İşte bizi bu incelikler öldürüyor

Poyraz Karayel, küllerinden yeniden doğuyor. 

Hayatımıza sanal kurguların yön verdiği, televizyonsuz günümüzün geçmediği bir çağda, coğrafi nedenlerden dolayı dizi senaryolarına yabancılaşmak 21. yüzyılda başımıza gelmiş en acayip durumlardan olabilir. Hayal edemeyeceğimiz olay silsilelerinin karşımıza katı gerçeklikler olarak çıkması, her an ‘Ancak filmlerde olur.’ dediğimiz bambaşka aksiyonlarla yüzleşmemiz ve ardı arkası kesilmeyen tanıdık hikâyelerin günlerimizi domine etmeye başlaması gerçekten kolayca öngörülebilecek şeyler değil. İzlediğimiz sezon finaliyle aylar sonra ülke gündeminde karşılaşmamız, en radikal post-modern romanlarda dahi göremeyeceğimiz türden bir olay çünkü bana sorarsanız. An geliyor, içinde yaşadığımız hayat en heyecanlı polisiye dizilerden daha ilgi çekici, daha beklenmedik hale geliyor. Bize de sanal kurgulardan uzaklaşıp gerçeği sorgulamak düşüyor. Tabii işin içinden asla çıkamayıp kendimizi var olmayanın güvenli kollarına bırakıyoruz. Çünkü inanın, suni mutsuzluklar fani hayatımızda o kadar da yer etmiyor.

Can sıkıcı hayatlarımızdan bağımsız olarak canımızı sıkmaya –yayınlandığı ilk haftadan beri– devam eden Poyraz Karayel, ne mutlu bize ki keyifli bir bölümle çıktı karşımıza bu hafta. Bölüm içinde birden fazla ters köşeye maruz kaldık, güzel ve özenli bir çatışma sahnesi izledik. İnce işlenmiş replikler, en sonunda kavuşan âşıklar ve bir anlamda görsel şölen sunan flashback’ler gördük. Tekrar etmem gerekirse, senden şu sıralar bayağı bir memnunum Poyrazcım Karayel. 

Gündelik hayatın arasına gizlenip sıkışmış bu savaşlardan çok yorulduk.

Öncelikle Poyraz Ev’e dönüşümüz o kadar güzel, o kadar özel bir gelişme ki ne söylesem eksik kalır. Yeldeğirmeni’ndeki o küçük evin Poyraz Karayel izleyicisi için ne kadar büyük öneme sahip olduğunu bildiğiniz ve izleyicilerin yakarışlarını duyduğunuz için kendi adıma çok teşekkür ederim. Poyraz ve Sinan’ın yıllar sonra (Kitaplığın hâlâ yerinde durduğu ^^) evlerinden içeri adım atışlarını, Ayşegül’ün kapıyı tıklatışını, o dört duvar arasındaki anıları bize birkaç dakikada daha güzel geçiremezdiniz sanırım. Flashback’ler ve şimdiki zaman arasındaki transition’lar öyle özenliydi ki uzun zaman sonra ilk kez geriye dönüşlerin zaman doldurmak için yapılmadığını hissettim. Hem duygu geçişi açısından, hem de görsel anlamda çok başarılı olmuş. Poyraz Karayel’in son zamanlarda kendi hikâyesine sahip çıkışını sevinçle izliyorum. Şimdi de ilk sezondan pek çok sahne hatırlatması artı puan kazandırdı bende. İyi ki yaşanmışlıklar var ve her şey yok olsa bile anılar bizimle. Poyraz Ev’e dönüşümüz hayırlı olsun. ^^

Çınar- Ayşegül cephesinde beklememizi istedikleri türden bir olay yaşanmayacağını zaten tahmin ediyorduk. Ama Ayşegül’ün Çınar’ın kafasında vazo kırması da öngörmediğimiz bir durum oldu açıkçası. Bu olay Nevra’nın nefret katsayısını artırmakla kalmayıp Çınar- Ayşegül ilişkisini de var olan sıkıcılığından kurtarıp başka bir boyuta geçirdi neyse ki. Nevra’nın Despina üzerinden yaptığı şantaj son bulurken biz Çınar’ı aklında dolaşan tilkilerle baş başa yakaladık. Ayşegül ve Poyraz’ın yakalanacağı malumdu fakat Ayşegül ve Hikmet konusunda bizi neler bekliyor, ben de merak ediyorum.

Bir ekstra analiz olarak; doktor kimliğiyle tanıdığımız Ayşegül’ü ağırlıklı olarak birinci sezonda –gerçek ve metaforik anlamda– Poyraz’ın yaralarını iyileştirirken görüyorduk. Şimdi Çınar’ın yaralanmasına neden olan şahsın bizzat doktor kızımız olduğu bilgisi eşliğinde, yarayla ilgilenen olarak Nevra’yı görmemiz şık bir ayrıntı olmuş. 

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER