Biri bana sorsa “Arada kalmak mı, cehennemde yanmak
mı? daha zor?” diye. Cevabım 'arada kalmak' olurdu. Tercihim de cehennem de
yanmak. Şüphesiz cehennemde yanmak daha acısız olurdu. Halk arasında 'Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık' denir ya, işte o hesap. Hangi tarafı seçsen, diğer taraf eksik
kalır. Hangi adımı atsan bir tarafa kötü etki eder. Sen arada öyle kavrulur
durursun ve bu hiç bitmeyecekmiş gibi sen bir seçim yapana kadar devam eder.
Başka bir deyişle, sen bir tarafı seçip, bir taraftan vazgeçinceye kadar devam
eder ama kavrulman yaptığın seçimle bitmez. Bu sefer de yaptığın seçimin
sonuçları yüzünden yanar biter, kül olursun.
Kardeş dedin mi akan sular durur.
Dizi başladığından beri Elif’in arada kalmalarına
şahit olduk. Hatta ilk sezon bir taraf seçmesi ile sonuçlanmıştı. İkinci
sezonda kaç bölümdür bu seçiminin sonuçlarına katlanmasını seyrettik. Ancak birkaç
bölümdür diğer karakterlerin de arada kalma hallerini ve gözümüzün önünde kavrulmalarını izliyoruz. Geçen bölüm Metin ile ilgili
gerçekleri öğrenen Nilüfer, bu bölüm neredeyse düşüp bayılacak ya da
patlayacaktı. Hem öğrendikleri fazla geldi hem aşkı ile ailesi arasında kalmak
onu perişan etti. Nilüfer şimdi yaptığı seçimlerin ötelediği sonuçları
ile yüzleşiyor. İnsan seçimlerini kendi yapmak ister. Ancak
seçeneklerimiz bize ait olmayınca seçtiklerimiz ya içimize sinmez ya da
canımızı yakar. Nilüfer’in de şuanda içinde olduğu durum bu.
Keşke testlerde
olduğu gibi “e) hepsi” seçeneği gerçek hayatta da olsa ve işimizi kolaylaştırsa
ama yok. Nilüfer
önüne sunulan seçeneklerin yalan olduğunu öğrendi. Elif ile yüzleştikleri
sahneler çok gerçekçi idi. Nilüfer ve Elif sahnelerinde, kardeşimle kavga
ettiğim zamanlarda her zaman içimden bir dene patlatmak geçse de nasıl
kıyamadığım ve akşam korktuğunda yatağımı paylaştığım o duyguları hissettim
kalbimde.
Nilüfer cevap veriyor: Hepinizi istiyorum!
Tüm bunlar yetmezmiş gibi Nilüfer’den yine kendi belirlemediği
seçeneklerden birini seçmesi bekleniyor: ya “Metin’i yem olarak
kullanmalarına izin verecek ve Tayyar’ı yakalayacaklar” ya da “Metin’i seçecek
ve uzaklara kaçıp mutlu olmayı deneyecekler.” Deneyecekler diyorum çünkü
aşkları yalanlar üzerine kurulu olan iki insanın kalbine bir kere güvensizliğin
gölgesi düşmeye görsün. O saatten sonra her şeyi geride bıraktık deseler de yaşananlar
biraz eksik, her öpüş emanet kalır. Her sarılma çekingen, her bakış kaçamak
olur.
Nilüfer'i azıcık da olsa akıllı sanıyorum hala. Bekliyorum ve inanıyorum.
Belki de en çok arada kalanlardan biri Metin.
Nilüfer’den önce sadece grileri vardı Metin’in ama Nilüfer hayatta başka renklerin
de olabileceğini gösterdi. Nilüfer’den önce Metin’in planı basitti: Tayyar’ı
devir ve kaç. Şimdi bu plan dallanıp budaklandı: Tayyar’ı devir, anneni
emniyete al, Nilüfer’i kaçır, Nilüfer’e bir aile, bir hayat kur... Her şeye
rağmen Metin seçimlerinin arkasında duran biri ama, sonuçlarına kendi değil de başkalarının katlanmasını sağlıyor. Metin kendini
Denizer Ailesi'nin bir üyesi gibi hissettiği için 'bacanağı Ömer’e çok iyi kurgulanmış, ucu Tayyar’a ulaşan bir ipucu verdi. Kızını koz olarak kullandığı adamı
yaralayarak Ömer’in Tayyar’ın organ mafyası işlerine ulaşmasını sağladı. Bir
yandan da Tayyar’ı hem soydu hem giderayak laf sokarak veda etti. Burada belirtmem lazım
Saygın Soysal rocks! Adam çok şahane bir kötü oldu.
