Carrie Mathison yazdı: Üç günde nasıl güven kazanılır ?
Önceki bölüm uygunsuz hallerde bıraktığımız Carrie ve Aayan’ı sabah yatak muhabbetinde bulduk. Zavallı Aayan şaşkınlık ve utanç karışımı bir hal içindeydi. Aayan bu mahcup tripleri ile iyiden iyiye benim sevgimi kazanmaya başladı. Ama Aayan’a alışıp, onu sevdikçe Carrie’ye daha da öfkeleniyorum. Gene de Aayan’a ne kadar ısınırsam ısınıyım, benim için bu bölümün yıldızı, verdiği ayarlar ile Quinn oldu.
Hımm ajanlık mı alırım bi dal daha

Bu bölüm üçüncü kez Saul’u yolcu etmeye hazırlanırken; ‘Allah’ın hakkı üçtür’ lafını aklıma getirdim, - malumunuz dizi İslam ülkesinde- ve yoksa bu defa Saul gerçekten gidiyor mu diye endişelendim. Ama Saul’un uzun uzadıya gösterilen havaalanı sahnelerinden sonra bir haltlar olup, bu topraklardan pek uzaklaşamayacağı belli oldu. Zaten Saul da, Ferhat Gazi’yi havaalanında görünce hayli heyecanlandı, uyuşuk uyuşuk uçağa binip gitmek ona yakışmazdı neticede. Ajanlık içgüdüsüyle Ferhat’ı takibe aldı ama dediğimiz gibi Saul’un emeklilik zamanı geldi, böyle aksiyonlu işler onun boyunu aşmaya başlıyor artık. Bu yüzden Saul tufaya düşürüldüğünü sezinlemeden şırıngayı boynunda buldu, sonra da gözlerini bir arabanın bagajında açtı.

Kadın gibi kadın Martha Boyd

Boyd ailesinde ise bambaşka olaylar dönüyordu. Geçen bölüm anladığımız üzere Martha’nın kocası Dennis’den hepten sıktı sıyrılmıştı ama bu bölüm öğrendik ki kocasına güveni de yerle yeksandı. Bu yüzden bombalamadan önce elçilikte görev yapan Quinn’i kocasının peşine takmıştı. Koskoca Büyükelçi kadının ezik kocasının çevirdiği çirkin işlerden işkillenmemesi zaten saçma olurdu. Martha zekâsı ile de gözüme iyice girdi. Quinn, Carrie takımındaki işlerine yoğunlaştığından Martha’nın hafiyelik işini yapacak konumda değildi ama ne olduğunu hala anlayamadığımız John bu işe talip oldu ve sarhoş olduğu bardan Dennis’i toparlamaya gitti.

Nasıl bir belaya bulaştım bakışı

Dennis ve John; dizinin en güvenilmez iki karakteri olarak barda sohbet ettiler, ortak dostları rahmetli Sandy’den söz açtılar. Dennis’in John’a güvenmek istemesi, güvenilmez adamların güven konusundaki saflığı olarak yorumlanabilir. Çünkü John kesinlikle güvenilmez bir adam, ne hissettiği ne düşündüğü hiç belli değil. Eğer ters köşe olmayacaksak Pakistan istihbaratı ile bir bağlantısı olduğundan emin gibiyiz hatta. Tam bu esnada, bu garip ikiliyi; adının Tasneem olduğunu bildiğimiz, Pakistan istihbaratından olduğunu ise bu bölüm öğrendiğimiz kadın bastı. John ile hoş beş ettikten sonra Tasneem köşesine giderken Dennis’in içindeki korku doldu taştı. Dennis alkolden değil de korkudan sarhoştu zaten. Ama yine de evine tek başına gidemedi. John Dennis’i sağ salim Martha’ya teslim ettikten sonra Martha, John gibi gereksiz bir insana kocasına karşı hislerini paylaştı. Aslında uzun süren evliliklerin genel dramı elçi falan dinlemeyip seni de vurabiliyor be Martha’cım. Kadıncağız kocasının bu ezik, yalancı hallerinden tiksinmişti ama Dennis’in eski pırıltılı ve karizmatik günlerinin hatırına ona hala katlanıyordu. 

Ajan olma yolundaki Fara

Quinn ve Fara da bir başka köşede ekip olmuş Haqqani’nin yolunu gözlemekteydiler. Bu esnada Quinn’in 'iyi bir ajan olmak' başlığı altında yaptığı Carrie tespiti gözlerimi yaşarttı. Quinn Fara’ya, ‘yalan, manipülasyon, insanların güvenlerini kullanmak gibi işler ajanlığın en önemli silahlarıdır’ dersini verdi. İşte tam da bu yüzden, Carrie işinde ustaydı ama Quinn bu işi bırakmak istiyordu. Bakalım taze ajan Fara iyi kalbi ile bu işleri nasıl başaracaktı. Ama bu hafta Quinn ile beraber çalışırken bu ikisinin hayata karşı hassasiyetlerini, duruşlarını yakıştırdım. Her hafta bu köşeyi Esra Erol’a çevirdiğim için özür dilerim ama ne yapayım, dizide çift eksiği var.


Bana kalbini açtın, ben de sana sırrımı.

Carrie 3 günün daha ilk yarısından Aayan’ı ‘zina yaptım çok pişmanım’ ruh halinden çıkarmıştı. Hele ki Carrie’nin çocuğum var itirafı ve ardından Brody’nin ölümünden kendini sorumlu tuttuğunu paylaşması Aayan’ın güvenini kazanmasında çok etkili oldu. Carrie bunu yine çok profesyonelce yaptı. “İnsanları sinirlendiriyorum” diye konuyu açtı ardından hamuru gerçek duygular olan yalan bir hikâye uydurdu. Böylece yalanın ekşiliğini sahici duygular ile bastırdı. Artık Carrie, Aayan için günah işlediği kadın değil, ona içini döken kadın haline geldi. Kurduğu bu güçlü güven bağı sayesinde Carrie duymak istediği itirafı duydu Aayan’ın ağzından; Amcası Haqqani yaşıyordu yani bombalamada ölmemişti.


Ya çok ayıp ama ben hala gülüyorum buna.

Carrie; yazacağı, ‘Üç günde karşısındakinde sarsılmaz bir güven oluşturmak’ isimli kitabının deney kısmına bütünüyle yoğunlaşmak için telefonunu kapatmıştı. Bu nedenle ne Saul ne de Quinn - Fara cephelerinde olup bitenlerden haberdar olabildi. Hâlbuki zavallı Saul paketlenmiş Taliban dağlarına kaçırılıyor, Fara ve Quinn ise Saul’un bagajında olduğunu bilmedikleri bir arabayı takip ediyordu. Eğer Carrie telefonunu açsa, o arabanın peşine insansız uçaklar verilecek ve hem Saul kurtarılacak hem de onları Haqqani’ye götürecek adamı yakalayacaklardı.


Ohhh içimin yağları eridi.

Kaybettikleri şansın öneminden ötürü, Quinn’in Carrie’ye öfkesi büyük oldu. Ama Quinn’in Carrie’ye verdiği ‘senin sınırın yok mu’ ayarı paha biçilemezdi. Quinn önceleri gizemli kişiliği nedeniyle kafamda bir soru işaretiydi. Ama bu sezon ile hayat duruşuna hasta olduğum birioldu. Bu nedenle bu köşeden Quinn’ciğime seslenmek istiyorum: “Quinn, şu kaliteli duruşun ile sen tüm kadınları hak ediyorsun. Biliyorum gönlün Carrie’de ama o seni üzer. Mesela ben sana Fara’yı çok yakıştırdım, bilesin.”


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER