Haydi itiraf edin, 84. bölümü
izlerken aklınız bu bölümden ziyade, bölüm sonunda çıkacak fragmandaydı. Bildim
mi? Bizim de sizden bir farkımız yok merak etmeyin. Her ne kadar Mahir-
Feride'ye dair pek bir şey göremesek de, olacağı biliyoruz ya o bile yetiyor.
Nasılsa haberi almıştık, iki vakte kadar aşıklar kavuşuyor, oh çok şükür diye
bir mutluyuz ki sormayın. Belki tam da bunun rahatlığı ile kuruldum televizyon
karşına. Az stresli bir bölüm olmasını temenni ettim. Malum hastane, ölüm,
ayrılık ve acı olmazsa olmaz katığımız. Bizim için bunların yarısı bile olunca
bölüm oldukça zorluyor. Nazif Baba bir şiirden yola çıkarak adeta bir hafiye
edasıyla Osman ve Songül gerçeği ile yüzleşti. O güzel kalbi daha fazla
dayanamadı ve yere yığıldı. Ama bence bu bölümün bombası Belgin'in Mahir'e
yolladığı çiçekti.
Mahir de sanki babasının başına gelenin sebebini biliyormuş gibi bakmış.
Genel
olarak bakarsak durgun, sakin bir bölümdü ama hastane sahnelerinden hep
etkiliyorum. Kurban olayım, Nazif Baba'ya bir şey olmasın, diye iç geçirdim bu
bölüm. Çok şükür bunu da atlattı. Öyle çok istiyorum ki Nazif baba torunlarını
görsün, masal anlatsın. O eski mutlu, sıcak aileyi görmek en büyük isteğim
oldu. Nasıl olacak bu diye soruyorlar bana; İlknur bile gülümsedi daha imkansız
var mı bu dizide diyorum.
Haftalardır kafamda soru işareti olan; Mahir ve Orhan
niye hiç karşılaşmıyor sorumun yanıtını da almış bulundum bugün. Hastalık
kenetleme zamanı olur hep ailelerde. Bu bölüm Kara Ailesi için de böyle
oldu. Tüm aile ve sevenleri yanlarındaydı, Belgin de dahil. Sahi Yasin
neredeydi? Sanıyorum ki hala ailenin resmi damadı olur kendisi. Hiçbir şeyden
haberinin olmaması ilginç. Burada Orhan'a ayrı bir parantez açılmalı. Orhan hem
aileden, hem değil gibi. Nereye ait olduğunu tam kendi de bilmiyor. Asi olmak
istiyor, tek başımayım diyor, abisini kıskanıyor ama bu hali nefretle yoğrulmuş. Nefretle yol alsa bile, devam edemeyeceğini Orhan'da görecek elbet.
Söyleyecek tek bir sözün dahi yok tabi, öyle bakarsın.
Hep
beraber hafta sonu "aşk" güzellemesini duyunca 'şimdi Mahir'e
nasıl kızacağız' sorusu geldi aklımıza. Evet, nasıl kızacaktık ki Mahir'e?
Kendini affettirecek olan ama bir o kadar Feride'ye uzaktan öylece bakan Mahir,
nasıl ikna edecek Feride'yi? Duygusal haline bayıldığım, gülüşüne şiir yazmak
istediğim Mahir, bir konuşsa çözülecek zaten! Şu ayrılık sürecinde Mahir'in
iç dünyasını daha derin görmeyi çok isterdim. Canını yitirmiş, intikam hırsına
bürünmüş, ezip geçmesi imkansız olan babasını ezmiş, ailesini bırakmış, Feride
gibi birine en olmazı etmiş ve en mühimi kalbini söküp atmış bu adam!
Duygularını perdelemeyen bir Mahir görelim istedim, her şeyini kaybetmekten
korkan Mahir'in iç dünyasını yani.
