Gülüşlerinizin ardındaki
gözyaşlarınızı görebilen birini bulduysanız bırakmayın derim
ben. Çünkü çoğu insan öyle birini bulamadan göçüp gidiyor.
Bu, aşık olup doğru insanı bulmaktan da öte bir şey belki de.
Çok daha büyülü... Aşkın oldukça yozlaştığı bu dönemde
gözyaşlarınızı silmek için mendil uzatan kimseden daha yüce
kimi bulabilirsiniz bu hayatta? Ben bulamam galiba.
Şöyle bir girişten sonra
merhaba diyeyim o zaman. Bu yazın en bombası, en sevileni, en en
en... ^^
Açıkçası tanıtımları
dönerken çok da heyecanlanmamıştım. Hatta biraz saçma geldi de
diyebilirim. Ve de ekibi de oturtamamıştım kafamda. Bir tek Zeynep
Çamcı'yı net biliyordum. Ve tek oyuncuyla ne kadar dönerdi dizi
ondan da emin değildim. Sonra ise olanlar oldu.
Dizide vurulduğum ilk şey
şarkılardı. 90'ların büyüsü mü demeli? Daha sonrasında ise
ekibe vuruldum. Dizi, dizi değil film mübarek! O nasıl çekmektir!
Gerçekten çok kaliteli bir iş yapılıyor ve umarım reji ekibi,
yönetmen falan değişmez. ^^ Senaryo grubu değişmiş galiba ama
hadi bakalım hayırlısı. ^^
Dizi Kore uyarlaması. Ama
bazı yorumlar 'fazla' uyarlama olduğu yönünde. Hatta birebir
aynısı diyenler de çok. Bu eksi mi artı mı olur diziye
bilemiyorum. Ama sadece Türk versiyonunu izleyen biri olarak ben
şimdiye kadar izlediklerimden gayet memnunum. Dizinin başından beri
TuDen savunucularındanım. Çünkü hem Yiğit'e çok sinir oluyorum
hem de Tuna'da henüz çözemediğim ve bu sebeple ona çekildiğimi
hissettiğim bir şeyler var. Bu arada belirtmek isterim ki Yiğit
Kirazcı, Tuna'yı almış, götürmüş. Piyuuv! Kağıt üstündeki Tuna
çarpı on bence. ^^
Gelelim bölüme. Denize
düşen Deniz... Hala Yiğit'in onu kurtarmasını bekleyen küçük
kız... Üzgünüm küçük kız, çocukluk arkadaşın bir salak! O
kadar salak ki hiçbir şeyden şüphelenmiyor. İrem Deniz sudan
çıktıktan sonra potların Allah'ını kırdı. Birinin etkisi
geçmeden öbürünü patlattı ama yoook. Yiğit'in kalın
kafasından içeri, beynine, ulaşamadı. Ya Deniz bırak sen bu
çocuğu valla. Bundan hayır gelmez. İrem'le tam birbirlerine
göreler. Bırak takılsınlar alık alık. Bak Tuna'ya şıp diye
çözdü senin İrem'le olan arkadaşlığını ve de devamında
olanları. Çocuk zeki... Hem de kıvırcık! Hem de yazar! Ay,
listenin sonu yok. Dokuzdan fazla bence madde sayısı da ama
neyse... Deniz ve İrem hesaplaşma sahnesine yüs puan. Ama İrem...
Bu ''Şimdiye kadar hiç sevilmedim. İlk defa biri benimle böyle
ilgilendi. Bıdı bıdı bıdı bıdı bıdı...'' ayakları bize
sökmez. Geç bunları... Resmen ihanet senin yaptığın. Hangi
racona sığar be! İçimdeki Kadırgalı'yı çıkarttırıyorsunuz
bana ay! Bilmem kaç yıllık arkadaşın, dostun, kardeşindi o
senin. Üç günlük adam için yapılır mı bu be! Bizde olmaz.
Bize yakışmaz. Bizimla deyilsın! Bu dizinin Ömer İplikçi'si de
Yiğit Balcı belli ki. Ama Ömer İplikçi bile bu kadar saf olmazdı
bence. Yuh be adam! İrem on kez ''Ben senin sandığın kişi
değilim.'' dedi. Deniz on kez '' Ben senin sandığın kişi
değilim. Hatta beni bir başkası sanıyorsun.'' dedi. İrem Deniz
sudan çıktıktan sonra neler neler devirdi. Sen hala MUŞ! Ayrıca
stajyere karşı bir anda 180 derece dönen tutumun da gözümden
kaçmadı. Neyse, uyuz halin hiç çekilmiyordu. Buna bir şey
demeyeyim madem.
''Deniz Aslan, gel böğrüme yaslan!'' esprisi yapılınca ben...
İlk aşk olayına değinmek
istiyorum biraz da. Ben ilk aşklar unutulmaz olayını kabul
ediyorum ama bir insan bu kadar da saplanıp kalmaz bence ilk aşkına.
Hem de bu aşk çocuklukta yaşanmışsa. Tamam hiç olmaz ya da
olmuyor demiyorum ama bilhassa Yiğit'in Deniz Aslan'a olan aşkı
bana sağlıklı duygularla sağlıksız olanlar arasında gidip
geliyormuş hissi veriyor. Yani karşındaki insanı çocukluk
arkadaşın sandığın için seviyorsun ve evlenme teklif ediyorsun.
Çok saçma! Üzgünüm ama gerçekler böyle. En son 15 yıl önce
gördüğün bir insan 15 yılda tamamen değişmiş olabilir. Adam
öldürüp hapse girip aftan yararlanıp çıkmış bile olabilir.
Hiçbir şey sorgulamadan, yeniden adapte olmaya çalışmadan, dan
diye aşık olduğunu düşünmek... Bana sağlıklı gelmiyor işte.
Hemen ilk karşılaştıkları akşam etmedi teklifi, bekledi
diyebilirsiniz. Eh bir zahmet beklesindi zaten. Benim asıl merak
ettiğim şu; gerçekler illa ki ortaya çıkacak. Gerçek Deniz
Aslan'ın kim olduğunu öğrenince bu sefer de hoop ona mı ilan-ı
aşk edecek? Bu işler böyle mi yürür cidden? Kafamda deli
sorular...
Ve son bölümün
kahramanına geldik. Deniz'e aşık olmaya başladığı andan beri
Tuna'yla aramda bir bağ var sanki. Bir sonraki mimiğini tahmin
ettiğim çok sahne oldu. Onu çok net anladığımdandır belki de.
(Uuu, yazar kişisele giriyorduu. ^^) Tuna, ah Tuna! İnsan sevdiği,
aşık olduğu kişiyle bir 'biz' olup olmayacağına kendi başına
karar verebiliyor zaman zaman. Bakıyor ki olmaması için hiçbir
sebep yok. Bir cesaret patlaması anında söyleyiveriyor durumunu.
Ya da belki artık canına yetiyor ve ne olacaksa olsun mantığıyla
açılıyor. Ama bazen hesaba katmadığımız durumlar oluyor. Kendi
hesabımızda ihmal ettiğimiz, aslında ihmal edilebilecek kadar
küçük olmayan ama öyle olsun istediğimiz ihtimaller...
Yanlışlar... Sana göre 'sizden olur'dur. Ama karşındakinin
hesapları başkadır. Yine de canını yakmaz. Tüm naifliği,
nezaketiyle o senin hesaba katmadığın ihtimali söyleyiverir.
Dokuz doğruyu götüren tek yanlışı.... Bu bazen '' Ben sana aşık
değilim.'' olur. Bazen de... Neyse o da bende kalsın. Ondan nefret
edemezsin. Çünkü bu onun suçu değildir. Ayrıca kalbini kıracak
kötü bir davranışta da bulunmamıştır. Zaten en çok da canını
bu yakar. Neden ağlıyorsun diye soran olursa ''O kadar kibardı ki
canım yanıyor.'' dersin. Dersin dersin, emin ol.
Hayat ne yazık ki kişinin
kendi inandıkları, bildikleri, doğru gördükleriyle çevrili bir
güvenli alan değildir. Bir başkasının doğruları, yanlışları
o sınırları esnetebilir. Ve esnemek zorundasındır. Yoksa hayat
diye bir şey de olamayacaktır.
Sadece vazgeçme Tuna.
Deniz'in çevresini sarıp sarmalayan doğrular olmaya devam et.
Belki bu kez işler tersine döner. Belki bu kez aşk adil olur.
Dokuz doğru bir yanlışı götürür.
Görüşmek üzere...