Dizinin dördüncü bölümü de dün yayımlandı ama geç izleyebildiğim
üçüncü bölümle ilgili birkaç bir şey söylemek istedim.
Sonunda meşhur restoranımız “THIRİO”nun açılması için somut
adımlar atıldığından ikinci bölüme göre daha “tempolu” diyebileceğim bir
bölümdü ama hâlâ olmuyor maalesef. Sanırım olmamasının en önemli sebebi de
hiçbir karakterine karşı yeterince sempati besleyemememiz. Dion, en yakın arkadaşı dahil
herkese yalan söylemeye devam ediyor. Aslında ilginç olabilecek bir karakter
ama galiba kendisinin de yaralı/hassas bir tarafı olmasını bekliyoruz ona
ısınabilmek için ama bulamıyoruz, çok ruhsuz kalıyor. İlk iki bölümde ikisinin
arkadaşlığının nedenini anlayamadığımı söylemiştim. Bu bölümde çocukluklarıyla
ve dostluklarının başlangıcıyla ilgili kısacık birkaç cümleyle bilgi verildi.
Lakin Tommy’nin Pilar’a sarf ettiği bu cümleler ne bu kankalığa inanmamıza ne
de Dion’un böylesi umursamaz ve illegal bir insan olmasını anlayışla
karşılamamıza yetti. Sanki flashback’lerle anlatılsa daha etkili olabilirdi.
Belki ileriki bölümlerde ayrıntılı anlatılacaktır, bilemiyorum.
Senin sorunun ne dostum ha?
Başlangıçta Dion siyah, Tommy beyaz gibi dururken, kendisini
kovan patronunun deposundan 100.000 dolareslik şahane şarapları çaldığı
yetmezmiş gibi bir de zavallı korumayı ölümden dönecek kadar darp eden Dion ve
saz arkadaşları için önce biraz kızmış gibi yapan, lakin Dion’un birkaç gaza
getirici lafından sonra bir anda “Amaca giden her yol mübahtır.” dercesine
makyavelist bir ruh haline bürünen Tommy de, oyuncunun da nedense düşük
enerjisiyle, olan sempatisini de kaybetti. Bölümün adı da olan “Screw you,
Randy” haykırışları da bu sebeple ilham verici olmaktan çok itici olarak
algılandı şahsım tarafından.
Henüz bir kimya uyuşması da göremedik ama hayırlısı.
Öte yandan Tommy’nin şarap uzmanlığı üzerinden iyice
yakınlaştığı Pilar da yalan söylemeye devam ediyor. Şu ana kadar dizide en
beğendiğim oyuncu Tommy’nin babası Aidan Moran’ı oynayan John Doman olurken, babanın
finansal yardımıyla işler yoluna girmiş gibi dururken Dion’un bölüm sonunda
kontrat konusunda söylediği yalanın kurbanı olması şaşırtıcı olmadı. Bir
sonraki bölümde Dion’un ekibinin Aidan’ın ekibine karşı mutfak savaşlarına
şahit olabiliriz.
Bir diğer kurban (belki de bölümün en şaşırtıcı sahnesinde)
diş perisi Woichik’in hapishanede telefonla konuşup sürekli azar işittiği
babası oldu. Atarlı amcamız Asyalı uyuşturucu çetesi eliyle olsa gerek, ani bir
saldırıyla Hakkın rahmetine kavuştu. Woichik’in Asyalılardan hacıladığı
kokainin beşte birini restoran/ev karışımı mekanda saklamakta beis görmeyen
Dion’un başı bir de çekik gözlülerle belaya girecek gibi duruyor. Lakin bu
uyuşturucu ve mafya hikâyesi bana hiç cazibeli gelmiyor, çokça klişe ve tahmin
edilebilir ilerlediği ve restoran/yırtma meselesiyle doku uyuşmazlığı
içerisinde olmasıyla alakalı olabilir.
TJ’in anlaşma gereği görüşmeye devam ettiği büyükabasıyla
ilişkisi ilerlerken okulda yine başka bir sorunlu çocuktan dayak yeme durumu da pek ilgi çekici değil açıkçası. TJ tarafındaki en merak edilesi şey
ne zaman ve nasıl bir gelişmeyle tekrar konuşmaya başlayacağı.
Bölümdeki en akılda kalan ve beni gülümseten replik ise
Tommy ve Pilar’ın yakınlaşmalarından önce Tommy’nin “Bazen iki insanın
anlaşması için üzüntü ve yalnızlık yeterli olur.” şeklindeki cümlesiydi. Ve
evet, dizinin bir diğer sorunu diyalogların ve monologların çok yavan kalışı bence. Daha fazla vurucu repliğe ihtiyaç var.
Bakalım ilerleyen bölümlerde bir iyileşme olacak mı, yoksa
çok şaşırmadığımız, çok heyecanlanmadığımız, çok duygulanmadığımız bölümler izlemeye devam mı edeceğiz?