Mahir
sonunda gitti kabadayıların masasına oturdu. Aferin!
Bana kalsa o
oda da kabadayıların mekanı değil gibi ya, ne bileyim mumlar, bir kasvet,
esrarengiz bir hava falan sanki biraz sonra kadını masaya yatırıp kesecekleri bir
ayin yeri. Dağlara taşlara!
Bir bölüm de
söylenmeden izleyeyim diyordum ama böyle de hiç zevki çıkmıyor ki. Söylenmekten
kastım da hani televizyon izleyen teyzeler misali karakterlere söylenmek ki bu
konuda favori karakterim Mahir. Lakin ben mi göremedim yoksa söylenecek kadar
bile bir şey olmadı mı bu bölümde? Bir şeyler oldu tabi de bölük pörçük. Bir
yerden çıkıp bir yere geçmeler, ben şu işimi halledip tekrar geleyim demeler,
ne bileyim bir şeyleri eksik hissettim. Şöyle söylemem daha doğru olacak;
kimseden gerçek duygularını alamadım bu bölüm. İlla aşk meşk demiyorum.
Kızgınlık, kırgınlık, üzüntü, mutluluk… Bunlar yoktu bölümde. Feride üzgün
mü, durumu kabullenmiş mi? Mahir Belgin’e kızgın mı, minnet mi duyuyor? İlknur
Seyis ne ayak, hala anlaşılmıyor. Songül’le Osman’ın aşkı desen lisede
arkadaşlarken bile daha aşık gibiydiler.
Nazif Babam sensiz biz ne yaparız.
Duyguyu en
samimi yakalayabildiğim kısım Nazif Baba’nın etrafında toplandıkları zamandı. 'Aile
aile' diyordum. Sonunda bütün aileyi bir araya topladılar. Ocağına ateş düşmüş
bir aile nasıl tekrar bir araya toplanırsa öyle topladılar. Bir başka ateşle. Nazif
Baba, Songül ve Osman’ı öğrendi. Kalbi buna ve yaşadığı onca şeye dayanmadı. Elbette
ki o bir eski toprak olduğu için ve evlatlarının da enerjisiyle bunu da atlattı,
çok şükür. Mahir abilik yaptı, kardeşlerini bir araya topladı, bir konuşma
yaptı. İşte orada elle tutulur bir duygu yoğunluğu vardı.
"Ayna Ayna! Kırmızı ruj da yakışıyor bana değil mi ama?"
Duyguları
bir kenara bırakacak olursak da bölümdeki esas karakter Belgin’di elbette ki. Evet,
çok fazla Belgin görüyoruz ama ben aslında bundan şikayetçi değilim. Mahir’i
elinde çiçeği, şampanyasıyla ayağına getirdiği ustaca planı ve şampanyaya olan
tutkusunu anlatırken yaptığı mimiklerle, bu bölüm Belgin bana biraz cancağzımız
Turgut Savcı’yı anımsattı. Velhasıl Feride, Mahir’le barıştıktan sonra Belgin,
Mahir ve Feride sahnelerini izlemeyi dört gözle bekliyorum.
Belgin kötüler
arasında belki ama geçerli sebepleri var. Hatta diğer kabadayıların bile vardır
yaptıkları yanlışlara bir sebepleri. En anlamadığım şey sebepsiz kötü olanlar
ki Bakan Bey tam da böyle bir karakter. Yüksek mevkide bir görevi var, görüntüde
de olsa güzel bir ailesi var. Tamam, siyaset kirli bir iş ama bu kadar da mı
kirli yani? Safi kötü insanları anlamam güç. Feride’nin düşeceği durumu düşünmesem
aslında umurumda da olmayacak ama nasıl atlatacak o gerçeği diye düşünmeden de
duramıyor insan.
Ah be Hakime Hanım! Nerede geçen haftaki ateş çıkan bakışlar nerede bu ürkek ceylan bakışlar.
Feride geçen
bölüm ne kadar cevvalse bu bölüm de bir o kadar sakindi. Tabi ne yapsın kadın?
Mahkemede hakim ama gerçekte aşık ve sevdiği adamı sürekli başka bir kadınla
görmek durumunda k bir kadın. Yani kadın! Mahir gibi gönlüm kanasa da bir
tarafta dursun ben işlerime devam edeyim diyemiyor. Demesin de zaten ben onun
bu kalbinin sesini dinlemekten hiç vazgeçmeyen hallerini seviyorum. Mahir de
duyuyor kalbinin sesini de sanıyor ki aklımla kalbimi susturabilirim.
Bu bölüm
biraz sıkılsak da içimiz rahat. Çünkü söz aldık, biliyoruz ki güzel günler yakında.