Karagül Ailesi'yle tanışalı tam 60 bölüm oldu. Ve haftalardır
bana göre tatsız giden dizimizin toparlandığı bir bölümdü. Nihayat geçen sezonlarda aldığım tadı
yeniden almaya başladım, umarım bozulmaz diyorum ve yorumuma başlıyorum.
Hülya Duyar oyunculuğunu bu bölüm bir kez daha kanıtlamış oldu.
Bu bölümü Kendal’ın tokat yeme bölümü ilan ediyorum. İlk
tokatını doktordan yedi. Kendal’ın yeni
doğan oğlunun hastalığı O’nu Asım’a muhtaç bıraktı. Kimsenin kimseye muhtaç
kalmasını istemem ama Kendal’ın bu durumunu zevkle izledim, yalan
söyleyemeyeceğim. Kendal’ın uçurumda Kadriye Ana ile olan hesaplaşmasındaki
halini görünce daha fazla küçülemeyeceğini düşünmüştüm ama yanılmışım. Kadriye
Ana ayağa kaldırıp sonra itip durdu, başta niye yaptığını anlamamıştım hatta
saçma bile bulmuştum. En son itişinde Kendal yıkılmadı. Vermek istediği mesaj
buymuş Kendal’ın yeniden dimdik olmasıymış meğer. Çünkü biz Kendal’ı 60 bölüm
boyunca hep çok güçlü gördük. Murat’ın ölümü yüzünden suçlanırken bile bir
şekilde etrafa saldıran, kendini savunabilen Kendal’ı ilk defa bu kadar
savunmasız gördük. Oğlunun rahatsızlığından çok hor gördüğü Asım’a muhtaç olmak
yıkmıştı Kendal’ı. Yana yakıla eve geldiğinde de Asım’ın gittiğini öğrenince
ikinci tokatını da yemiş oldu. İstemediği, görmezden geldiği Asım’ın ilk defa o
konakta olmasını bu kadar çok istiyordu. Bazı şeylerin kıymetini kaybedince
anlama konusunda adeta dünya markasısın Kendal! Hoş, seninki pek kıymet
bilmekte değil de yine iyimser davranıyorum.
Üçüncüsü ise yaralı bir anneden yani Emine’den yediği tokat oldu.. Ve sanırım
en ağırıydı. Her zaman söylüyorum, Emine konu Asım olunca gözü kimseyi
görmüyor. Defalarca yediği tokatlara, üstüne getirilen kumalara, duyduğu
hakaretlere, kısıtlanmalarına ses çıkarmayan Emine’nin hassas noktası da
Asım. Sokağa çıkıp yana yakıla oğlunu
araması, soğukta hasta olmasından korkması, döktüğü gözyaşları, haykırışları o
kadar sahiciydi ki; Emine bu hafta anneliğin ne kadar kutsal bir mertebe
olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Hülya Duyar’ı Emine karakterini bu
kadar başarılı bir şekilde ekrana yansıttığı için tekrar tebrik etmeden
geçemeyeceğim.
Bu hafta yediği tokatlarla şamar oğlanına dönen Kendal, dördüncü tokatını da
Baran’dan yedi. Hastalığından habersiz bir şekilde yıllardır biriktirdiklerini
babasına söyleyen Baran, yaşadığı vicdan azabını Kendal’ın yanında yer alıp ona
her konuda destek olarak dindirmeye çalışıyordu. Bu yüzden benden hakkına düşen
azarı yiyen Baran sonunda kendine gelebilmiş. Kendal’a Asım’ın O’nun oğlu
olduğunu hatırlatarak bir kez daha amcasının karşısında durdu. Böyle bir tepkiyi
Kendal da beklemiyordu tabii. Baran’ı tamamen kendi safına çektiğini zanneden
Kendal’a iyi bir tokat oldu. Baran’ın da amcasına verdiği tepkiyle ve Asım için
çırpınışlarıyla izleyicilerin gözüne yeniden girdiğini düşünüyorum. Tabii
Emine’nin de. Emine, Kendal’ın Asım’a olan tavırlarına alışıktı fakat Baran’ın
da Kendal’ın yanında yer alması O’nun için büyük bir hayal kırıklığıydı. Bunu
Baran’a bir kez daha hissettirerek O’nun dinmek bilmeyen vicdan azabını yeniden
artırdı. Ama Baran’ın vicdan azabı için değil de, gerçekten Asım’ı kardeşi gibi
gördüğü için bu denli çırpındığını düşünüyorum. Umarım yeniden Kendal’ın
tarafına geçmez.
Diziye yeni katılan gizemli kişi Kadriye Ana’nın kız
kardeşiymiş meğer. Kadriye Ana, O’nun başlarını önlerine eğmelerine sebep olduğunu
söyledi. Aynı zamanda Mehdi’nin mezarına gelen kadın da o'idi. Yine derin
bir mevzuyla karşı karşıyayız, cümleten geçmiş olsun!
Kardeşlik büyüktür aşk.
Ada’nın işi artık daha da zor. Bir seçim yapması gerekiyor.
Ya aşık olduğu adamı seçecek ya da kardeşini. Tabii bunun cevabını bilmek zor
değil. Ada’nın Maya’yı seçeceği aşikâr. Fakat bunu izlemeye alışık olduğumuz
Ada’dan farklı bir şekilde yapacağa benziyor. Bizim tanıdığımız Ada; gider
Serdar’a ağzına geleni söyler ve O’nu terk ederdi. Sakladığı için Maya’ya da
söylenirdi. Dışarı çıktığında televizyonun sesini kıstım hemen, alıştım tabii
Ada’nın verdiği tepkilere. Beni ve beraber izlediğim herkesi dumur ederek baş
ağrısı bahanesiyle Serdar’a gelemeyeceğini söyledi. O an ilk Maya’ya patlayacak
diye düşündüm. (Farkındaysanız asla tepki vermeyeceğini düşünmüyorum. Çünkü
yetişkin bir Ada Şamverdi asla tepkisiz kalamaz.) Maya’nın tabii ki hiçbir suçu
yok bu durumda. İnsan seveceği kişiyi maalesef seçemiyor. Zaten aşk bir anlık
bir şey değil mi? Bir bakıyorsun sana yabancı olan biri yavaş yavaş her şeyin
olmaya başlıyor. Kendine ne kadar engel olmaya çalışsan da, olmuyor. Hani
derler ya, gönül ferman dinlemiyor diye.
Maya’nın yaşadığı da öyle bir şey.
Serdar’dan ne kadar uzak durmaya çalıştıysa da, artık sevmediğine hem Serdar’ı
hem de kendini ne kadar inandırmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. O
sevmiyorum dedikçe daha çok sevdi, mutlu olmaya çalıştıkça daha çok üzüldü. Hem
Maya’yı hem de aşkı bilen Ada’nın sessiz kalmasının sebebinin bu olduğunu
düşünüyorum. Eğer Maya’ya bildiğini belli ederse ve Serdar’ı terk ederse Maya
hayatı boyunca bunun vicdan azabını çekecek. Maya’nın sırf Ada mutlu olsun diye
aşkını içine gömdüğünü de düşünürsek, bu vicdan azabıyla yaşamak Maya’ya ağır
gelecektir. Sonuçta Ada’nın Serdar’ı ne kadar sevdiğinin farkında. Evet, aşk
çok güçlü ve müdahale edilemeyen bir duygu ama ondan daha büyük bir duygu var:
Kardeşlik. Kardeşlik bağı, Ada-Maya-Serdar üçgeninde aşktan daha ağır basacağa
benziyor. Ada ve Maya’nın ağlayarak beraber uyuması da bu düşüncemi destekler
nitelikteydi. Şimdi diyeceksiniz ki, bunların hepsini düşünüyorsun da neden
Ada’nın tepki vereceğini düşünüyorsun? Ada’yı hepimiz tanıyoruz, her konuda
sesini yükselten biri. Öğrendiği gerçeğin şokuyla mantıklı düşünebileceğini
beklemiyordum, şaşırttı.
Ağabey kardeş yan yana. En sevdiğim.
Artık Baran ile bir nevi aynı kaderi yaşıyorlar. İkisi
de sevdiklerinin üzülmemeleri için öğrendikleri gerçeklerin ağırlığının altında
yavaş yavaş eziliyorlar ve imdat çağrısında bulunacak kimseleri yok. Baran’ın
öğrendiği gerçek ortaya çıkıyor belki ama Ada’ya destek olacağını düşünüyorum.
Daha çok AdBar sahnesi izleyeceğiz gibi duruyor. Birbirlerine bağırmadan
konuşmaları ağabey-kardeşi de şaşırtmışa benziyordu. Umarım bu onlar için
sağlam bir başlangıç olur.
Şamverdi Ailesi’nin iki dönemi var. Ebru’dan önce, Ebru’dan
sonra. Bebeğin rahatsızlığını Sibel’e söyleme görevi verilen Ebru, Asım’ın da
ilk ve tek durağı oldu. Asım ilk fırsatta Ebru’yu aradı ve iyi olduğunu
söyledi. Ebru’nun telefonun edildiği büfeyi arayıp Asım’ın olduğu yeri
öğrenmesi zor olmadı tabii.(Bu arada büfecinin Asım'a olan tavrı da insanlık olarak geldiğimiz son noktanın utanç tablosuydu.) Ebru ve saz ekibi soluğu Asım’ın Fırat’ın gizlice
bindiği arabasıyla geldiği Adana’da aldı. Fakat bu konuda bir nokta gözüme
battı. Hep birlikte değil de, ayrılarak arama kararı aldılar almasına ama
alışık olduğumuz dizi replikleri yoktu. Kimse sen şuraya, sen buraya git
demedi. Türk izleyicisi bu işbölümüne alışkın. Herkesin kendiliğinden farklı
noktalara gitmesi bir tek benim gözüme batmamıştır diye düşünüyorum.
Bizim buradaki teyzeler bile en ufak dedikoduyu anlatırken daha çok heyecanlandırıyor.
Bu haftanın açıklanan sırrı da Ayşe’nin Sibel’in kızı
olmasıydı. Evladını kaybetmenin korkusunu yaşayan Sibel, Ayşe’nin iliğinin
uyacağını umarak O’na yıllardır söyleyemediği sırrı bir çırpıda söyledi.
Açıkçası bana biraz saçma geldi. Kabul, geçen her saniye aleyhlerine işliyordu
ve Sibel’in acele etmesi gerekiyordu ama böyle büyük bir sırrı duyduğu bir
dedikoduyu anlatır gibi söylemesi benim gözüme çarpan ikinci noktaydı. Şimdi
top Ayşe’de, ablasına pardon annesine duyduğu öfkeyle donör olmaktan vazgeçmez
umarım. Evet, Ayşe şefkatli bir kız ama Sibel’in gördüğü rüya beni korkutuyor. Korktuğum
başıma gelmese bari..
Yeni bölüm fragmanında beni en çok meraklandıran şey Narin
ve Oğuz oldu. Elle tutulur bir gelişme olacağa benziyor. Haftaya bu ilişkiye
geniş yer vereceğim gibi duruyor. Tabii Adbar ve Ada-Serdar konusuna da. Kısaca
haftaya çevirilen entrikalardan çok, aşk ön planda olacak. Takipte kalın!
Haftaya görüşmek üzere..
61. Bölüm Fragmanı:
Okuyanın gözü gönlü açılıyormuş, ben öyle duydum.