Şebnem Gürsoy
karakterini neden bu kadar çok sevdiğimin bir kanıtı olan
bölümü izledik dün akşam. Kendimi ekranda izlesem bu kadar
olurdu herhalde. Her hareketinin ve kararının altına imzamı
atarım deyip, neden Şebnem Selim'e aşık olduğunu itiraf etmedi
içerikli yorumuma başlıyorum. Şimdiden uyarayım, yorum ağır
Selim eleştirisi içerir. Hazırsak başlayalım
o zaman.
O mektubu yesen de,yaksan da okudu artık.Yapılacak bir şey yok.
Geçen hafta ki
yorumumda Selim'in o mektubu okumayacağını söylemiştim ama beni
yanılttı senarist grubu, buradan onlara bir teşekkürü borç
bilirim. Ama gerisi hiçte benim istediğim gibi gitmedi. Selim,
resmen eski 'odunların prensi' lâkabına geri döndü, hemde
eskisinden de beter bir halde. Gelin hep beraber bu bölüm Selim
neleri yanlış yapmış hep birlikte maddeler halinde inceleyelim.
İnceleyelim ki, bu hatalara düşmeyelim değil mi?
Size hiç yakıştıramadım gençler, hiç. Hele sen Özgür?
1-Mektubu
arkadaşlarına okutması.
Sana yazılan 'özel'
bir mektubu arkadaşlarına okutmak ne demek? Hemde aşk mektubu.
Ertesi gün Özgür ve Can'ın Şebnem'le dalga geçmesi hiç hoş
değildi. Ben olsam, sadece bunun için bile itiraf etmezdim
sevdiğimi. 2 bölüm önce sana güven çok önemlidir diyen kıza
böyle hareketler yapmak, gerçekten bravo. Hatta Şebnem'in dediği
gibi; tebriklerden bir demet.

Kız haklı, dağılalım.
2-Kıskandırmaya
çalışmak.
Bu harekete halk
arasında biz 'tüy dikmek' diyoruz. Hülya konusunda Şebnem'in ne
kadar hassas olduğunu bildiği halde koluna kız takıp getirmenin
başka açıklaması olamaz bence. Ne olacak kıskanınca? Ay Selim
ben sana çok aşığım mı diyecek? Cidden bu muydu beklenen?
Gerçekten ilginç bir durumdu. Bu hareket ancak sevdiğiniz kızı
sizden uzaklaştırır, aman dikkat beyler.
Neyse ki Şebnem bu
numarayı yemedi de, Selim ve çetesinin düşen yüzlerini görmek
bana büyük keyif verdi. Gamze akıllı kız yemek sonrası Selim'e
bu nasıl aşk diye sordu ama bizimkinin jeton baya bir köşeli
olduğundan anlayamadı. Hiç acımıyorum kendisine, resmen hak etti
başına gelecekleri, ki Şebnem daha hiçbir şey yapmadı ona.
Şebnem'in bakışlar her şeyi anlatıyor zaten..
3-Yalan söylemek.
Kıskandırmaya
çalışmak da bir nevi yalan sayılır ama gideceğini söyleyip
kızı kandırmaya çalışmak yalan kategorisine daha çok
girdiğinden bunu buraya ekledim. Avrupa turuna, oradan da dünya
turuna çıkacağını söyleyip sevdiği kızın kollarına
atılmasını beklemek Şebnem'in de dediği gibi ilkokul bir
seviyesinde bir plândı kabul edelim. Selim'i böyle Tarık Akan'a
falan benzetiyorum ben, boy da uzun maşallah ama eski Türk
filmlerinde değiliz artık canım ya, 2000'leri geçeli çok oldu
biz. Yok öyle havaalanına son dakika da yetişmeler falan. -Bu
eskimeyen bir klişedir, her daim iş görür yazmadan edemedim.-
İşte bu yüzdendir ki, Şebnem'in son sahnede ona istediğini
vermeyeceğine %99 eminim. O %1'lik pay gerçekleşirse çok
şaşırırım.

İnş. cnm yhaa..
4-Şebnem'den itiraf
beklemek.
Bunun neresi kötü
demeyin şimdi hiç. Bana aşkını itiraf edecek, dizlerinin önüne
çökecek, sürüm sürüm sürünecek falan gibi sözler duydum ben.
Af buyurun ama buradan Selim'e 'hop yavaş ol, biraz ağırdan gel'
demek istiyorum. Öncelikle senin ağzından ''Seni Seviyorum
Şebnem'' ya da '' Senden Hoşlanıyorum'' gibi bir kelime duyduk mu?
Duymadık. O zaman neden ilk itirafı Şebnem yapıyor? Aşkın kızı
erkeği olmaz demeyin hiç, bal gibi de oluyor. Selim'de en az Şebnem
kadar dengesiz bir karakter, daha düne kadar Hülya ile gezen
kendisi değilmiş gibi şimdi ilân-ı aşk beklemek çok saçmaydı.
Hele de bunu türlü oyunlarla yaptırmaya çalışmak..
Yukarıda da dediğim
gibi aralarındaki 'güven' ilişkisi oluşmadan Şebnem'den bir şey
duyacağını hiç sanmıyorum ben.
Peki, Selim ne
yapmalıydı kitapkurdu derseniz, cevap çok basit. Mektubu okuyup
sadece mutlu olmalıydı. İtiraf etmediği hislerinin bir karşılığı
olduğunu öğrenip, Şebnem'le bir ilişkiye nasıl başlarım diye
düşünmeliydi. Yapmaya çalıştığı bu değil miydi peki? Evet,
buydu ama çok yanlış bir yol seçti kendine. Küçük sürprizler
hazırlayıp Şebnem'le baş başa biraz vakit geçirip adı
konulmayan ilişkilerine bir isim koyma yoluna seçseydi iş buralara
kadar gelmezdi hiç.
Seni dört hayırla
uğurluyoruz Selim'ciğim, başka sefere inşallah. Bizimla değilsin.
Şebnem'in iç sesi kalp ben..
Neyse hiçbir şey
için geç değildir deyip biraz da Şebnem'e geçmek istiyorum.
Çuvaldızın büyüğünü Selim'e batırdığımıza göre, iğneyi
esas kızımıza batırmazsak olmaz. Adil bir ortamdayız çünkü
eşit olalım karakterlere. Şebnem'in hiç mi suçu yoktu bu bölüm?
Vardı elbet. Bu kadar inat olmasını ben de beklemiyordum hiç.
Gurur iyidir, güzeldir ama fazlası zarardır dikkat etmek lazım.
Gerçi Şebnem Selim'in onca davranışı ve Hülya faktörüne
rağmen az koşmadı peşinden, o yüzden vakti geldiğinde aşkına
sahip çıkacağına inanıyorum ben. Önce aşık olduğunu kabul
edebilirse tabii.
Şebnem, aşık
olmaktan korkuyor bu çok bariz. Kızlara, hatta teyzesine bile
anlatmadığına göre bu konunun altından bir şey çıkacağına
inanıyorum ben. Belki eski bir aşk acısı, platonik durumlar falan
beklemedeyim.
Unutmadan şu
kıskandırma numarası için Şebnem'e acilinden Kerem Bürsin
baklavası tadında bir erkek rica ediyorum. Selim'e çok bonkör
davranıldı bu konuda, sadece Arda'yla olacak işler değil bunlar.
Bakalım kıskanınca itiraf edebiliyor mu hislerini Selim. Deneyip
görelim.
Bölümün büyük
bir kısmını Selim ve Şebnem çifti kapladığından diğer
karakterlerin yorumlarına pek yer ayıramadım maalesef. Ama kısa
kısa değinmezsem de olmaz.
Can > Süperman
Şunu da şuraya bırakayım. Tü tü maşallah çok tatlılar..
Öncelikle Can'ın
sonunda Kâinatın babasına kendini affettirmesine çok sevindim.
Kâzım Amca'nın Can hakkındaki fikirleri beni çok üzüyordu
çünkü. Melek gibi çocuğa demedik laf bırakmadı her gördüğü
yerde. Neyse ki Can yine Can'lığını kavuşturdu da işler tatlıya
bağlandı. Her yerden bağlantısı olan Can'ın yardımıyla işi
kapan Kâzım Amca yelkenleri suya indirdi. Kâinat babaya çekmiş
ama onu anladım ben. İyiliği yaptın mı tamam Gencer ailesine.
Tek sorum var ama bu
kadar bağlantısı ve tanıdığı olan Can neden hala işsiz
dolaşıyor? Cafe tamam var ama bir cafe kaç kişiyi idare edebilir
ki? Maşallah kurbanda danaya girer gibi hepsi ortak oldular.
Bir maşallah da buraya gelsin.
Gelelim Özgür'e, o
da yalandan başı belada olan karakterlerimizdendi bu bölüm. Bu
konudan dili fazlaca yanmış biri olarak Ada'nın eski kız arkadaşı
olduğunu saklamasının affedilir yanı yoktu. Her ne kadar
güvenmedi diye Âlmillâ'ya kızdıysam da, biraz düşününce hak
verdim. Bana bugüne kadar yalan söylemiş biri neden şimdi
söylemesin ki algısı oluştu çünkü. O yüzden Ada'nın
dediklerine bu kadar çabuk inandı. Neyse ki ayrılıkları uzun
sürmedi Önder sayesinde. Tez elden Güneş-Önder karşılaşmasını
bekliyorum ben. Ne oldu o konu, unutulmadı inşallah.
İlk defa bu kadar
uzun yorum yazdığım ve izlerken çok eğlendiğim bir bölümü
geride bıraktık. Rahatsız olduğum ailelerinde ince bir ayardan
geçirilip, dizinin tarzına uygun hale getirilmesine ne kadar memnun
olduğumu anlatmaya kelimeler yetmez. İyiden iyiye romantik komediye
dönen tarzıyla ekranlara renk katan Kaçak Gelinler dizisinin uzun
süre devam etmesi dileğiyle yorumumu sonlandırıyorum.
Emeği geçen
herkesin emeğine sağlık. Haftaya görüşmek üzere.
Kitapkurdu