Size bu satırları; MedCezir tarihinin en iyi bölümlerinden
birini izlemiş bir June olarak, Mira kadar dağılmış, hırpalanmış, tuz-buz
olmuş; Yaman kadar yıkılmış, parça parça olmuş halde yazıyorum.
Nicedir
ne olacak bu çocukların hali diye, geceleri gözü uyku tutmayan MedCezir izleyicisinin sonunun iyi
olmayacağı, hafta içi bizi ters köşelere yatırmaya çalışan fragmanlardan
belliydi. Ama teşekkür edelim hepimiz; “fragmanlar gerçeğin bir parçası bile olmayabilir”
i öğrenen bir nesil yetişti sayelerinde. Ancak sözlerime başlamadan o 2
saniyelik kuruntuları, bize fragman diye iteleyenlere selamımız saklıdır,
belirteyim.
Bölüm
Mert ve Eylül’ün planlarının başarısızlığından yakınışları ile arabada başladı.
Nikâhtan vazgeçen ikili; Barış, Gamze, Selim üçlüsünün kurduğu karşılama
komitesinin sessizce dağılmasını sağlamış oldu. Yalnız bu üçlü kutlama yapmak
için mi, fırça çekmek için mi bir araya gelmişlerdi, onu pek anlamadım.
Yaman'ın "kulaklarımdan ateş çıkarabilirim" bakışı
Bu arada nikâh salonu çıkışı, Mert’in motoruna
atlayan Yaman, Orkun ve Mira hakkında fanteziler kurup, canından oluyordu
neredeyse. Ah be Yaman’cım, hala öğrenemedin mi, MedCezir evreninde, nikâh sonrası öfkeyle binilen araçların kaderi
kazaya kurban gitmek... Yalnız Yaman’la Selim’in kaderlerinin bu kadar
benzemesi… Enkazı toplamak için Yaman yine yanlış kapıyı çalmış. Kenan önce
sıcak intikam yemeği menüsünü verdi Yaman'a, sonra da kendi dertleriyle çocuğun
kafasını şişirdi. Gerçi biz de bu arada erkeklerin, birbirlerinin teselli etme döngüsünün
üç adımını öğrenmiş olduk.
1.
Dinle, öğüt ver.
2.
Gaza getir öfkesini boşalt.
3.
İçmeye götür.
Tabi
uygulama konusunda tam bir infial yaşattı Kenan, sadece intikam gazına sebep
oldu.
Bir
gün içinde “planla, uygula, intikam al” kısmını başarıyla gerçekleştiren
Yaman’ı, hedefi Mira olmasaydı, bu ince ve başarılı intikamı nedeniyle ayakta
alkışlardım ama, ah işte, işler senin bildiğin gibi değil be Yaman’cım! Yaman
şu otel basma konusunda ne kadar gaflet içindeyse, bu planda da o kadar takdirlikti.
Bu kısmı şimdilik en sona bırakıyorum, zira anlattıktan sonra bir kez daha
yıkılacağım ben de Yaman’la beraber…
Bu arada Yaman’ın Kenan’ın sözlerini pek
umursamadan dinliyormuş gibi görünüp, her defasında ne kadar etkilenmiş
olduğunun farkındasınız, değil mi? Daha önce de Kenan’ın, Mira ile
geleceklerinin olmadığı konusunda ettiği lafları, Yaman ezberlemiş adeta…
Dertlerini içine atma alışkanlığındaki Yaman, kim bilir kafasında kaç kere
tekrar etmiş o sözleri ki, hiçbirini atlamadan sıraladı Kenan’a… Aileler
böyledir işte, durmadan öğüt verirler, sırası geldiğinde, dinlemekten
hoşlanmadığımız ama ister istemez kulağımıza yerleşmiş o öğütler, ne doğrudur.
Gerçi Kenan, bu durum için en yanlış örnek ama neyse...
İzlediğim magazin programlarımdan öğrendiğim "Ahahaha sadece arkadaşız, ne kadar abartıyorsunuz"pozlarının bir gün işe yarayacağını biliyordum.
Yaman kendi kendini
paralarken Altınkoy’da haberler çabucak yayılmış, herkes kim, kiminle nerede
evlenmiş çözmeye çalışır haldeydi. Mert’le Eylül’ün, Yaman’la Mira’yı
barıştırma planının mutlu ettiği tek kişi; kuşkusuz Elif oldu. Demek ki benim
Yaman’ın hayatına girebilecek tek kız olduğumu düşünüyorlar, diyerek bir el
çırpmadığı kaldı Elif’in. Yalnız Hale’nin Elif’e “eğer evlendiyseniz büyük olay
çıkarırım” tehdidinin altından neler çıkardı, onu da içten içe merak ediyorum.
Üçüncü kişi kontenjanının bir diğer üyesi Uzay’sa, hain planlar konusunda en az
Hale kadar başarılıymış bu arada. Birkaç hamleyle Eylül’ün aklını Mert’ten
koparmayı nasıl da başardı, bravo. Eylül’ün zaaflarını analiz etmeyi nasıl da
başarmış. Önce yüzük hediyesi, sonra “fashionist” planıyla bir anda Eylül-Mert
ilişkisinin sularını bulandırmayı başardı, helal olsun! Eylül de Tuğçe söz
konusu olduğunda, alıcıları DEV açık, kızı hemen geri püskürtüyor ama o yüzük
olaylarında falan sıfır empati halindeydi. Zaten Mert'in yaşadıklarından haberi
bile yok. Eylül'cüm bak, Elif bile Altınkoy haberlerini senden iyi takip
ediyor, Asım Şekip'in kalp krizini çoktan öğrenip Yaman'a haber verdi. Sen yine
bencillikten ölmektesin. Yalnız bu arada Uzay'dan nur yüzlü ikinci bir sayko
çıkacak, uyarmadı demeyin, çocuk Tan'ın izinden gidiyor resmen. Geçen sene
Altınkoy'a gelseymiş, Tan onun içindeki cevheri fark eder, en sadık yardımcısı
olarak yetiştirirdi Uzay'ı... Gerçi o kendini Splinter Usta'nın Michalangelo'su
sanıyor o ayrı, ançuezli pizza balık kokan en kötü pizzadır Uzay'cım, hepimizin
zamanında araştırmışlığı var. Üçüncü kişi kontenjanının son üyesi olan
Tuğçe’yse en zararsızı, arada laf sokuyor sadece, gerçi onun tüm zararı kendine
besbelli.
Bir
üst kuşaktan Sude ve Faruk'sa, kızlarının yaşadıklarından bihaber, birbirlerine
kötü karakter kahkahaları eşliğinde iltifatlar edip, uyarıda bulunuyorlar.
Geçen sezon sağduyulu tavırlarıyla "ayy ne tatlı adam" dediğimiz
Faruk, aslında kötü şans muzdaribi falan değil, tam bir batakmış. Adam
restoranı bile batırmış. Zaten önce Ender'i kaptırması, sonra Sedef gibi bir
kadını elinden kaçırmasından beceriksizliği belliymiş.
Sude'nin bu kıyafeti iyi ki ranini.tv turuncusu değilmiş, yoksa hallowende kabak niyetine harcanabillirdi.
Kardeşine verdiği
akıllarla, kafasında kendi durumu için de bir ampul yanan Kenan, Yaman'la
Mira'nın durumunu bahane ederek, soluğu Sude'nin yanında aldı. Yalnız, Asım
Şekip Kaya gibi bir yaşlı kurdun aklını çelen Sude, söz konusu Kenan olunca ne
kadar çaresiz. Tamam, Kenan onun yanında adeta bir ateş parçası oluyor ama ateşe
bu kadar gönüllü atılmaz ki insan, Elif Yaman'ın karşısında neyse, sen de
Kenan'ın karşısında osun Sude'cim! (Bir taşla iki kuş, eğlendim bak şimdi:))
Sude'yi kolayca avlayan Kenan'ın, eli boş dönmediğini elbette fark ettik. Asım
Şekip'in kalp krizi geçirmesine sebep olan boğulmalı kâbusları ve sonrasında
Sude'yi vasiyetinden çıkarma kararı alması, belli ki bu kaçamaklardan haberdar
edilmesinden kaynaklanıyor. Ee Kenan'ın o kadar içeri girip çıkmışlığı var.
Aldığı artık ses kaydı mıdır, görüntü müdür her neyse, onu Asım Şekip'e
uçuracak kuşlar edinmiş içeride.
