Bölümün başında, ortasında ve sonunda Ayaz’ın ince ve
kalın fırça darbeleri ile mütemadiyen azarlanmasını izledik, içim acıdı. Adam
seviyor işte arkadaşlar. Sevdiğine yardımcı olmak istiyor. Tamam, yaptığı hiç hoş
değildi, bazen berbat fikirlerimiz olabilir ama o kadar ağır lafı da hak etmedi
bence. Bir defa yaptığını kötülük olarak değil, düşüncesizlik olarak tanımlamak
daha doğru bana göre. Hem nereden bilsin işyeri sahibinin konuyu bir dakikalık
telefon görüşmesinde en olmayacak şekilde özetleyeceğini ve tam da o anda Öykü’nün
duyacağını, böylesi ancak filmlerde olur, değil mi! Ayrıca Derin’i kıskanmaktan
öte, hareketlerinden rahatsız oluyor, e olunmayacak gibi de değil hani. Diyeceğim
o ki, Önem’den sonra Ayaz’ı da harcadılar Rıza Baba. Hâlbuki huzur Ayaz’da!
Yazıya nasıl başladığımdan da anlayacağınız gibi, sanırım
ben bu bölüm biraz fazla karşıt fikirli ve eleştirel yaklaşacağım bölüme. Başlıyorum.
Kiraz Mevsimi'nin "iyi"leri, Öykülerin evinin kurtulmasını Meral’in verdiği
kahvaltı ile kutladılar. Sofranın üçte ikisine sıkışarak omuz omuza kahvaltı
etmeye çalışmalarını izledik. O sahne sadece öyle mi çekilebilirdi teknik
olarak, inanın merak ediyorum. Üstelik bu ikinci. Daha önce de, Sibel ve İlker’in
mekânındaki bir yemekte, yine herkesin görüntüsünü karşıdan alabilmek için bu
yolla yansıtmışlardı sofrayı bize. Ben bu işin uzmanı değilim, akıl veremem ama
bir izleyici olarak iki görüntüyü de görsel olarak rahatsız edici buldum.
Hşşt,
hoop, çek o pis ellerini kızın üzerinden dostum!
Öykü iş bulma konusunda sabırsız. Sürekli,
yaşananlardan sonra kimsenin sektörde kendine artık iş vermeyeceğini
tekrarlıyor ama iş aramayı denediğini de görmedik. Üstelik sanki tek çare
Derinmiş gibi onu aradı ve Öykü Derin’le buluşmaya ormana gitti. Daha birinci
dakikadan yılanı duyunca da boynuna atladı.
“Doğa ve aşk çocuğu bir sanatçı” olan Derin’in ben
daha çok delici bakışları ile ilgileniyorum, bakalım altından neler çıkacak.
Gerçi, iş hayatının klasik kurallarına aykırı yaklaşımını duyunca içimde minicik,
küçücük bir sempati oluşmadı değil, ama hemen vazgeçtim.
Düz yolda yürüyemeyen sakar Öykü, ormanda daha üçüncü
adımda ayağını burktu tabi ve elbette ikinci defa Derin’in kollarındaydı. Tam
da bu arada Ayaz gelmesin mi? Elbirliği ile Öykü’nün ayağını hastanelik ettiler. Bana kalsa Derin’e teslim ederdim ayağımı, daha bir emindi ne
yaptığından sanki. Üstelik işin sonunda kelle paça çorbası olacağını bilsem
Ayaz’a zaten asla elletmezdim.
Şair, pardon, senaristler burada
ne anlatmak istemiştir?
Bu orman sahnelerinde anlamadığım, Derin’in derin
konuşmaları esnasındaki Öykü’nün derin bakışlarıydı, üstelik 360 derece dönen
kamera eşliğinde. Adam haydi Öykü’ye bir şeklide hayran, Öykü’nün iki cümle lafa
o hayran bakışlarına ne demeli. Hem de dakikalarca. Gerçekten anlam veremedim, anlayan
lütfen bana da anlatsın!
Öykü hastaneden çıkınca Ayaz’ın evinde dinlendi, huzur
buldu. Boşuna “Huzur Ayaz’da” demiyorum yani. Ayağı burkulduğunda sevgilisi
tarafından koynunda uyutulup, öperek tedavi edilen kaç kadın var bu dünyada? Üstelik
gündüz ormana geldiği için özür bile diledi ki, aslında ormana gitmekle çok iyi
yaptı kanımca.
Biz sana katılıyoruz Ayaz, bu adamda bizim de içimize
sinmeyen bir şeyler var. Hem sen Derin'in geçen haftaki “sayko” bakışlarını
görmedin. Bir de bu yukarıdaki bakışlar var. Doğru yoldasın Ayaz, ben
arkandayım. Bir de senin şu dublajına bir çözüm bulsalar, 16 bölüm oldu, poff.
Burcu bu hafta bir başka güzeldi yalnız, atlamayalım lütfen.
Bu hafta bir de, ne zamandır gül gibi geçinip giden
çiftimiz Burcu ve Emre, Şeyma yüzünden kavga ettiler. Hemcinslerime çok mu
yükleniyorlar acaba dedirtti sahneler. Haftalardır Emre’nin ağzının içine bakan Burcu, bu defa esti gürledi. Şimdiye kadar sadece Şeyma’ya gösterdiği
sinirli yüzünü bu defa Emre’ye gösterdi. Üstelik son derece de saçmaydı gerekçesi.
Hâlbuki Emre’yi tanımış olmasını beklerdik değil mi?
Aman diyim Emre, sakın ola gidip de özür dileme, Burcu
anlasın hatasını diye düşünürken Emre gitti en akıl danışılmayacak çifte akıl
danıştı. Sibel ve İlker, Burcu’ya bir sürpriz yapmasını akıl verdiler vere
vere. Tam da Burcu hatasını anladı derken Emre’ye gelen telefon yine bozdu
dengeleri. Şeyma’nın neden Emre’yi aradığını az çok tahmin ediyoruz, peki ya
Burcu’nun zoru ne? Telefonunu mu kapatsın adam? Aramayı nasıl engellesin?
Telefon geldi diye masadan bir havalarda kalkıp giden Burcu’nun hareketine de bir
anlam veremedim. Sadece çatışma olsun diye mi yazılıyor bu anlamsız kavgalar
diye sorguladığım da doğrudur.

Sokakta kalan Şeyma hala Olcay’da kalıyor. Gözyaşları
eşliğinde dertleşme seanslarına devam. Olcay dizinin ilk bölümlerinde kendi
halinde bir asistanken, Öykü ve Şeyma’nın gelmesi ile hırsları ortaya dökülmüştü.
Şeyma’nın mevcut öfkesini kullanarak fitne sokmaktan çekinmedi, şimdi ne
olduysa imana geldi. Şeyma kötülük planları yaparken sırtını sıvazlayan adam,
iki bölümdür kendi yalnızlığından dem vurarak Şeyma’yı doğru yola sevk etmeye
çalışıyor. Alın size dönüşüp duran bir karakter daha.
Şeyma’nın ise gerçekten iyi olabileceğine inananlar
var mı aramızda? Günah çıkarma ve özür fasılları bittikten sonra sıkılmayacak
mı bu kız? Bir yüzük verdi diye gerçekten “Melek” mi olacak? O yüzüğü ve hatta Mete’yi
Öykü yüzünden kaybetmiş olmanın getireceklerini izleyeceğiz daha bana göre.
Senin kafan çok karışmış Mete, bence de biraz uyu dinlen.
Mete de hızlı çıktı. Şeyma’dan sokak ortasında ayrıldığı
gibi iki adım öteden Gizem’i aradı. Gizem şimdilik oldukça normal görünüyor. Anlattığı
hikâyede de kendini kurban gibi gösterdi ama her an her şey değişebilir. Hiç olmadı,
Mete Gizem’in normal hallerinden sıkılabilir. Malum, Şeyma kanına girdi bir
kere. Ayrıca Şeyma bu ilişkiyi böyle gidişatına bırakmaz, çomağını çoktan hazır
etmiştir. Gizem’le tanıştı bile, Allah kızın yardımcısı olsun.
Burcu’ya aşırı bir özgüven, farklı bir hırs geldi bu
bölüm. Şeyma’nın karşısına dikilip asarım keserim tehditleri savurdu ama unuttuğu
bir şey var. Şeyma her şeyini kaybetmiş durumda. Şeyma’nın karşısında
konuşurken dik durduğu gibi arkasından bakarken de aynı diklikle durabildi mi,
hayır! Daha çoook ekmek yemesi lazım Şeyma ile aşık atabilmek için, çok. Öyle
mesaj silmekle falan olmaz, ucuz ve ömrü kısa numaralar bunlar. Cin olmadan
adam mı çarpıyorsun diye sorarlar, yakındır.

Bülent ve Önem’in pamuk ipliğine bağlı ilişkileri de
koptu gitti sonunda. Başlarda son derece uyumlu görünüyorlardı hâlbuki. Bülent
son derece kararlı bir şekilde, ayaküstü ayrıldı Önem’den. “Sen iyi biriydin, sanırım
artık değilsin, ben artık seninle birlikte olamam ”dedi ve bitirdi. Birbirine değer vermiş,
aklı başında ve olgun iki kişinin ayrılığı için çok basit bir sahneydi. Ayrıca
Bülent’in soğukkanlılığı da bunu epeydir düşündüğünü kanıtladı. Bülent’in
Önem’i dinleyecek, anlamaya çalışmaya ayıracak daha fazla vakti yok, onu
anladık. Olay bitmiş.
Hep beraber ne kadar çabuk silip attılar Önem’i. Ben mi yanılıyorum,
yoksa gerçekten hiç kimse anlamaya çalışmıyor mu Önem’i? Ya da o kendini neden
anlatmaya çalışmıyor. Dizinin başında, işinde otoriter ama iyi kalpli ve
şefkatli bir karakter çizilmişti Önem’e. Geriye kıskanç ve bencil bir kadın
kaldı, yazık.
Ayrıca, bu konuşma esnasında öğrendik ki Önem de eşini
kaybetmiş. Akıllardaki bir soruya daha cevap bulundu, check!
Bir de Önem’in evi olarak seçilen mekana kafayı takmış
durumdayım. Mekanın dekorasyonu, renkleri Önem’e çizilen karaktere bence hiç uyumlu
değil. Saçı, makyajı ve giyimiyle modern bir çizgi çizen Önem’in ofisine de
bakınca, oturduğu evi geçici olarak kiralamış gibi görünüyor.
Bülent’in terk edişinden sonra zaten sinirleri
tepesinde olan Önem, Sibel’in zoruyla Öykü’yü aradı. Aslında bu şartlar altında
o telefonu etmesi bile Önem’in içinde bulunduğu durumda çok zor. Arkadaş
zoruyla yapılacak şey değil. Yanlış yaptığının o da farkında ve düzeltmek için
bu bir adımdı ama erken atılmış bir adımdı. Biz özür dilemesini beklerken, Önem
bir defa daha gururuna yenik düştü ve yüzlerce gözün gördüğü olayı yanlış anlamaya
bağlayıp kurtarmaya çalıştı kendini. Öykü’nün Ayaz ile olan kavgasından sonra
sinirli anına denk gelen bu telefon görüşmesi işleri daha da dönülmez bir
noktaya soktu.
Ve Öykü bir klasiği yaşatarak, koşa koşa Derin’e gidip
iş teklifinin hala geçerli olup olmadığını sordu. Gittiğin o kapıdan koşa koşa kaçtığın
günleri de görmeyiz umarım Öykü!
Bölümün ardından yayınlanan 17.bölüm fragmanının linkini aşağıda
bulabilirsiniz.
Bölüm sonundaki tansiyonun ardından bu fragman kalp ritmimizin
yeniden normale dönmesini sağladı çok şükür, ama bütün bu olanlardan sonra o noktaya nasıl geleceklerini
de merak ediyorum doğrusu?
Yoksa sakın hayal olmasın! Ne dersiniz?