Dört yıl öncesine kadar,
eşiyle olan yaşantısını hâlâ unutamamakta. Unutamadığı için de kesilen elektriğin
faturasını ödemek yerine bin üç yüz seksen liraya kokulu mum alabiliyor. Para harcamak adına elektrik faturasını ödememeye ve mum ışığında oturmaya razı
kalıyor. Yaşamak için zevk alanlardan değil, zevk almak adına yaşayanlardan. Ruh
bedenden çıkınca yaşamış olduğu ilgi, alaka, zevk unsurlarından tat alamayacak. Hemşirelik ve ondan önceki dönemlerinde çektiği ve canın
istediğini -maddi güçlük bakımından- yaşayamamış biri için, bu şekilde davranması
bana göre doğal geliyor. Candan’ın böyle davranışlar sergilemesini, alkole olan bağımlılığını
bu nedenle yargılayamıyorum. Sığınacak ve sorunlarıyla başa çıkabilmek adına
tüm hâl ve tavırları sergilemeyi seçiyor.
Örnek ana-kız
Seda’nın ailesi sevgi ve ilgi
bakımından hem Merve’nin, hem Eren’in, hem Yunus’un hem de Gizem’in annesinden
daha önde. Kızlarına olan sevgiyi somut hâle getirebilmeyi biliyorlar. İşin
içine maddi destek de girince sevgi gösterileri farklı bir boyuta geçiyor. Ha, diyeceksiniz ki Merve’nin ailesi de varlıklı. Babası gözünü kırpmadan
Moda’da çatı katı dairesini hediye olarak alabiliyor. Onların durumu apayrı bi' konu başlığını içeriyor. Çocuklarına gösteremedikleri sevgi açığını para ve değerli mal varlıklarıyla
giderebiliyorlar. 1997 koşullarında çocuğunun doğumuna kamera sokmak ve doğduğu
ânı ölümsüzleştirebilmek, Türkiye koşullarında çok az ebeveyne nasip olmuştur. Bu ebeveynlerden biri de Yılmaz çiftidir. O da paranın ve kültürün getirmiş olduğu ayrıcalıktan öte bir şey değildir.
Yavrusunu düşünen, O’nun
kokusunu heves ve heyecan içinde bekleyen her anne adayı, biriciğinin doğdu
ayı, günü, saati, dakika ve ânı unutması mümkün değil. Bir çocuk için de bu detayları hatırlaması ailesine duyduğu güven kadar önemli bir meseledir. Onur ve gurur
duyarlar. Ne yazık ki Candan, yaşadığı travmalar ve benzeri duygu bozuklukları nedeniyle
karşısındaki bireye içindekileri itiraf edemeyen biri. Çok sevip de sevdiğini
haykıramayan da böyledir. Coşkusunu bi’ türlü gösteremez. Yaradılışı budur.
Candan da öyle… Topraktan gelip, toprağa gideceğine inanıyor. Candan’ın
değimiyle ise; ağzına pamuk tıkandığında vücuduna dövme yaptırmanın hiçbir işe
yaramadığını ve yaptıranı da dövmeye göre nitelendirmediğini ifade ediyor.
Candan için boş işler. Gizem hem yaş olarak hem de küçücük yaşta yarım
kalmasından dolayı Ayşe Teyzesi’nin yaptığı jeste hayran kalıyor. Onun da içinde
esen fırtınalar, ne şekilde kavuruyor? Bilinmez. İnsan bu, patlıcan değil ki…
Kaçıncı mm'de parmağımız yanıyordu?
Bu sahnede Neslihan Yeldan’ın
Candan performansı, birkaç satır önce de değindiğim üzere göz doldurdu. Gizem'in ilgisiz ve düşüncesiz gördüğü annesi; doğum
saatinden, boyunun santimetresine, kilosuna kadar tek nefeste dile getirdi.
İllâ dövme yapıp, kazıtılacak diye bir şey yokmuş. Anne olabilmek bazen yürekte
bitiyormuş. Ama ne yaparsa yapsın, Gizem, gözünde Candan’ı hiçbir zaman
büyütemeyecek. Annesine annelik yapan her kadın içindeki o eksiklik duygusunu
yitiremeyecek. Varsın elektrik faturası ödenmesin; ama her ne olursa olsun
annesinin O’nu sevdiğini bilsin. Burada bir kez daha, hayatın herkese eşit
davranmadığını, her isteğimizin olmayacağını ön görebiliyoruz.
Pastayı biz yapmışız gibi çek
Önüne altın köprüler serilen
Merve! Zamanında o kadar çok ego ile büyümek zorunda kalmış ki; her daim
umutsuz vaka olarak yaşayacağını düşünüyor. Bu durum, Merve için tamamen
psikolojik şiddettir. İşbu nedenle çok fazla gözü dönüp bolca yemek yiyerek
benliğini avutuyor. Oysa ne kadar naif, eğlenceli, haylaz ve bir o kadar içten,
içimizden biri. Merve gibi dobra arkadaşın olsun sırtın bin sene yere gelsin.
Annesinin kompleksleri, babasının otoritesi altında sıkışmış kalmış, tamamen
çaresiz olan biri. Yunus’u seviyor. Daha doğrusu sevdiğini sanıyor. Çünkü o
kadar konfor içerisinde karşısına çıkan tek fırsat. Kendine ekol olarak
görüyor. O’nun için yapamayacağı hiçbir şey yok.

O kadar düşünceliyimdir ^^
Üç gün öncesinden Yunus’un
doğum gününü hatırlatma alarmı kuruyor, ki kurmasına bile gerek yoktur. Mutlaka
üç yüz altmış beş gün önceden geri sayıma başlamıştır. Olur ya, oldu da unuttu.
Unutmaz da, unuttu işte. Bu tamamen kendini garantiye almak… Büyük bir hevesle
üç kız pasta ve tüm organizasyon için kolları sıvıyor. Sevdiği çocuğa Seda ve Gizem’in
yardımı ile parti hazırlıyor. Fakat karşılıksız sevgisinin faturasının çok ağır
olduğunu bilmiyor. Hesabına dahi düşmüyor. Çünkü burada da Gizem faktörü ortaya
çıkıyor. Her zamanki gibi, her şeyi tersine çevirip intikamını alıyor. Amacı
belli! Seda’nın canını yakarak intikamını alacak. Bu intikam oyunu için de Seda
dâhil olmak üzere üç gencecik yüreği de yaralıyor. Hepsinin ipini birbirine düğüm ediyor.
Zavallı Merve’cik de bundan nasibini alıyor. Tüm çaresizliği ve hayâl
kırıklığıyla yolunu karaoke barda alıyor. Yaşadıklarının üstüne bir bardak
suyu mey ederken, dev detone sesiyle “Seni unutmaya ömrüm yeter mi?” şarkısını
söylüyor. Ama bilmiyordu; hayatındaki Yunus kapısı kapanırken, Arda kapısının
ardına kadar açılacağını. Seslerin detone olması mühim değil. Esas olan, tüm
yılgınlığıyla gözünden çıkan aşk kıvılcımıydı.
Overlokçu sesini sahne altına
verip de içimi ısıtan tüm ekibin emeğine sağlık.
Mortissa