Gitmek, kaçmak... Ömer’in gerçeği öğrendiği zaman en büyük hakkıydı. Ben olsam daha da uzağa giderdim, bunu bana yapan insanların dünyasını yıkarak. Sana hayatının en büyük oyununu kuran insanlarla aynı ortamın nefesini bile almak istemezsin. Ömer de bunu yapmıştı. Her normal insan gibi.. Ne gitti diye Defne laf edebilirdi, ne de biz izleyiciler. Bu mola onun hakkıydı. Ayrıca mola vermek her zaman iyidir. Özellikle de böyle büyük travmaların ardından. Ama işte bazı travmalar hayatla yüzleşmemizi sağlar. Aynen Ömer de olduğu gibi... Ve hiç beklenmedik sözler verilen bir yıllık molanın ardından dile gelir: “Haklı falan değilim. Ben bir yıldır düşünüyorum. Aşkın yanında tek bir hata değil, tek hata... Hatalıyım ben. Ben aşk ve gurur arasında bir tercih yaptım, gururu seçtim. Aşkı seçmeliymişim. Daha da anladım burada. Ne bileyim kaybetmemeliymişim onu. İşte her şeyi bırakıp buraya geldim. Her şeyi kapatıp. Hiç de gurur duymayacağım bir hayat kurdum burada. Bir sürü saçma sapan... Zaman geçtikçe daha da anladım; Prensipler, hayatta kendine koyduğun bazı kurallar falan hepsi hikaye. Aşkın karşısında hiçbirinin hükmü yok. Aşık olduktan sonra her şeyi yeniden gözden geçirip yeni doğrular bulmalıydım kendime.”
 


Evet, itiraf ediyorum dostlar bu sözlerle birlikte ben yeniden aşık oldum. Üstelik bu sefer buzlar prensine değil; beyaz atlı bir krala... Hem de ilk seferinden daha yoğun duygularla! Bu aşkın dönüşü yoktu. Defne nasıl yeni bir hayata başlamadan önce Ömer’in gerçekleri bilmesi gerektiğine karar vererek kalbimdeki yerini garantilediyse tamamen, bizim sinyor da şahane bir aşık olduğunu kanıtlamıştı hepimize... Bir zamanlar o küçücük atölyede koyulan kurallar, Roma’daki bu muhteşem dairede tamamen yok olmuştu. Ömer İplikçi değişmişti ya da belki de içeride gizli sakladığı o adamı geri çıkarmıştı. Bundan sonra prensipler yoktu. Etik yoktu. Kurallar yoktu. Hatta belki de o soğuk şehirdeki ev, her zaman kullandığı kahve makinesi, onlar bile yoktu. Bu yeni Ömer ofisteki masasına geçmişiyle hiçbir sorunu olmadan iç rahatlığıyla annesinin resmini koyabilen biriydi. Evinde Defne’nin hayalindeki gibi bahçeyi ve ferah bir görünümü tercih eden, yıllardır ona eşlik eden Maviş’e ilk kez selam veren ve sırf zevkine Tranba ile savaşa girebilecek biri. Bu sadece bir başlangıçtı. Bundan sonra nelerle karşımıza çıkacağını hiçbirimizin hayal bile edemeyeceğine eminim. Sonuçta bu bahsettiğimiz Ömer İplikçi bir zamanlar amcası tarafından karakollardan toplanan bir serseriydi. Şimdi ise bu serseri hem aşık, hem de biraz daha olgun, yaşadıklarından ders alan biri... Ayrıca artık kendisi tahta çıktı!


 
Evet belki Defne’nin de “Farkında mısınız? Hayat hep yol ayrımlarıyla dolu, defalarca karar veriyoruz, bir yere sapıyoruz, ‘tamam benim yolum burası’ diyoruz sonra yeniden bir çatala çıkıyor yol. Yeniden tekrar tekrar karar vermek zorunda kalıyoruz. Sonunda bütün bu seçimlerimiz bizi biz yapıyor. Ama yine de dönüp hayretle bakıyorum yaptığım seçimlere... O zamanki ben, şimdiki beni şaşırtıyor bazen. Ama hayat bizden yeni kararlar almamızı bekleyerek devam ediyor. Ne de olsa yürümeye mecburuz ve hiç unutmamak lazım bu yolları bir defa yürüyoruz. Provası, ikinci şansı yok.” sözleriyle dile getirdiği (Bu sözleri söylerken kuşların etrafında uçuşması çok manidar geldi bu arada...) gibi ikinci şansı olmadığını düşünüyor ama bu haliyle aslında her zamankinden daha çok şansı olduğunu farkında değil. Geçmiş, geçmişte kaldı. Aşk ise hala baki! Üstelik karşısındaki kadın onun dediği gibi ne olursa olsun kendisini terk etmeyecek biri. Ne kadar da güzel tanımış Ömer sevdiğini değil mi? “Ara ara düşünüyorum, hatta düzenli olarak her gün. Aklıma bu düşünce geldikçe, söylemesi bile o kadar zor ki: Yerimde olsaydı Defne beni terk etmezdi. Belki de onun kalbi benimkinden daha büyüktür, daha özgür, daha pazarlıksız. Ama ne dersek diyelim artık çok geç. Yani anlayacağın benden af dilemene gerek yok. Yengemi, amcamı hala bir yere koyamıyorum kafamda ama ben seni anlıyorum. Sen beni düşündün, bizi düşündün. Zaten olan da oldu, geçti gitti.” cümlelerini dile getirdiğinde yüzümde oluşan gülümsemeyi size tarif etmem mümkün değil. Her zaman Ömer’in Defne’nin aşkından şüphe duymayacağına emindim. Ama yine içten içe bir yerden “Acaba neler gerçekti” diye sorgulamasından korkmuştum. Meğer kendisi ‘İÇİNİ’ öyle bir içselleştirmiş ki; onu affetmesi için bir savunmaya bile ihtiyacı yokmuş. Bir saniye bile şüphe duymamış onun sadece bir oyundan ibaret olduğuna. Hatta bununla da kalmamış onun pazarlıksız olduğundan çok emin. Sağol, Ömer İplikçi ne beni ne de bu aşka tanıklık eden tüm Kiralık Aşk izleyicilerini hayal kırıklığına uğratmadığın için...  Defne evet suçlu ama suçluyla masum olmak arasında fark var. O da senin kadar masum ve bunu biliyor olman bana ne kadar zeki olduğunu hatırlattı. Ama yine de söylemeliyim bir yerde hata yapıyorsun Defne’nin evlenmiş olduğunu düşünmek? Sen deli misin? Tamam deli olduğunu sergideki kadına itiraf ettin ama yine de bu kadar aklını kaybetmiş olamazsın değil mi?
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER