Bir kelimeden, iki heceden
oluşur. Bir de dört harfi vardır. Baba olmak yürek ister. Baba olmak mutluluk
ister. İnsan hayatındaki en güzel şeydir baba. Babayı kaybetmek hayattaki en
kötü şeydir. Bir kere kaybettiğin zaman bir daha geri gelmez. İlk önce baba
özlemiyle yaşarsın... Sonra beraber bir yıl yaşarsın. Yıllar geçer baba gider.
Elinde bir fotoğraf kalır. Yıllar geçer, hatta bir ömür geçer. Yine de o fotoğraf
sendedir. Asla unutmazsın. Yüreğine bir ömür boyu kilitlenir, saplanır.
“Babanın ölmesi, yüzümüz
sabunluyken gözümüzü açmaya benzer.” demiş Cemal Süreya
“Artık baba sizsinizdir.
Kronometre bugün finish’e doğru çalışmaya başlar. Zira ölüm karanlıktır,
babanın ölümü hep karanlıktır.”
“Her erkeğin ölümü babasının ölümüyle başlar.”
Ölüm ağır bir kelimedir.
İnsan eti kadar ağırdır. Bu bölüm Mert ile babasının vedalaşmasını görmeyi
istiyordum. Hatırlayacağınız üzere geçen haftaki bölümde, hayatlarında ilk ve
son defa baba-oğul olmuşlardı. O sahnenin hatırına bir vedalaşma olmalıydı.
Bir babanın umutsuzluk dolu bakışları..
Salih Efendi, karıncayı bile
incitmekten korkan bir adamken böyle bir suçla yargılanması ne acı? Kendi
yağında kavrulan, adına leke gelmesin diye saçını süpürge eden bir baba. Yine
böyle olmazdı ama son zamanlarda iyice sinirleri yıprandı. Gazete haberi de
üstüne tuz-biber olunca, istenmeyen ve akla gelmeyen ölüm vuku buldu.
Baba kaybetmenin yaşı yoktur.
Her ne kadar Gülfem’in on
davranışından sekizini kusurlu bulsam da, bazen O’nu haklı buluyorum. Mert’e “Benim
de babam öldü, biliyorsun.” diyerek teselli etmesi natüreldi. Ancak yakınını
kaybeden birinin anlayabileceği bir duyguyu dile getirdi. İkilinin
diyaloglarını da ayrıca seviyorum. Biraz daha fazla birlikte sahneleri yazılsa
can ciğer kuzu sarması olurlar. Özellikle Gülfem’in “evladım” derken-ki
tavırları hoşuma gidiyor. Gülfem Sipahi bir şeye “evet” diyorsa bilin ki içinde
mutlaka çıkar vardır.
Minnet pek çok duygudan ağır bir yüktür.
Başımıza bir hâl geldiğinde
neden ilk olarak aşkımızdan vazgeçeriz? Vazgeçmek bu kadar kolay mı? Bin bir
türlü zorlu sınavları aşıyorsun ve tam mutlu oldum derken, çevrendeki insanlar
üzülmesin diye vazgeçiyorsun. Özür dilerim seni seviyorum ama ayrılmamız lazım.
Neden? 3. Dünya Savaşı mı çıkacak? Sonra araya yanlış anlaşılmalar, küslükler,
kırgınlıklar giriyor. Biraz zaman da öyle geçiyor. Sen senlikten, ben benlikten
geçiyoruz. Sonuç? Boşa geçen onca zaman. Umarım bu yanlış anlaşılmalar ve
umutsuzluklar kısa süre içerisinde aralarında halledilir.
Şevket aracılığıyla yollanan
tebligat Mebrure’yi yaraladı. O’na yapılan bütün haksızlık ve saygısızlıklara
göz yummuştu. Oğlu olmasa, Cahide ve Şevket’le asla bir arada kalmazdı. Ömer
ile Mebrure’nin, konuşmasını dinleyen Taner deliye döndü. Şevket, o an evde
olsaydı Taner’in elinden zor alırlardı. Gerçekler açığa kavuştuğunda Yener’in
dolandırıcılığı da ortaya çıkmış oldu. Mesude’nin hâlen neyi beklediğini
anlamıyorum. Âşık desen âşık değil. Çocukları da yok. Bu kadar süre neden Yener’in
kahrını çekti? Kendi suçunu başkaları üzerinden yansıtarak işin içinden sıyrılmaya
çalışıyor. Mesude eğer sözünün eriyse Yener’den boşanır. Yoksa ömrü billâh bu
adamın kahrını çekmeye devam edecek.
Mert, babasının ölümü üzerine
şikâyetçi olmazken Naciye Hanım hem Salih Efendi’nin tutuklanması için tutanak
tutturdu, hem de iki yüz bin Türk lirası tazminat istedi. Ömer her zamanki
centilmenliğinde, kimsenin haberi olamamak şartıyla, Naciye Hanım’a istediği
parayı ödemeyi teklif etti. Kadın kendince uyanıklık yaparak yüz bin lira daha
fazla istedi. Ömer, durumun farkına varsa da o an için ses çıkarmadı. Ayrıca
Cihan’ın ve Ömer’in ricalarıyla Gülfem, kendinden büyük fedakârlık yaparak
Gülru ve ailesine işlerini geri verdi. Gülfem, bu duyarlılığının bir sonucu
olarak Gülru’nun burnundan fitil fitil getirecek – ki bölüm içinde getirmeye
başladı bile.
Zaman geçti ama hiçbir şey değişmiyor.
Gülfem, Ömer’e 16 yaşından
beri âşıkmış. Bu aşk O’na hep imkânsızın şarkısı gibi geliyor. Aradaki yaş
farkı, babasının asistanı olması ve Amerika’ya gitmesi O’nu en çok yaralayan
unsurlardan olmuş. Bu nedenle hayata karşı hep bir freni var. Zayıf noktalarını
ele vermekten korkuyor. Ama bir yandan âşık olduğu erkek tarafından değer
görmek, sevilmek istiyor. Zil zurna sarhoşluğunun da nedeni Ömer’in, Gülru ile
münasebetinden kaynaklanıyor. Bölüm sonunda gözü yaşlı bir şekilde içinde
biriktirmesi de bu yüzden. Gülfem’in amacı Ömer’le bir gece dahi olsa
geçireceği zamanı fırsata çevirmek oluyor. Halide Hanım’ın da işe her zamanki
gibi burnunu sokmasıyla o gecenin zaferini almış oluyor. Gülru’nun vereceği
tepkiyi sizler gibi ben de bütün hafta boyunca merakla bekleyeceğim.
Değer verip yazımı sonuna
kadar okuduğunuz için teşekkür ederim…
Mortis