Kaybeden, hep düşen, hatta düştü mü sürekli tekme yiyen
kahramanları severim. Takdir edersiniz ki Poyrazcım Karayel sevgim için
biçilmiş kaftan. Looserlığını bir kenara
koyarsak Poyraz’ın en çok sevmesini seviyorum. Sinan’ı öpe öpe sevmesini, İsa
için varlığını armağan edecek kadar sevmesini, Bahri’yi sonsuz saygı ile
sevmesini ve pek tabii Ayşegül’ü kelimelere anlamlarını kaybettirerek
sevmesini... Ancak biz delidir,
sempatiktir diye düşünüp göz ardı etsek de sorunları olan bir adam Poyraz. En
büyük sorunu da sevmesi, çok sevmesi, aşırı uçlarda sevmesi... "Seni o
gelinlikle göreceğime, keşke beyaz kefenin içinde görseydim." diyen
Poyrazlar görüyorum ve şaşırmıyorum. Güzel kelimeler ve duygu dolu bakışlarla bir
araya gelince oldukça romantik görünebilir ancak işin altında basit bir “Ya benimsin ya kara toprağın mantığı.” yatıyor.
Şaşırmıyorum diyorum, çünkü bu hastalıklı söylem tam olarak Ahmet Poyraz
Karayel'e uygun. Vakti zamanında "Beni korkutan yokluğun değil ki, yokluğuna
alışmak." diyen Poyraz ile "Keşke sen de ölseydin." diyen Poyraz
aynı. Ya da "Tamam, beni sevme ama başkasını da sevme. Nefret mi
edeceksin, benden et. Ben senin nefretine de razıyım." diyen saplantılı
aşık da aynı. Hal böyle olunca “Ayşegül-Poyraz kavuşacak mı, mutlu olacaklar mı?”
sorusundan çok Poyraz’ın sonunu merak ediyorum. Mutsuzluğa alışkın hayatı mutlu
bir sonla ne kadar anlam kazanır, bilemiyorum ve sanırım bilmek de istemiyorum.
Neyse...

Ayşegül doktorken bile bu kadar hastanelik durum yaşamadı. Kurtar onu Poyraaz!
En son ters köşesini Poyraz'ın yaşamasıyla yapan güzide
dizimizde "Şaşırt bizi ey
senarist!" yakarışlarım savcı ile duruldu. Hem de ne durulmak... Mümtaz ve
ekibinin savcıyı yakalaması, Yavuz'un Ayşegül'ü azad etmesi ve savcı beyin
inanılmaz korkmuş halinden sonra ikinci katil olarak karşımıza çıkması uzun
zamandır içimde kalan "Aaaa!" tepkimi gün yüzüne çıkarttı. Ayşegül'ün
o asansörden burnu dahi kanamadan çıkmasını ve mümkünse aksiyon için başka bir
damarın açılmasını bekliyorum. Zira hastane sahneleri artık tahammül
edilemeyecek kadar çoğaldı. Bu nedenle tüm hastaların taburcu olmasını ya da
olası bir ölüm durumunda da hastaneye uğramadan direkt cenazeye geçilmesi en
büyük temennim.
Hazır hastane
demişken en son ameliyat masasında bıraktığımız Çınar'a dönelim.. Çınar'ın
içinden en az Neşet kadar psikopat başka birinin çıkacağını düşünürken, anne
baskısı altında yaşayan ve insanın sinirini bozacak kadar iyi olan başka biri
çıktı. Çınar ve içinde bulunduğu bu iyilik sarmalı o kadar yoğun ki bu aşırı iyi hali onu sevimsiz yapıyor- en
azından benim gözümde! Bu hafta bir kez daha anladık ki yarım kalmışlar,
yaşanamamışlar insanı hep eksiltiyor. Çınar'ın da çekmesine izin verilmeyen
cezası ona vicdan azabı olarak kat be kat geri dönmüş, hep eksiltmiş. Bu yükün
altında ezilen Çınar bu kez annesinin itirazlarını dinlemeyerek, bedel ödemeye
çalıştı. Peki, Çınar o masadan kalkar
mı? Bütün Poyraz Karayel'cilerin bildiği gibi öldürmeyen senarist öldürmüyor...
Ve zaten Çınar neden ölsün? Ayşegül ve Poyraz'ın kavuşmasındaki tek engel Çınar... E bizim çiftimizin
kavuşması gibi bir ihtimalde mümkün olmadığına göre gelecek haftayı taburcu
olan Çınar ile kapatırız. Velev ki Çınar öldü diyelim, o zaman da Nevra
Hanım'ın gazabından korkalım derim. O öyle bir gazap olur ki ortada ne Ayşegül
ne Poyraz kalır..
Son olarak eklemek
istediğim bir şey var. Bahri Baba'yı çok özledim. Sahnelerinin azalması ve
etkisini kaybetmesi beni çok üzüyor. Taş Kafa ve Zülfikar da bu aralar çok ayrı
kaldı. Bahri Baba ve evlatlarının yeniden bir araya gelmesini ve mümkünse biraz
mafyacılık oyunlarına geri dönmelerini istiyorum. Çınar, ailesi ve girişimden
biraz uzaklaşmak ya da konuyu Bahri Baba'ya yaklaştırmak hepimize iyi
gelecektir. Geneline baktığımızda sakin bir bölüm izledik. Son iki haftadır tüm
karakterler birbirinden farklı yollarda aynı hedefe doğru ilerliyor. Atılan tüm düğümler en sonunda aynı yerde
çözülecek gibi görünüyor.
Atanamayan öğretmenlerin sesine yer vererek bir kez daha
yüreğe dokunup "İyi bari bu bölümü de boş geçmedik." dedirten tüm
ekibin emeğine sağlık.
Haftaya görüşmek dileğiyle.