Gözlerinden çıkan alev salonumu kavurdu valla.
Tayyar, Metin’e itiraf etmese de, Mert gibi göstererek sevmese de, evladı olarak gördüğünden çok güveniyordu. Metin’in kendine yamuk yaptığını öğrendiğinde, öfkesi gözlerinden fışkıracak şekilde isyan etmesi de bundan. Bu bölüm Tayyar’ın bir kalesi daha düştü. Organ
nakli ticaretinde kullandığı doktor yakalandı. Sanırım Tayyar inine geri çekilip daha sinsi bir planla geri dönecek. Şimdi gözü daha kara ve daha acımasız. Daha önce kıymet verdiğinden ya da oğlunun aşkıdır diye ilişmediği ne kadar insan varsa, hepsi Tayyar için oltaya yem. Neden olmasın ki? İnsan kulağı ile balık avlayabilen bir adam. Hiç kimse İstanbul'un Efendisi Tayyar'ı böyle oyuna getiremez!
Kartlarını erken açarsan yanarsın.
Tayyar'ın kaç bölümdür zaferle evine dönmesinde Ömer'in de payı büyük. Çünkü Ömer bir kanıta ulaştığı zaman gözü dönüyor. Her bulduğu kanıtta 'olayı çözdüm' hırsı ile gözü kör oluyor. Bu da hata yapmasına neden oluyor. Bir kere yapılırsa hata, ikinci kez olursa kötü şans, üçüncü kez olursa başarısızlık olur. Taner’in öldürülmesi, Taner’i öldüren adamın öldürülmesi ve son olarak da Ömer’i Tayyar’a bağlayan doktorun öldürülmesi. Ömer kendi elleri ile kendi çemberini daraltıyor.
Sami amirin, Ömer’i teşkilata geri getirmesi de Hüseyin’in boğazındaki ellerin daha da sıkılmasına neden oldu. İşler küçülerek son bulacağına, Ömer’in azmi ile daha da büyüdü. Mali Şube, Organize Şube ve Cinayet Şube bu olayda birlikte çalışmaya karar verdiler. Hüseyin’in Ömer’e kendinin değil de Sami’nin abilik yaptığını görmesi; onu, Ömer’in hala Tayyar’ın peşinden koşuyor olmasından daha çok etkiledi. Melike’nin vicdanlı gösterilmesi ise çok iyiydi.
Dizi içinde Melike’nin dili ile olayları karıştırma dışında bir rolü de Hüseyin’in
yürüyen vicdanı olması. Hüseyin, Melike’ye baktığında aslında kendi hissettiği ama
gösteremediği tüm acıları görüyor. Melike’ye kızması da bundan. Bu acıları
her gün her gün aynaya bakar gibi görmek ona ağır geliyor. Hüseyin’in olayları
yoluna koyması için biraz daha dayanması gerekiyor. En sonunda kendini yakacak
evet ama şimdi Ömer’in en az yara ile kurtulması için kendini koy vermemesi
lazım. Bu nedenle Melike artık kendine gelmeli, Hüseyin’e geçmişi
hatırlatmamalı.
Aslı'nın müritleriyiz!
Geçen yazımda daha çok Pelin ve Arda istemiştim. Bu
isteğe bir de daha çok Aslı isteğimi eklemek istiyorum. Aslı doğal laf sokucu, insanları
çaktırmadan bozması muhteşem. Ama Aslı sete ziyarete gelmiş de gelmişken bir
iki laf söylemeden gitmemiş havasından daha fazlası olsa keşke.
Pelin karakteri ise gerçekçi bir kadın polis. CSI
dizilerinde kadın ajanların bir karış topuklu ayakkabıyla olay yerinde koşturması, adam
kovalaması hep çok saçma gelmiştir. Pelin komiserin topuklu ayakkabı
yerine şartlara uygun ayakkabı giymesi bile benim için önemli. Kadın
polis=bakımsız kadın demek değil elbet. Olmadığının bir kanıtı da Pelin. Öte yandan Pelin tam bir kedi. İki mıncırdığın zaman hemen tırmalıyor. Kedi
gibi de inatçı. Kedilere de istemediği hiçbir şeyi yaptıramazsınız, Peline de
öyle. Ama Pelin fazla naz aşık usandırır. Aşkın da, aşıkların da cevaplara
ihtiyacı vardır. Bu nedenle lütfen Arda’ya 'evet' de artık.
Sadece bakışsınlar, biz yine aşk dolarız.
Elif ve Ömer ise bunca olağan üstü olay arasında “sıradan”
iki sevgili olmaya çalışıyorlar. Düşündüğümüzde ilk öpüşmeleri bile Nilüfer
kaçırıldığı için gerçekleşti, ilk sinemaya gitmeleri Taner tutuklandığı için oldu,
birlikte ilk uzaklaşmaları kara para aklarken oldu, Elif Ömer’i uyurken ilk Sibel’le
ilgili gerçekler ortaya çıktığı gün izledi, Ömer ise Elif’i uyurken Aslı gözaltına
alındığı için izleyebildi. Sıradan çiftlerin, ilişki rutini içerisinde paylaşabilecekleri
şeyleri Elif ve Ömer ölümler, yalanlar, kara para aklamalar nedeni ile
yaşayabildiler. Bu nedenle Roma’ya operasyon için gitmiş olsalar bile, Roma’nın
tadını çıkarmaya çalıştılar. Bu nedenle, bu bölümde Ömer her fırsatta Elif’in
yanında buldu kendini. Hem de öyle büyük sürprizlerle değil, elinde
menekşelerle. Her karşılaştıklarında Romeo ve Juliet gibi karşılıklı
birbirlerine aşk namelerini fısıldamaları da bundan çünkü başka zamanları yok.
Başka zamanlarda hayatlarının üstüne çökmüş lanetleri çözmekle uğraşmak
zorundalar.
Bu arada hikayenin gidişatına dair bir şeyler
söylemek istiyorum. Tamam, dizideki aşkları çok seviyoruz, her defasında
endorfin topluyoruz ama bu aşkları ön plana çıkarmak için dizinin polisiye teması biraz aksıyor sanki. Metin’in planı kusursuzdu ama Ömer ve Sami’nin
operasyonu nasıl bir operasyondu Allah aşkına? Bu kadar kötü bir organizasyonla
kara para aşk çetesini yakalamayı gerçekten düşündüler mi? En kötüsü biz de
buna inandık (karakterlere güvenimiz sonsuz ondan). Roma’da aşk sahnelerine
lafım yok şahane idi. Ancak o aşk sahneleri, operasyon sahnelerini gömdü. Ömer,
Metin’in önüne attığı adamı yaralı buldu ve birden vahiy iniyormuşçasına
olanları tak tak çözdü. Hatta Elif’in böcekle dinlenmiş olabileceğini bile
şimdi akıl etti. E demezler mi: “Kuzum aklın nerede idi?” Koca operasyona Sami
amir, Ömer ve bir başka memur ile gittiler. Biz ne bu bölüme kadar Sami amirin
kim olduğunu biliyorduk, ne hangi birimde çalıştığını, ne de operasyonun
arkasındaki organizasyonu.
Elif Ömer sahneleri başlı başına
başarılı sahneler. Hem Engin Akyürek hem Tuba Büyüküstün yaşıyorlarmış gibi
oynuyorlar. Hatta ikisi de o kadar güzeller ki onları dinlemek yerine onları
seyredip gözlerime bayram ettiriyorum. Ama bu sahneler dizinin geneli içerisine
serpiştirilince bir bütüne varılamıyor. Sahneleri geldiğinde giriyorlar, repliklerini
söylüyorlar ve çıkıyorlar. Sonra hop bambaşka bir sahne, bambaşka bir bağlam.
Biz o şiirsel sözler ile kendimizden geçiyoruz, Nirvana’ya ulaşıyoruz ama dizinin içinde Elif ve Ömer aşkını anlatan başka bir dizi varmış gibi oluyor.
Son olarak; Sami dedi ya bu bölüm "Denizer kadınları insanı rotadan çıkartıyor" diye. İlerleyen bölümler bu kadınların kendi rotalarını bulmaları için attıkları adımların heyecanı ile dolu olacak diye düşünüyorum. Ancak herkes kendi çıkışını ararken olan Elif ve Ömer'e olmaz umarım.