Neden “Tabula Rasa” isminin münasip görüldüğünü çok da anlamadığım
yedinci bölümü de geride bıraktık.
Geçen hafta Tommy’nin mezarının başındayken Rie’ye
soramadığı soruyu bölümün başında Dion’a pat diye sormasını beklemiyordum.
Lakin kendisinin aksine, suçlamaları kesinlikle reddedip bir de “Paranoyaklaşma
ve benden özür dile.” diye üste çıkan Dion’a o kadar çabuk inanmam mümkün
olmadı.
Biraz da sen kıvran bakalım Dion efendi.
Tommy’nin kendinden utanmaları ve Dion’un mutfak ekibinin
bile “Çok şeetme ya olur öyle.” tesellileri sonrası iki kafadar daha önemli bir
sorunun üzerine gittiler. Thirio’nun ön açılışı fena gitmezken tüm
rezervasyonları iptal ettiren silahlı saldırı olayının izlerini nasıl
temizleyeceklerdi? Acil bir itibar kazanma planı yapmak zorundalardı. Bu
noktada karşımıza eski yoldaş, akıl hocası, yeni şef ve yemek blogger’ı olarak
tanıtılan David Beckham kılıklı bir herif çıktı: Dante DiPaolo. Mekanına gidip
el pençe divan duran Tommy ve özellikle Dion’u hakaretlere boğan Dante’nin de
Dion’dan kazık yediği anlaşılıyordu. Bu konuda onu anlamış olmamız cinsiyetçi ve hiç
mi hiç komik olmayan şakalarına tebessüm edebilmemizi sağlamadı maalesef. Hüsrana uğrayan ikili arkalarına baka baka dönerlerken, anladığımız kadarıyla çok
takipçisi olan blog’unda bahsetmesi için restoranlarına davet ettikleri Dante’nin,
her ne kadar bu daveti kati bir dille reddetmiş görünse de, bölümün ilerleyen
kısımlarında Thirio’ya uğrayacağını elbette biliyorduk.

Tarlalarım yandı.
Bence bölümün en güzel sahneleri de bu defa
stres altında olanın Dion, rahat olup da ona gaz verenin Tommy olduğu, restoran
kapanmadan 15 dakika evvel, hazır olan tüm yemekler çöpe döküldükten (Neden ki,
bozdolabında yer mi yokmuş?) hemen sonra teşrif eden Dante’ye yemek beğendirme
sahneleriydi. Artiz ve umursamaz bir şekilde sürekli telefonuyla uğraşan Dante’nin
objektif yargılamayla yazısı sayesinde olumlu reklam etkisi yapacağından
emindik sanırım. Dizi yine bizi şaşırtamadı. Ama yemekler, hele T şeklindeki
çöp pastası gerçekten çok başarılı görünüyordu. Jim Sturgess de bu sahnelerde
genele göre daha başarılı.
Bir bölümlüğüne de olsa Dion’la
rolleri değişmiş gibi görünen Tommy de nedense bir anda daha rahat ve eğlenceli
bir insan olmaya karar verdi. Sürekli ağlak suratlı ve şikayet eden bir David
Schwimmer görmekten de usanmıştık doğrusu, iyi oldu. Ama Pilar’la ilişkisine
tekrar şans verme isteği biraz havada kaldı. “Oh karım en iyi arkadaşımla
yatmamış, o zaman ben de artık gönül rahatlığıyla sevişebilirim.” mi, nedir?
Tabii Dante ve Tommy’nin kırk yıllık dost gibi ettikleri bol şaraplı yemek
sonrası muhabbetine kendisinden beklenmeyecek derecede tedirgin görünen Dion’un
dahil olmasıyla, bu sohbetten bir şey çıkacağını sezmiştik. Dion bu defa nasıl yırtacak acaba?
Gördüğün gibi buralar hep dutluk.
Mafyasal olaylar hiç mi
hiç ilgimi çekmediği için Patrick’in kendisine teslim ettiği uyuşturucuyu yine kendisine
olan borcu ödemek için sattığını itiraf eden Dion’un dişini çekmek yerine,
nedense iş teklif etmesiyle filan çok ilgilenmedim. “Acaba Dion daha tek bir müşterisi
olmayan Thirio'yu mu yoksa New York City'de açılması planlanan gelecek vadeden bu yeni mekanı mı
seçecek?” sorusu çok da heyecan uyandırmadı. Ben daha çok Patrick’in Dion’a
bakışlarına (Aşık filan olabilir mi?) ve koskoca New York’ta hâlâ o kadar boş
alan olmasına takıldım.
Bir dahaki sefere yatağında at kafası bulması olası.
Detektif Giordano ile
Patrick hastane filan dinlemeden dövüştüler, artık kişisel hale gelen savaşları
ileri bir seviyeye taşındı, Patrick yastığının altına diş bırakmak suretiyle Marisa’yı,
Giordano bu sefer Patrick’i yakalamak değil öldürmek için yardım istediği Dion’u
işin içine kattı filan, buralar da sıkıcı. TJ’in psikopat okul arkadaşı Andre’den
gece yarısı sapık gibi bir telefon alması ürkütücü, dedesinin kullanmayı
öğrettiği silahı Andre üzerinde denemesi olasılığı daha ürkütücü. Umarım dizi hiç
değilse bu konuda bizi şaşırtacak bir yol izler.