Bu hafta baskın var, öyle rahatça ekran karşısına kurulmak mümkün
mü? İki haftadır gelen kayıplardan sonra birileri daha gider mi diye
tedirgin oturdum ekran karşısına. İhtiyarların mekanını çok daha büyük bir
yer sanıyordum ama oldukça ufak bir yermiş. Çatışma bekliyordum ama akıllıca
davranarak hızla mekanı boşalttılar ve Lions timine mezar ettiler. Ah, bir de 10
saniyede yılların sistemini çökerten Erdem kendi sistemini çökertebilseydi her
şey çok güzel olacaktı. İhtiyarların yeni mekanı ne zaman gelir ve nasıl olur
merakla bekleyeceğim. Batman bir kıyak daha yapar belki...
Cahit yine paçayı sıyırdı. Bu adamın baskı altında kafası çok
iyi çalışıyor. Hem öldürdüğünü rahatça söyledi hem de yüce Majeste ile görmüşme
şansını bir kez daha denedi. Güzel oyun kurdu. Aslında bu kadar şüpheyle
davranan ve geçmişi de şüpheli birine bu kadar sabır fazla ama, karşı tarafın
kafası değişik çalışıyor işte. Yine de o kadar boş bırakmayacaklar gibi...
Müfettiş geliyormuş. Cahit onu da kafalar.
Benim denizci arkadaşlarım da var.
Ooooo Andy Garcia! Alırım bi dal...
Andy Garcia gitmiş yine vampir koltuğuna oturmuş. Bu sefer
yalnız da değil. Her iki yanında da ikişer adam var. Toplam beş kişiler. Bu
beşli neyi temsil ediyor ve beşin ezoterik anlamını anlatanlar mutlaka
çıkacaktır. Hep beraber 66. neslin kutsanmış ilk temsilcisinin birinci yaş
gününü kutladılar. Bebeğin gıyabında bir pasta falan keser diye bekledim ama
sadece elini öptüler. Bizim adetlere çok ters. Bebek iki- üç yaşına girince
harçlık da ister bunlar. Sahne sanırım bir anı veya başka bir şeydi. Orasını
anlayamadım bu yüzden o topa girmeyeceğim.
Ben demiştim, Ömer Baba'yı rahat yatırmayacaklar diye... Adam
hakkın rahmetine kavuştu ama sınavı hala bitmedi. Ne hayatmış yahu.
Amerikalılar bugüne kadar ezici güçlerini göstererek her işlerini halletme
yolunu seçmişti. Bir bakıyorduk ki her yerde onlar varmış. Her şey
kontrollerinin altındaymış. İngilizler çok daha sinsi oynayıp can evinden
vuruyor insanı. İhtiyarları korumak için internet filtresi kapatılınca
İngilizlere gün doğdu. Adamlar yine düzenlerini kurdular.
Şimdi Şedid’in eli de rahatladı ama planı da değişti. Yeni
hedef Türkmenler. Sagir uyardı ama İngiliz’in lafının üstüne laf söylenmiyor.
Yeni hedefe Türkmenleri koyması günümüz için tamamen bir Kobani mesajıydı. Şedid
yani Işid daha önceleri de Türkmenleri hedef aldı hatta kestikleri kafalarla
top oynadılar. Kurtlar Vadisi Pusu aklı bugün Türkmen konusuna değinerek “bugün
Kobani’ye yapılanlara dur demezsek yarın Türkmenlere de saldıracak bu adamlar” diyor.
Mesajı aldık yorumu herkese bıraktık.
İki elimle tutuyorum çünkü silahımı çok seviyorum.
Kümese Tilki dadanmış bir kere..
Tilki, Baltazar ve Pittbull’la girdi kafese. Sorulan şeylere Baltazar öyle çabuk cevap verdi ki bir an çocukluğunu da anlatacak sandım. Racon icabı birazcık direnseydin bari. Hiç yakışmadı diyeceğim ama
kime ne yakıştırmaya çalışıyoruz işte... Hemen orada yeni bir konsey kuruldu.
Baltazar, Pittbull ve Tilki artık aynı safta. İlk düşmanları da Pusat. Zira
daha kafesten çıkmadan Pusat’ın baskın haberi geldi bile. Güzel baskındı hakkını
verelim. Sonundaki çakmak hareketi de şıktı. Şimdi Tilki düşünsün! Ama n'olur
çok düşünmesin!
Akif, Şedid’e de bir güzel sızdı. Halife'ye karşı sadakat
yeminini de edip, eteğini öptü. İşte bu yüzden Akif, Polat’dan daha iyi bir
operasyon adamı. Polat ölse o eteği öpmezdi. Mafya içinde yükselirken de
öpmedi, sonrasında da... Akif onun gibi değil. Hedef odaklı ve bu özelliğinden
dolayı daha faydalı. Tabii bir de rahat bıraksalar... İlk bölümde güzel kızın
çantasını çalarken Akif’in yakaladığı çocuk da Siyah Sancak’danmış.
İletişimsizlik en büyük felaket. Akif’i kıza sorarken paket oldu ve Akif’in
kimliğini ortaya çıkardı. Bir rahat bıraksalar şu adamı Şedid’den sonra Boko
Haram’ı da indirip gelecek de, bırakmıyorlar işte... Artık Şedid ve Sagir
biliyor Akif’in gerçek kimliğini. Eyvah eyvah...
Nasıl terörist diyorsunuz şu adama?! Klavyelerine koca bir bardak kola dökülsün e mi!
Tüm bunlar olurken İngilizler de boş durmuyor tabii... Ömer Baba'nın video kasetinden sonra ardı ardına Polat’ın uluslararası bir terörist
olduğunu iddia eden pek çok kayıt servis ettiler dünyaya. Adamın bir iCloud’unu
hacklemedikleri kaldı. Bir insanın bu kadar da üzerine gidilmez.
Burada ilk bölümden beri ilgimi çeken bir şeye tekrar
değindiler. Yıllardır siyaset programlarında Suudi Arabistan’ın Amerikan
yörüngesinde olduğunu, Ortadoğu’da çıkarlarımızın çatıştığını ve düşman
demeyelim ama pek uyuşmadığımızı dinlerdim. Kurtlar Vadisi Aklı burada da ben
ve benim gibi düşünenlere “Suudiler dosttur” dedi. Suudi istihbaratı bize
çalışıyor maşallah. Orada Kral'dan habersiz kuş uçmayacağına göre “yönetimi de
bize dosttur” demiş oldular.
Taçsız Kral Pele,
Gönülsüz Baron Fehmi
Açıkçası diziden bir şey isteyecek olsam “daha çok Fehmi
sahnesi” isterdim. Büyük üstat Algis, Karahanlı’dan sonra ikinci baronu atadı.
Fehmi net olarak baron falan olmak istemiyor ama üstü kapalı olarak Kenan’ın
hayatıyla tehdit edildi. Bu baronlarda illaki bir evlat acısı var. Baronluğun
fıtratı gibi bir şey olmuş artık. Algis’le konuştukları “Yeni Dünya Savaşı”
terimini açıkçası biraz abartılı buldum. Zira İkinci Dünya Savaşı da
başlangıçta Avrupa Savaşı olarak biliniyordu ama sonu malum... Bu devirde öyle
bir savaş çıkartıp, savaşın sınırlarını kontrol edebileceğini düşünmek büyük
aptallık olur. Algis her şeyi biraz abartan bir bey sanırım. Üç duy, ikisini
dinle, birine inan.
Fehmi, Türkiye’nin en büyük konseyini kurmak zorunda. Bunun
için seçmelere de başladı. Her devrin adamı Hakkı, ilk olarak Mete Bey’le
görüştü ama Mete yine taraf değiştirmiş. Annesi ona İhtiyarlara çalışmasını
söylemişti o gitmiş bu sefer de İngilizlerin kucağına oturmuş. Ajancılık bile
oynamaya kalkmadı ve teklifi reddetti. Yine de ben bundan sonra ona seksek Mete
diyeceğim. Bir yere de sadakatin olsun yahu. İhanet etmediğin kapı kalmadığı
için memlekete ihanet ettin diye kin de güdemiyorum artık adama. Herkes Mete’den
dertli... Konsey için düşünülen ikinci adam Cahit’di ki ne
konuştuklarını çözemedik ama anlaştıkları belli.
Zaten biz ne çektiysek bi senden bi de... neyse.
Döndürmeyin Shevchenko’yu!..
Pusat baskını yapmış, raconu kesmiş ondan daha keyiflisi var
mı dünyada? Bir de Dan Bilzerian var işte ama onun alanı tamamen farklı.
Neyse... Yeni konseyi toplamak için önce
Rascoln’e gitti. Meğer bizim Rascoln hakkaten de ağır şizofrenmiş. Onu da alıp
kapalı bir benzinlikte Zülfikar ve Settar ağayla buluştular. Dörtlünün arasında
geçen diyaloglar gerçekten güldürdü ki kolay kolay gülmem. Birazdan bu mutlu
masada kelekebekler de uçuşur diye bekledim ama kurşunlar uçuştu.
Tilki planı kurmuş. Pittbull ve çetesini benzinliğe baskına
yolladı. Öncesinde Pittbull adamlarına silah dağıtırken gözüme daha çok Kaptan Mağara Adamı gibi geldi. Her yerden silah çıkıyor. Bu sırada yanındaki kızdan
(misket’miş adı) zılgıtı da yedi de koca Pittbull gık diyemedi. Misket’in etkisiz
kalmayacağını bilmek mutlu ediyor beni.
Baskın alanına herkes kasklı, Pittbull ise kasksız geldi. Önü sonu iki teker be Pittbull... Bir kayar, gül cemaline yazık olur. Takıldığım
bir başka şey de kaskların çoğunun yüz koruması olmamasıydı. Yahu ağzınıza
sinek, böcek de mi kaçmıyor? Pittbull için demiyorum bunu. Diğerleri için
diyorum. Onun kaçsın zaten.
Baskın bir motorsiklet çetesine göre zayıf geçti. Sadece korumaları
vurup kaçtılar. Kaçarlarken Misket’in motorsikletten düşmesi ve onu geçen
bölümde arıza çıkaran çocuğun alması Pittbull’un sonudur. O ikisi bir olur Pittbull’u
indirir. Demedi demeyin.
Ya sana bir şey olsaydı :((
Kaçan kovalanır...
Onlar kaçar da bizimkiler kovalamaz mı? Şizofren Rascoln ve
Pusat düştüler peşlerine. Meğer asıl plan da buymuş. Çete iki kola ayrılıp
Pusatları ikilemde bırakınca keklik gibi Tilki’nin menzilinde kala kaldılar.
Futbolda da bu böyledir. İkilemde kaldığın an golü yersin. Golü yiyen Rascoln
oldu zira “iki rus bu memlekete fazla”ymış... Adam tam ilginçleşmişti ki
diziden çıktı. Üzülmedim diyemem. Türk futbolunda Shevchenko’yu
döndürmeyeceksin, Kurtlar Vadisi Pusu’da Tilki Andrei’yi düşündürmeyeceksin.
Sonu hep felaket oluyor.
Sonunda Polat için tutuklama emri de çıktı. Memlekette
bir de “bu emri kim uygulayacak” derdi var. İngilizler bunu da bildikleri için
İnterpol adı altında Polat’ı almaya emniyet ulağıyla birlikte kendi ekiplerini
yolladılar. Küstahlığa bakar mısın! Polat için kaçak günler başlıyor. Arabadan indikten
sonra öyle bir yürüdü ki bi "hey yavrum hey" çektim ama soluğu
babasının mezarı başında aldı. Biraz hayal kırıklığı olmadı değil. Yine de anlayışlı
olmak lazım. Babası onun güvenli limanıydı, yol göstereniydi. Yokluğuna alışmak
çok zor.
Cahit de mezar yerine geldi. Su sesi eşliğinde bir şeyler
konuştular. Ülkemizin hızla çöl olma yolunda ilerlediği günümüzde tasvip
etmediğim bir davranış oldu bu. Bari birini aç. Üçünü birden açmış. Cahit ile ne
konuştular, Cahit’den ne aldı artık gelecek bölüm çıkacak.
Evde de Savcı Leyla karşıladı ekipleri. Güçlü savcı yine iş
başındaydı. Polis aramalarını çevremden duymuşumdur. Arama için gelmiş Polis’e
ayakkabı çıkarttırmak kolay iş değilken Leyla İnterpol’e de ayakkabı
çıkarttırdı. Ben de ekran başında ona şapka çıkarttım. İnterpol, Safiye’yi de
sordu ve bir telefon aldıktan sonra cevabı beklemeden gittiler. Safiye haberi
hızlıca Cahit’e de ulaştı. Şimdi pişti zamanı.
Yalnız krallarla muhatap olur...
Ağzına ağzına vurdu..
Kız güzel bir gece geçirmek istedi ama ne mümkün? Cahit
önceden Elif’den aldığı bilgiyle Safiye’yi İnterpol’den önce buldu. Safiye ile
Cahit buluşması görülmeye değerdi. Safiye elegan kadın ve hala diziye göre
oldukça saf. Cahit’in “kalk gidiyoruz” laflarını kıskançlığa bağlayacak kadar
da aşık.
Prens Henry de doğal olarak masasından zorla kaldırılmaya
kalkılan kadını korumaya çalıştı. Aslında Henry’nin yaptığı oldukça medeni ve
hem asil hem ahlaklı bir hareket. Yine de o noktadan sonra dayağı yemesi
kaçınılmazdı. “Sen kimsin” diye sorup sorup cevabı beklemeden ağzını burnunu
dağıttı. O karizma artık zor toparlanır. Sonunda “ben Prens Henry’im” deyince “sen
git kralın gelsin” cevabı eminim pek çok seyircinin yağlarını eritti.
İnterpol dayak faslının sonuna yetişebildi ancak. Cahit
zaten sinirli üstüne bir de İnterpol görevlisi Safiye’nin kolundan tutunca o da
kafayı ağzının üstüne yedi. Doğruya doğru o haketti. “Cahit’i de alın” emriyle
hareket eden Türk polisine karşı ne kadar sinirli olsa da kendini tutmayı
başardı ve direnmedi. Zira aldıkları terbiye bu yönde. Polise karşı gelinmez!
Üşümenin sebebi soğuk değil. biliyoruz...
Çok arayacaksın ama onun gibisini bulamayacaksın
Polat güvenli limanını kaybetmişti ama babası karanlıklarda
kalmaması için ona Süha yıldızını vermişti. O da Süha’nın peşine düştü. Timur’dan
adamın öldüğünü öğrendi ama söylenen adrese bir de o gitti. Altındaki araba
aranan bir adam için fazla dikkat çekiciydi ama olsun. Polat Alemdar 1.1 motor
arabayla gezecek değil ya... Cenazede de gördüğümüz, babasını yıkayan adam
Polat yukarı doğru bakınca ışığı yaktı ve ışığın gösterdiği yolu işaret etti. Teşkilata
ve haberleşmeye bak! Süha umarım ölmemiştir ve ışığın sonundadır.
Gelecek haftayı iple çekiyorum. Verilen aranın ardından
özlemiş olmalıyım ki oldukça uzun bir dizi-yorum oldu. Sabırla okuyanlara bin
teşekkür. Var olsunlar...