Selim'le
Sedef olayları çözme konusunda her gün bir level daha atlıyor. Sude'nin Nadir'den
akıl almış olabileceğini de keşfettiler. Bu arada her bölüm Sedef'e ayrı, ona
bu kadar doğal hayat verip, bizi hayran eden Defne Kayalar'a ayrı övgüler
yağdırmak istiyorum. Defne Kayalar, en basit diyaloglarda bile o kadar sahici
oynuyor ki Sedef'i, sanki o sözler yazılmış, çizilmiş, hesaplanmış değil de, o
anda Sedef'in ağzından çıkıvermiş hissi yaratıyor. Alaycı halinden, babasının
haberiyle yıkılmış haline kadar mükemmeldi. Benim bu sezon ödüllerimin hepsi
Defne Kayalar'a...
"Tüm gerçekleri beni inandıran bir yalanına değişmeye hazırım."
Gelelim
Yaman'ın Hale'nin bile başını döndürecek kadar ince planına... Mira'ya söyledikleri her ne kadar planının bir parçası gibi görünse de, aslında içinde tuttuğu gerçekleri anlattı Yaman. "Ben söyleyeceğin tüm yalanlara kanmaya hazırım" derken de kendisi bile bu cümlesinin doğruluğunun farkında değildi. Yaman'ın, Mira'yı, planını
uygulayacağı teknenin yanına kadar çekmesi zor değildi. Mira hep Yaman'ın
uzatacağı eli, koşarak tutacak kadar gözü karaydı da, Orkun nasıl o
tekneye geldi acaba, onu ben mi kaçırdım? Vallahi benim gördüğüm, Yaman'ın planını
sahnelemesini tepkisizce izleyen bir Orkun'du. Resmen sessizce, Mira'nın Yaman
tarafından yerle bir edilmesini izledi. Eh sonra kendi ağzıyla söyledi zaten,
Yaman'ın adının üstüne bir çizik atabilmenin tek yolu, bunu Yaman'ın kendisinin
yapmasıydı. Yalnız Orkun, sana kötü bir haberim var: Sen şimdi Yaman'ın sadece
nefret ve intikamının sarhoşluğu hâkimiyetinde olduğunu sanıyorsun da, o iş
öyle değil! Yaman daha büyük bir acının sahibi artık, sönen ateşinin külleri
hala için için yakıyor onu. Zaten şimdi gerçekleri de öğrendi, sen o çiziği
kendi adının üstüne atmaya hazırlan. Normal şartlarda Mira'nın yıkılmasına izin
veren Orkun'a şu an, esip gürlüyor olmam lazım ama Metin Akdülger Orkun'a öyle
bir şeytan tüyü konduruyor ki, ona kızamıyorum bile...
Hayat böyledir işte…
Tam kazandığını hissedersin, nasıl da yıktım, nasıl da aldım intikamımı dersin…
Kendine defalarca tekrarlarsın: “Haklıyım, yaptım, canımı yakanın canına
okudum, bunu hak etti sonuna kadar, ben de çok ağladım, karşılıksız mı
bırakacaktım yani yaptıklarını” der ikna etmeye çalışırsın kendini… Kalbinin
tuz-buz olmuş parçalarını, etrafa dağılmış kırıklarını toplamaya çalışır,
intikamını bir yapışkan gibi sürersin, canının parçalarına… Sürersin de bir
türlü söndüremezsin işte içindeki yangını, soğutmak ne kelime…
İntikam
sonrası “Bir parça daha vardı, eksik olan bir parça daha var kalbimden, o
yüzden tamamlanamıyorum” diye o eksik olan parçayı arar durursun. Sonra hayat
yüzüne çarpar gerçeğini: Sen ne kadar uğraşırsan uğraş, hiçbir intikamın gücü,
kırılan kalbinin parçalarını yapıştırmaya yetmez. Hiçbir su söndüremez içindeki
yangını… En doğru merhemle gelse de bir yabancının eli, yaralarına sürse
de, tamir olamaz, iyileşemezsin. Çünkü o yara, iyileşmek için bir tek elin
merhemini kabul edecektir; sebebinin.
Yaman'cım sen şimdi oraya bir yıkıl, bence!
Acımasız
intikamını, kendine nefrete dönüştüren Yaman, şimdi tüm gerçekleri de öğrendi,
hem de ne tesadüfle... Artık başını vuracak taş bulamaz, ah Yaman ah! Biz bu intikam için seni çoktan affettik Yaman'cım, Mira da çoktan affetti bence, gel sen de kendine etme artık...