenmek için gelecek haftayı bekleyeceğiz.

İçerde’nin hem sosyal medyadaki hem de reyting listesindeki başarısı ortada. Ne kadar eleştirip laf etsek de kurduğu dünya beğeniliyor ve bir şekilde kendini izlettiriyor. Dizinin kendi içinde oturttuğu bir düzeni, havalı, tehlikeli ve çokça serseri kötü adamları, bir o kadar da güzel, güçlü ve zeki kadınları var. Seyirci, tarz dizileri izlerken elbette biraz daha dikkatli davranıyor, ayrıntıları yakalamaya çalışıyor bir yandan da tahminler yürütüyor. Hal böyle olunca insan izlerken hiç değilse bir parça da olsa inanmak ve “Aaa evet, bu olabilir.” demek istiyor. Bu nedenle, sonradan ortaya çıkan planlara biraz daha dikkat edilse, ters köşeler kör göze parmak sokarcasına yapılmasa inanın bana tadından yenmeyecek. Misal, Celal’in içinden çıkan Terminatör ile birlikte “Ölmeyeceğiim.” diye haykırdığı sahne.. Coşkun’un üstüne yürüyen Celal’i neden kimse durdurmadı da “Baba, yapma.” demekle yetindi inanın anlayamadım. Bu sahne sadece vericinin Coşkun’a yerleştirilmesi için yapıldığını anladık ancak çok çok zorlama oldu. Her bölümde ters köşe yapılacak diye üç-beş flashback  izlenince, bir yerden sonra artık inandırıcılığı da kayboluyor..


Hadi yine iyisin Sarp..

Sarp’ın Melek için Rus ruletini kabul ettiği an, “Sarp kardeş, senin kayıp bir kardeşin var, Umut. Hani onu kurtaracaktın, hatırladın mı?” diye kendi kendime sorup, Sarp’a öfkelenmiştim. Çünkü amacından sapan bir karakter izlemekten artık sıkıldım. Zaten son birkaç haftaya baktığımızda Umut sadece, Sarp’ın bu yola çıkma motivasyonu olarak hayatımızda. Elbette hikayenin devamı için kahramanın çıktığı yolda kararlar alması, fikirler değiştirmesi gerekiyor ancak yola çıkma nedenini unutan bir kahraman izlemek inanın çok sıkıcı. Neyse ki sonrasında gördüğümüz flashback sahnesi ile Sarp’ın kendini o derece kaybetmediğini anladık. Celal’e “Bak ben Melek’i ne kadar seviyorum.” deme şeklini sevdim. En azından kendini ispat etmiş oldu, sonrasında yaptığı planlarda cabası. Celal her ne kadar sinirlense de günün sonunda Melek’i de bir kere daha kırmamak adına geri adım ataacaktır.

17. haftanın sonunda Sarp ve Mert birbirlerinden şüphelendiler. Ve hatta Mert şüphelerini yine asılsız bulurken, Sarp bir parça da olsa ileri gitti. Hikayenin en çok ilerlemesini istediğim yol bu. İki kardeşin birbirlerini bulma maceraları, bu yolda fedakarlıklar yapmaları gerekirse kayıplar vermeleri ve en sonunda yüzleşmeleri... Melek, Eylem, Füsun Teyze bu yolda fedakarlık yapmalarında karşılarına çıkmalı, hikayeyi ele geçirmemeli. Bu noktadan sonra taşların yerine oturması da haftaya dair temennim olsun.

Görüşmek dileğiyle.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER