İçindeki yeni gölgeye merhaba de, Poyrazcım Karayel
Biri seni kendine saklıyor Poyraz.
Selam Karayel’ci.

Bölüm son çeyreğine kadar hayli durağan ilerledi. Bitti, hadi şimdi bitecek diye izlerken, aklımda yazıyı bir çırpıda okunacak şekilde yazmak vardı. Ama şu an nasıl ilerleyeceğimi ben de bilmiyorum.

Öncelikle iyisiyle kötüsüyle yetmiş bölüm devirmişiz, hayırlı olsun. Zamanın ne kadar hızlı geçtiğiyle ilgili bir demeç vereyim bir ara, hatırlatın da. Daha dün Ayşegül, Poyraz’ın babasının yanına sızan bir polis olduğunu öğrenecek ve her şey sarpa saracak diye ödümüz kopuyordu yahu. Şimdiyse her şey çok uzakta. Karakterler bambaşka, mekânlar bambaşka, duygular eh hadi hâlâ az çok benziyor da çarşambalar bir başka işte. Neyse. Reytinglerin hali ortada. Poyraz Karayel kemik izleyici kitlesinin bile bir bölümünü kaybetti, inkâr etmenin âlemi yok. Ekipten tutun da takipçilere kadar, büyük bir kitle üçüncü sezonun çok da doğru bir karar olmadığını savunuyordu zaten. O nedenle çok da şaşırmıyoruz bugün olan biteni görünce.

Umarım Orhan Solmaz’ı tanıyorsundur.

Sezon hikâyesi kendini çabuk toparladı, olaylar hızlı oturdu diye olumlu eleştiriler yapıyorum haftalardır; fakat ilk kez bu akşam acaba hikâye sonlandırılmaya mı çalışılıyor diye düşündüm. Muhtemelen seyircinin bu yönde düşünmeye itildiği bir bölümdü yetmişinci bölüm. En azından Poyraz’ın Albay’la hastane terasında gerçekleştirdiği diyalog birçoğumuz için iddialı bir foreshodowing’di. Bu konu hakkında biraz konuşmak istiyorum.

Poyraz şunları söylüyor kendi filminin sonunu soran Albay’a: “Bir adam var, bir de bir kız. Birbirlerini çok seviyorlar. Sonra bir tanesi ölüyor. Diğeri dayanamıyor, akıl hastanesine kapatıyorlar.”

Yetmiş bölümdür delirmeye giden yolda, adeta bir Hikmet Benol çizgisinde izlediğimiz Poyraz Karayel’in ömrünün delirmesine izin verecek kadar uzun olmayışı etkileyici sayılabilir. Sezon finalinden sonra bu ihtimal üzerinde fazlasıyla durmuştum zira. Poyraz’a ölüm de çok yakışır ama böyle ölürse haksızlık olur demiştim. Aslına bakarsanız, Poyraz’ın hayatına bir taksiyle girip bir daha çıkamayan Ayşegül’ün, Poyraz’ın aksine, deliren taraf olması da hayli etkileyici sayılabilir. Yani birkaç haftadır izlediğimiz, gerçekten hikâye içinde başka bir hikâye olabilir. Ayşegül, Poyraz’ın ölümü ardından akıl hastanesine kaldırılmış ve bu izlediğimiz, Ayşegül’ün zihninde başka bir senaryo olabilir. Yahut olabilirdi. Ben Ethem Özışık’ın izleyiciyi bariz foreshadowing’ler vererek sona hazırladığını pek zannetmiyorum. (Ne foreshadowing’i canım, resmen spoiler yemiş oluruz senaryo böyle tamamlanırsa.) Bir de zaten bu ‘delusion’ olayları, bilemiyorum Altan, fazla Hollywood kokuyor. 

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER