Ah be Gönül Abla, o kadar mutlu olmuştum ki fragmanda
seni bizim kızların arasında görünce, hah anne geldi işte dedim. Sevdiğimiz bu
oyuncuların arasına bir de İpek Bilgin katıldı, bu dizi tadından yenmez artık, dedim.
Bölüm boyu, “ay ne zaman ortaya çıkacak
anneleri olduğu, nasıl bağlayacaklar acaba” diye merak edip dururken, o kara
haberle yıkıldım. Öldü dediler ya senin için, gözyaşlarımı tutamadım… Birkaç
gün içinde nasıl da sevdirdin kendini, bizim kızların hayatındaki o büyük
eksiğe bir tek sen yakışırdın çünkü, o en deli halinle… Keşke gitmeseydin Gönül
Abla.
Merak zinciri
Gönül
İşleri böyle işte… Soğuk pazar akşamlarında kalbimizi ısıtan,
sıcacık bir hikâye… Hani “Allah, fakir kulu sevinsin diye, önce eşeğini
kaybettirir, sonra da buldurur” derler ya, öyle. Bütün işler önce şöyle bir
karışıyor, artık içinden çıkılmaz diyorsunuz, tam o anda öyle bir şey oluyor
ki, çorap söküğü gibi çözülen işlerin peşine sevinçler de takılıp geliyor. Öyle
her bölüm cinayetler, kaçırılmalar, kovalamacalar, beyin tümörleri, kalp
krizleriyle körüklenen aksiyon sahnelerine ihtiyaç duymadan; 80’ler 90’lardan
kalma günlük yaşamları anlatan bir dizi izliyorum hissine kapılıyorum. Tamam,
gözden ırak olan gönülden de ırak olur deyip, “Asrın soygunu” nu ve onun
aksiyonlarını unutmuş değilim tabi ki. O da hikâyemizin yaşadığımız güne uyumu
olsun, değil mi? İşin içinde hiç gizem olmazsa ekranın o büyük canavarına nasıl
kafa tutar yoksa Gönül İşleri?
Gelelim bölümde olup bitenlere… Geçen hafta Tibet’in
tuttuğu adamlar tarafından dövülen Bedir’in, yaralı halde Yılmaz’ın yerine
sığınmasıyla bölüme başladık. Polise şikâyeti duyunca panik olan Bedir’in,
kirli işlere bulaştığını ben hiç sanmıyorum. Bedir’i dövdürenin Tibet olduğunu
ortaya çıkaran ve hemen Sevda’yı haberdar eden Çisil’e, sadece gıcıklıktan
ibaret bir kız olmadığı için teşekkürlerimi sunuyorum. Şikayet edilmediğini
duyan Tibet, bu işe hemen uyandı ve onun yaptığı araştırma sayesinde öğrendik
ki Bedir; Bedir değilmiş meğer, ölmüş birinin kimliğini kullanıyormuş. Şimdilik
onun hakkında bildiğimiz tek ipucu bu. Beynim hemen kim olabileceğine dair
teoriler üretiyor ama şimdilik bunları kendime saklıyorum, çünkü henüz bir
dayanakları olmadığından bayağı saçmalar. Ama şöyle söyleyeyim; Komiser Kemal,
Asrın, Bedir üçlüsünden ikisi birbiriyle kesin akraba, hatta kardeş bence…
İki zıt kutup; biri erkek gücünü her fırsatta kanıtlama peşinde, biri kendi ayakları üstünde durmanın peşinde, yine de bir arada çok tatlılar.
Bedir’den “Servet Abla’lara erkek lazım” sözüyle
gazlanan Yılmaz, Bedir’in yokluğunda bizim kızların erkek gücü olmaya soyundu. Bölüm
boyu Servet’in etrafında o kadar dört döndü ki, Servet elbet yumuşayacaktı. Şu
hamilelik işini hala öğrenemedi Yılmaz ya, nasıl kızıyorum. Oysa, Servet’in
doktoruyla konuşmaya gittiğinde anladı zannetmiştim. Servet’in son anda doktoru
uyarmasıyla hamilelik belirtileri menopoz belirtilerine dönüştürüldü. Servet de
tüm hayatı boyunca üstlendiği, ortalığı toparlayan dengeli abla rolünden
sıyrıldı ve menopoz halleri kılığındaki huysuzluğunun tadını çıkardı. Gerçi huysuz
rolünü oynamak için, öyle çok kasmasına da gerek yoktu, zira karşısında yılların
gedikli huysuzu Muzaffer Amca var, ondan birkaç alıntı yapması yeterliydi.
Yılmaz’ın uyarısıyla Servet’in “menopoz”unu öğrenen ev ahalisi de desteğini
esirgemedi.
Asrın’ın bıraktığı paralarla organizasyon şirketi
kurma işine kaldıkları yerden devam eden kızlarımız, telaş içinde oradan oraya
koştururken, Komiser Kemal, hırsızdan çalınan ve kızlara geri dönen paraları,
gizemlerini çözmek için incelemeye aldı. Paraları teslim ve hırsızı teşhis için
karakola giden Saadet’in, masada duran Asrın’ın dosyasına kayıtsız kalmasını elbette
beklemiyorduk. Dosyayı masadan aşırdı. Demek ki bilinçaltıyla da olsa Asrın’dan
bir şeyler öğrenmiş Saadetcik. Asrın’ın hırsızlık kariyerine, öksüz kaldıktan
sonra çilek çalarak başladığını öğrenen Saadet’in, Asrın’ı affetmeye hazır
olduğunu zaten biliyorduk, böylece altyapısı da oluşturuldu. Bunu kendisiyle
paylaşmayan Kemal’e ayaküstü sağlam bir de fırça çekti. Saadet, bölüm boyunca
Nur Yerlitaş’ın şu meşhur caps’i edasıyla beğenmediği pastalar sonrası, Asrın’ın
çileklerinden de ilham alarak, bir pasta yaptı ve şirketin pastacısı görevini
kaptı. Açıkçası Saadet’in başına bela almadan evde pasta yapacak olmasına çok
sevindim. Gerçi o yapacağı pastalardan biri, kesin Asrın sayesinde heba olacak
ama neyse… Bu arada Kemal’in, çantada neden Asrın’ın parmak izleri olduğunu
sorusu üzerine saf dediğimiz Saadet; “beraber aldık o çantayı, kaç kez dokundu
ona” diyerek, ne kurnaz bir cevap verdi, takdir ettim. Gerçi, bilseydi böyle
cevap veremezdi.
Saadet’in saflığına tav olan Komiser Kemal’i ise
aile eşrafı çabucak benimsedi. Muzaffer Amca Kemal’e resmen ideal damat
muamelesi içindeydi. Kemal davet edildiği yemekte biraz daha kalsa, Muzaffer
Amca ailede şeker hastası var mı diye adamın genlerini soruşturacaktı. Gerçi
Kemal da hazır, hatta ben Saadet’in bile bu aşka hazır olduğunu düşünüyorum. Arada
Asrın’ı da harcamayalım şimdi, o da ne yapacaksa biraz elini çabuk tutsun, bu
uzaktan izlemeler nereye kadar sürecek canım, kız gitti gidecek.
Keşke ölmeseydin de bizim kızların annesi çıksaydın be Gönül Abla...
Gelelim bir bölümde gönlümüzün tahtına oturan Gönül
Abla’ya… Dükkân sahibi olarak karşımıza çıkan Deli Gönül, tam bizim kızların harcıydı
dedim ya… Deli dolu halleri, ayıp olur diye dile getirilemeyenleri küt diye
söyleyivermesi ve gün görmüşlüğüyle geç bulduk, çabuk kaybettik onu… Neden
öldürdünüz Gönül Ablayı ha, neden? En azından birkaç bölüm daha görseydik.
Tamam, dükkan adının Gönül İşleri
olmasını harika bir yere dayandırdınız ama, kalbimizi çok kırdınız. Hele bir de
Servet en son kadıncağızı paylayıp da göndermişti. Ah ah içimize oturdu Gönül
Abla’nın acısı. Anneleri de değilmiş kızların, keşke olsaydı, keşke ölmeseydi,
öff!

Ateşli aşk itiraflarına hepimiz hazırız, arayı çok açmayalım.
Sevda-Bedir cephesine geçip kara bulutları dağıtalım
biraz, yakınlaşmalar gün geçtikçe çoğalıyor. Artık ikisi de bu durumu kabullendi,
birbirlerinin halinin de farkındalar, geriye bir tek itiraf kaldı. Şimdi artık
ortak bir sırları da var. Gerçi Bedir Sevda’ya hiçbir şey anlattı mı orası çok
net değildi, Sevda ayrıntı isteyecektir biz de o zaman öğreneceğiz. Ay hadi
klişe falan hiç fark etmez, şöyle güzel bir aşk itirafı sahnesi izleyelim
ikisinden, inşallah. Mesela Sevda Bedir’i iyileştirmek için çorba getirdiğinde,
Bedir şaşırdı ve “insanın aklına getirdiğin ilk şey çorba değil” dedi, Sevda
sordu ama devamını getirmedi, hevesimiz kursağımızda kaldı. Ay bu çocuk çok
romantik şeyler yaşatacak Sevda’ya ve bize, kesin!
Utanmazlık gerçekten büyük meziyet! Alev, bölüm boyu
Servet’le Yılmaz’ı bir gölge gibi izlemekle kalmadı, bir de kalkıp Servet’in
karşısına çıktı. Hayırlı olsun demeye geldim dedi utanmadan. Yılmaz’ın peşini
neden bırakmıyorsun diye başladığı cümlesiyse artık utanmazlığa tüy dikmek
oldu. Neyse ki Servet onun ağzının payını verdi. “Etrafındakilere ihanet edecek
kadar gözün kararmadıysa sevmiş sayılmazsın, değil mi?” dedi Servet de, içim
biraz soğudu. Tabi Alev bunun altında kalmamalıydı. İhanet meselesini aile
üyelerinin bilmediğini fark etti, Yılmaz’ın Servet’i kendisiyle aldattığını bas
bas bağırarak ilan etti, utanmaz! Gelecek bölüm Muzaffer Amca’dan okkalı bir
cümle bekliyorum onun için, söyleyeyim.
O kadar giyinip süslenme sadece kendinize miydi yahu, bari bir kaç tanıdık çağırsaydınız açılışa...
Bölüm; Alev ve utanmazlıklarıyla sonlandığından, bölüm sonu mutluluk tablosu yoktu bu defa. Bölüm
içindeki özçekim, Saadet eksik olsa da, bu haftanın mutluluk tablosu olsun. Bu
bölümün Muzaffer Amca lafını da şuraya bırakıp, gidiyorum: Gamsız sığır kasap
bıçağını yalarmış.