Bugün de tam umduğumu alamadım. Peki, böyle
bir adamın hiç mi içinde duygu patlaması olmaz? Bence olmalı, taş değil ya bu
adam! Feride'ye bakarken kalbi yerinden çıkacak, nefesi kesilecek, aklını
kaybedecek gibi heyecanlanır Mahir. Henüz gideceğinden habersiz, öğrenince
kaybetme korkusu ikiye çıkmış olacak. Belki de kırılma noktası tam burası.
Mahir'in Orhan'a bakışı hep aynı aslında. Sadece 'ağabey' olmaya çalışıyor. Orhan'a
"gel evinde kardeşlerinle otur" derken ne kadar samimiydi. Bundan sonra
hiçbir şeyin aynı olmayacağını da artık gayet iyi biliyor. Orhan'ın değiştiğini
o da gördü. Feride'nin hastanedeki hal ve hareketleri muazzamdı. O duruşuna ayrıca
bayılıyorum. Feride'nin iç dünyası öyle güzel çiziliyor ki buradan bakması bir
şahane. Annesine çekinmeden içini döktü. Tayin belgesi geldi ve gidiyor.
Sevdiğinin gözünün içine bakarken yalvaran kadın, olan biten onca hadiseye
rağmen Mahir bir cümle dese inanacak sanki. Gerçekten hasret kaldık
konuşmalarına.
Kahvemi içeyim birazdan da Mahir şampanya getirir birlikte onu içeriz.
Bu
sezonun en iyi çıkış yapan karakteri bence kesinlikle Belgin. Tüm karakterler
bir yana, kötü karakterlerin bu kadar iyi yazılıyor olması da ayrı bir
güzellik. Belgin Mahir'i öyle bir çözdü ki resmen zaaflarını biliyor artık.
Mahir ne kadar atarlanırsa önüne loca kozunu oynayacak, Feride bahsi açılacak,
bize de o vakit gelince sabır, selamet inşallah. Belgin'in zekası ve ağzı laf
yapan hali Turgut'u çağrıştırıyor. Muhteşem zekası sayesinde Mahir elinde
çiçek, şampanya Belgin'in dükkanına girdi. Mahir 'hayır' dedikçe büyük bir çekim
başlıyor. Tabii Belgin gibi bir kadına kimse hayır demiş olamaz ama, Mahir 'yok'
diyor. Daha da diyecek. Kaçtıkça kovalanırsın tezi de tam burada karşımıza
çıkıyor. Her zaman, her konuyu ilk Belgin duyacaksa bizim aşıkları da
duyacaktır. Sonrası mı? İzleyelim seyri neler oluyor, asıl hikaye o zaman
başlıyor.
Kesinlikle locanın en akıllısı Sosyete Yusuf. Her şey olup biterken o
sakince duruyor, konuşmak için hep uygun vakti bekliyor. Dostuma yakın olurum,
düşmanıma daha yakın fikrinde. Sarı Cemal bu dörtlüden ilk giden olacak raconu
bozdu bundan sonra işi zor. Ayten'in yükselen performansının hastasıyız.
Sonunda oldu o da biraz mutlu olacak gibi.
Kaybetme
korkusu vicdan azabı gibidir. Aralıklarla gelip sizi sıkar gider. Bazen de
boğazında bir el olur ya giderse diye uykularınıza küsersiniz. Mahir ilk şoku
babası ile yaşadı şimdi sırada Feride var. Daha derine, tam kalbine bir darbe
olacak bu. Mahir'i tam bir arafta göreceğiz bu şekilde. Sonunda aşk kazanacak,
aksini hiç düşünmedik.
Uçurtma Avcısı'nı okuyanlar bilir. Benim unutamayacağım
bir söz var orada; "senin bu kadar mutlu olmana, ancak senden bir şey
almaya hazırlandıkları zaman izin verirler." Daha verecek bir şeyi
kalmamış bir ailenin, Mahir'in ve Feride'nin şu an hayattan alacaklı oldukları
ve tahsilat yapmadıkları fikrinde diretiyorum. Ufak bir avans olsun gelecek iki
bölüm. Sonrasında ne olacaksa olsun gene elele devam ederiz nasılsa.
Umutlanmaya ve beklemeye devam lütfen.