Yarın daha iyi bir gün olacak… mı?
Dördüncü bölüm yorumunda dizide sonunda gelecek bölümlere dair bir umut ışığı gördüğümü yazmıştım lakin bir hafta sonra en kötü bölümüyle gelip her şeyi en başa döndürdü. 

İçki lisansı olayı; açılmasına birkaç gün kalmış restoranda hayatını şaraba adamış Tommy’nin bunu düşünememiş olması çok hoşmuş doğrusu. Pilar’ın yarım akıllılığını zaten saymıyorum. Ama illa ki araya birileri sokulup hemen halledilir değil mi? Peki. 

Marisa ve beklenmedik hamilelik konusu; olay baştan sona saçma ve korkunç işlenmiş. Zaten tabağında haddinden fazla yemek olan dizide Marisa’nın rolünün arttırılmasına ne gerek vardı anlayamadım. Kendisi sadece Dion’un hapishaneden çıkmadan bekleme odasına avukatıyla bile sevişebilecek çılgınlıkta bir insan olduğunu göstermek için dizide var sanıyordum, görünen o ki hikâyesine daha fazla yer verilecek (eğer dizinin ömrü yeterse tabii). Pilar’ın hiç tanımadığı kadının hayatını değiştirebilecek bir karar vermesine neden olan konuşması ve koskoca avukatın beş dakikada cayması zaten bir hayli sinir bozucuyken (kürtaj olmasını desteklediğimden değil, böyle geçiştirilebilecek bir mevzu olmadığı için çok sakil durmuş sahne), Marisa'nın Dion’un kıçından ayrılmayan polisimizle birinci dereceden akraba olması filan da iyice bizim dizilerdeki tadı verdi bana.


Diş perisi Patrick ve buzdolabındaki kelle; uzun zamandır Patrick kadar karikatür ve olmamış bir kötü adam izlememiştim sanırım. Geçen hafta biraz sempati duyar gibi olmuştum ama, gerçekten kötü bir kötü adam yaratılmış, izlemesi çok sıkıcı. 

Aidan ve organ nakli klişesi; dedemiz lösemi imiş ve kemik iliği nakli olmazsa bir yıl içinde ölecekmiş. Ne olacak, tabii ki oğluna yanaşacak. Zaten restoran işi ve TJ ile yavaş yavaş buzlar çözülüyordu, böyle bir atraksiyona ne gerek vardı bilemedim. Çok tahmin edilebilir bir kurgu. Bir de hiç konuşmayan bakıcısı Jensen, gittikçe daha sinir bozucu oluyor. 


TJ ve Çehov’un silahı; TJ’i canlandıran çocuk oyuncu Elijah Jacob’ı oyunculuk açısından başarılı buluyorum. Hiç konuşmadan oynuyor çocuk beş bölümdür, daha ne yapsın? Son bölümde babası kendisine bağırırken gözleriyle kızgınlığını göstermesi de çok iyiydi. Karaktere resim yoluyla rehabilite olma yolu güzel güzel açılmışken, neden bir de eline silah verildi anlayamadım. Kendisini taciz eden çocuğa da dedesinin öğrettiği yumruklama yöntemiyle haddini bildirmişken, silah kullanmaya filan kalkışmaz inşallah diyeceğim ama boşuna da görmedik herhalde o silahı. Tekrar konuşması silahlı bir çatışma sırasında olursa şaşırmam ama üzülürüm. Gerek yok çocukları şiddet içerikli sahnelere sokmaya bence.

Rie’nin yaş günü ve Tommy’nin aydınlanması; sanırım bölümdeki en beklenmedik şey buydu ama bölüm sonunda “Yapma bunu, yapma bunu.” derken buldum kendimi. Aynı kadına aşık iki dost klişesi mi? Yoo dostum yo. 

Bölümdeki zeka pırıltısı içeren olaylar; Dion’un kokaini restoran tabelasındaki yeni buldukları T harfi (bölümün ismi de Gimme a T idi) içine saklaması, yine Dion'un Patrick’le görüşmeye giderken antika dinleme cihazını takmaktan vazgeçmesi (bu zekadan çok his gerçi ama olsun) ve TJ’in okuldaki rehberlik öğretmeninin mantıklı davranarak bizim şaşkalozlara sert çıkması idi.

Diziyi sevmek istiyorum ama sürekli öeh dedirtmek için ellerinden geleni yapmaya devam ederlerse nasıl olacak bilmiyorum. Potansiyele yazık.

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER