“Sızıyı gideren su, suyun sızladığını kimseler bilmez.”*
Aslı da böyle biraz, tamam biraz değil çok.
Aslı ne bir damla su ne de bir şelale, Aslı dingin bir
akarsu.
Aslı, en karanlık geceye vuran ay ışığı gibi, bakan
herkesin içine ışıltılı bir umut salıyor. Tüm dünya onun başına yıkılsa bile, o
iyi eden elleriyle uzanıp tutuyor sevdiklerine gelecek en ufak acıyı, kötülüğü.
Kaç bölüm yazısında, kaç kere bahsettim bilmiyorum o kadar
çok istedim ki Aslı’nın penceresinden içeri bakmayı, 11. bölüm en çok bu yüzden
sevilesiydi.
Aslı’nın kalbini görmüştük, Aslı’nın yarasını da ama Aslı’nın
içine doğru eğilmemiştik; ne biz ne de Ateş.
Biz ve Ateş, Aslı’nın evinin bahçesinde konakladık bu bölüm;
birkaç bağırtıya tanık olduk, en olmayacak anda gelen fedakarlıkları gördük,
bir kez daha sevdik portakal kokulu kızı.
Bölüm Aslı’nın yorgun -ve sessiz- ellerini tutan Ateş’in
elleriyle uyarısını yaptı bize; “Koltuğa yerleşin, bu gece menüde hüzün var.” dedi.
Aslı’nın minik itiraflar saklı teşekküründe öylesine çok Ateş
vardı ki… Ateş ancak birinin içinde bu kadar yer kaplayabilir, Ateş ancak biri
için denli önem taşıyabilir.
Aslı için endişelenmek, Bodrum’a geldiğinden beri her şey
için koşturup dururken büyüyen Ateş’i bir yaş daha büyüttü ama bu yaş onda çok
güzel durdu. Ateş’in gözleri ilk kez bu kadar net, bu kadar içten ve bu kadar
güzel baktı.
Ateş’e Aslı gerek Aslı.
Öyle derin derin bakma Kelebek!
Kaç cümle yazsam buraya hepsi eksik Kelebek’e, hepsi yetersiz.
Bazı insanlar vardır, hayatınızda var olması bile huzur, işte
o Kelebek. Sonsuz güven duyarsınız böyle, sessizce otursanız bile yanında
bilirsiniz ki o sizi söyleyemediklerinizden anlar, bilirsiniz ki en güzel o
anlar.
Bodrum Masalı’nda var olan biri olsaydım, Ateş’e aşık olurdum
en az Aslı kadar ama Kelebek’i çok severdim. Her şeyin yerine onu koyar öyle
severdim, herkesim olurdu. Koşup koşup ona giderdim, parmağımın ucu taşa değse
taşı döverdi o da, bilirdim.
Su, baktın ya hani o adada, seni uçuşmaya hevesli bir karahindiba
gibi tuttuğunda Kelebek. Hep öyle bak. Cenk seni üfler, Cenk seni özgürlük tanımı
altında savurur ama Kelebek tutar seni avuçlarının içinde bir de rüzgarı keser,
sırf uçma diye.
Uçuşmak herkesin isteğini sandığıdır ama en değerlisi kök
salabilmektir.
Su izin ver her gün güneşten önce Kelebek gülümsesin sana,
izin ver sıkıştığın tüm kayalıklardan o kurtarsın.
Yazı devam ediyor...