Artık ölüm yok!
Haydi, eve geri dönelim...
Geçen bölüm Saul’un tek kurtuluşunun Haqqani’nin taleplerini yerine getirmek olduğunu kabul eden bir CIA bırakmıştık gerimizde. Bu bölümün konusu da, Saul’un tüm ayak diretmelerine rağmen, Carrie’nin Saul’u yaşatma operasyonuydu. Ama ben 9. Bölüme en çok Albay ve Carrie arasında neler oluyor merakı ile başladım. Fakat bölümün içinde öyle aksiyonlar öyle güzel sahneler oldu ki yakışıklı albay değil de bambaşka şeyler aklıma geldi.

Carrie’nin eski çevik, dikkatli formuna döndüğünü demiştik. Ama Carrie’nin teorilerini ajanlık önsezileri diye açıklamak yetersiz kalır onunkiler daha çok hissi kablel vuku. Bu bölüm de yine içine bir his geldi ve Haqqani’nin Saul’u kaçırmaktaki esas amacının esir takası değil de daha başka bir şey olduğu şüphesini Lochkart ile paylaştı. Ama maalesef ki Carrie’nin elinde ne somut bir kanıt ne de Haqqani’nin esas planına dair bir ipucu vardı. Bu şartlar altında mevcut plan aynen uygulanmaya devam edecekti. Quinn önderliğinde Amerikadan Taliban tutsakları getirilip tarafsız bir bölgede ISI (Pakistan teşkilatı) arabuluculuğunda takas gerçekleştirilecekti.

Canım, bak şimdi! Sevdiğinin peşinden koşacaksın azıcık!

Saul kaçırıldığından beri nerelerde olduğunu merak ettiğim Mira, bu bölüm, Carrie’ye yaptığı ajitasyon ile arzı endam eyledi. Ben bu kadını başta çok hoş bulmuş hatta Saul gibi cool bir adama inanılmaz yakıştırmıştım. Ama gel zaman git zaman onu yakından tanıdıkça aslında Saul’u hiç hak etmediğine kesin kanaat getirdim. Benim için onu Saul’a uygun yapmayan şey, aldatması ve ya öz benliğine olan düşkünlüğü değil. İnanılmaz ruhsuz tavırları ve evliliklerindeki sorunların faturasını sürekli Saul’a çıkarması, onun seven bir kadın olmaması beni Mira'dan soğuttu. Bu yüzden O’na Medcezir’deki adaşından, acil olarak bir erkek nasıl sevilir öğrenmesini tavsiye diyorum. Ama ağaç yaşken eğileceğinden sanırım bu saatten sonra pek fayda etmez. Onun için ben Saul – Martha aşkının küllerinden doğması konusunda ısrar ediyorum.

Biz bu evliliğe tutsağız.

Martha demişken, Saul ile bir benzer yanları da gitmeyen evliliklerini sürdürmekteki kararlılıkları. Bunu bildiğim için, Martha’nın Carrie ile beraber Dennis’e oynadıkları oyuna Dennis kanmadı ama ben kandım. Az daha saçımı başımı yolacaktım, ‘zeki kadın Martha nerede, nasıl Dennis’i kollar’ diye. Ama gördüm ki Martha benden de zeki olduğu için tüm soğukkanlılığı ile kocasını konuşturmak için oyununu kurmuş. Böyle bir oyun yapabilmesinden anlaşılıyor ki Martha artık Dennis’e karşı hiçbir şey hissetmiyor, Martha için Dennis sadece sırtındaki bir kambur gibi.

Bu bölüm her şey bir yana uzun zamandır beklediğim Dennis’in rezil oluşunu izlemek, içimin yağlarını eritti. Bir yandan da başında tekinsiz dediğim John’un ise sadece nihilist olduğuna karar vermemi de sağladı bu olay. Bu sezonun ilk bölümlerin merak unsuru olarak sunulan Sandy bachman ‘ın ne işler yaptığı konusu, bu bölüm CIA’in nasıl öğrendiğini bilmediğimiz bir şekilde ortaya çıktı. John’un ağzından öğrendik ki merhum Sandy bilgi karşılığı toprak satıyormuş. Ama ben, bu Sandy kimin toprağını kime satıyormuş hiç anlamadım.

Şurada da ufak bir canlı bomba varmış.

Önce Mira sonra Martha’nın “Saul’u sağ salim geri getir!” ricalarının yükü ile Carrie yola koyuldu. Takas için Pakistan takımı olan ISI ile ilk görüşme yapıldı. Bu esnada Carrie kendi tarafına çektiği Albay Kahn’dan hususi bilgiler almak istedi ama maalesef öğrendik ki, Kahn, bu görevde devre dışı bırakılmıştı. Bunu öğrenen Carrie hafif atarlanıp, triplere girdi, sanki adam buna bilgi vermek mecburiyetindeymiş gibi. Belli ki Carrie bu adamın da başını yakacak zaten Carrie’nin dokunduğu yanıyor. O her ne kadar daha fazla ölüm istemese de.

Ama beni Albay Tavşan büyük hayal kırıklığına uğrattı. Biz O’nu Saul’un eski bir dostu olarak tanıdık şimdi ortada duran Saul’un canı iken bu kadar gaddar olması biraz ilginç. Sanki senaryo gitgide bize ‘gri karakterler’ sunmaktan vazgeçip sadece siyah ve beyaz karakterlerden oluşmaya başladı. Ortadoğu siyaseti hakkında çok derin bilgim olmayabilir ama sanki Homeland kötüler Pakistanlılar iyiler Amerikalılar basitliği çizgisine yaklaşıyor, hissine kapılıyorum. Hâlbuki ben, İslamofobinin yükseldiği bir ülkede geçen bu diziyi ana erkek karakteri Müslüman yapma cesareti gösterdiği için farklı bulmuştum.


Bu sahnelere anlatılmaz, izlenir

Takas sahnesi bana ilkokuldayken oynadığımız Mor Menekşe oyununu hatırlattı. Oyundaki gibi, birbirlerine adam göndermek için yan yana dizilmiş, iki takımın oyuncuları karşılıklı geçmişti. CIA sordu, “mor menekşe menekşe bizden size kim düşe?”  Taliban esirleri istedi, CIA Saul’u ve karşılıklı takas başladı. Ancak vatansever Saul kendi canı için yapılan fedakârlığı fazla görmekteydi bu yüzden yere oturdu, takası reddetti. Vatana adam kurban etmesine alışık olduğumuz Carrie bu sefer Saul’u kurtarmaya yeminliydi. Bu yüzden yere oturmuş Saulu elinden tutup kaldırmaya onu evine, karısının yanına geri götürmeye ikna etmeye çalıştı. Ama Saul da tam olarak Polat Alemdar’ın dediği gibi “ne sevdiğim için yaşayabiliyorum ne vatan için ölebiliyorum” durumundaydı. İşte benim için, Saul’u bu ikilemden kurtarmaya çalışan Carrie sahnesi Homeland içindeki en güzel sahnelerden biriydi. Carrie’nin “peki ya ne için” ve “artık ölüm olmasın” sözleri O’nun ne kadar yol kat ettiğini gösterdi. Çünkü ben bu diziyi Amerikan ‘vatan millet Sakarya’sı için izlemiyorum. Ya da terörizme karşı ne kadar insan bombaladıklarını gururla da izlemek istemiyorum. Bu nedenle Saul’u ölmek yerine yaşamaya ikna eden Carrie benim gözümde en büyük başarısını kazandı.

Her sakallıyı Karl sanma sendromu

Bu hafta serbest çağrışımdan gidiyorum ama dört yıllık büyük bir aydınlanmayı da Saul ve Carrie takastan sonra elçiliğe geri dönüş yolunda arabada iken yaşadım. Evet, Saul, Karl Marx’ın kayıp kardeşi olmalıydı ya da gayri meşru çocuğu. Çünkü bu benzerlik tesadüfi olamaz. Ha tabi Karl kardeşinin üst düzey bir CIA yöneticisi olduğunu bilseydi yine onu bağrına basar mıydı bilemem.

Orada yanan bir şeyler var

Tam ben böyle abuk sabuk düşüncelere dalmışken ekranda gördüğüm alev huzmesi ile yerimden sıçradım. Carrie ve Saul’u elçiliğe geri götüren konvoy cadde ortasında patladı. Carrie ve Saul’u yangınlar, alevler içerisinde bırakırken Carrie haklıymış esas plan buymuş diye mırıldandım ama yine erken konuşmuşum. Esas plan sadece bu değilmiş, elçilikteki bütün askeri güçleri olay yerine çekip alttaki tünellerden elçiliğe sızmakmış. Bu gerilim ve heyecan dolu dakikalarda bölüm bitince, ben ‘aman yarabbi öbür bölüm neler olacak!’ diye merak içerisinde kaldım. Yani ilk defa bir bölümün nasıl bittiğini hiç anlamadım. Haftaya pür dikkat izleyeceğimiz sürükleyici bir bölüm bizi bekliyor sanırım.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER