Yasak meyvenin hikâyesini
bilir misiniz? Eğer bilmiyorsanız, size biraz anlatmak istiyorum.
“Erkeğe eşlik etmek üzere, onun gövdesinden bir kadın
yaratılır; kadının bir yılan, erkeğinse
kadın tarafından kışkırtılması sonucu ikisinin birden iyiliğin ve kötülüğün
bilgisini taşıyan ağacın yasak meyvelerinden yemeleri ve Cennet'ten kovulmalarına
sebep olmuştur. Bu yüzden yılan, karnı üstünde sürünmeye ve kadın soyundan
gelenlere düşman olmaya, kadın doğum sırasında acı çekmeye ve kocasına boyun
eğmeye, erkek ise yaşamını sürdürmek için çalışmaya, acı çekmeye ve ölmeye
mahkûm edilir.”
İnsanoğlunun
tarihsel deneyimi Âdem ile Havva'nın yasak meyveyi yemesi ve Cennet'ten
kovulmasıyla başlar. Yüzyıllar boyunca da insanoğluna yasaklar hep cazip
gelmiştir. İnsanoğlu bu nedenle her zaman olmayanı elde etmek istemiştir.
Nazım
Hikmet Ran “Tahirle Zühre Meselesi”nde olmayanı, sevdanın yasaklardan
geçmeyeceğini yıllar önce kâğıda dökmüş;
Tahir
olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte
yani yürekte.
…
Seversin
dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahir'liğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Ömer olmak da ayıp değildi, Gülru olmak da..
Gülru karşısındaki tüm olumsuzluklara
rağmen aşkını daha fazla saklayamadı.
Yasaklar her insanoğluna olduğu gibi Gülru’ya da cazip geldi. Ve elma
onu seviyor diye onun da elmayı sevmesi şarttı!
Çok sabretti ve haklı olarak dayanamadı.
Türlü türlü oyunlar çevirerek boyun uzadı mı Mine?
Şaşkın ördek misali
Fark ettiyseniz
geçen hafta ne Mert’in Mine’yi hırpalamasından, ne de tecavüz olayından
bahsettim. Hayatım boyunca kabul etmeyeceğim bir şey varsa; o da şiddettir.
Suçlu olup olmaması beni ilgilendirmez ama şiddet uygulama eğilimini asla kabul
görmüyorum. Tecavüzü konu bile etmek istemiyorum. Her iki davranışı da insan
hakkına saldırı olarak kabul ediyorum. Bir erkeği elde etmek için bu tarzda
iftira atmak, Mine gibi karakterden mahrum kalmış kişilere aittir. Ne kadar bu
davranışını hoş karşıla-masam da Gülru’nun aklını başına getirmesini sağladı.
Olaylar savcılığa ve doktor raporuna kadar sirayet ettiğinde ise Mine doğruyu
söylemek zorunda kaldı. Ama artık, Gülru için Mert tamamıyla bitti. Ne
istediğini ve nasıl hareket edeceğini bilen, kararlı biri oldu. Hatta daha
fazlasını yaparak Ömer Bey’in peşinden hava-limanına kadar gitti.
Alnından öpmek kaderim-sin demek miydi? :)
Sonunda Gülru ve
Ömer vuslata erdi. O sahneleri izlerken kendimi garip bir durumda buldum.
Tahmin ediyorum ki sizlerde benimle aynı tepkiyi verdiniz. Gülru ve Ömer’in
bütün sahnelerini tuhaf bir tebessümle izledim. Bu nedenle bölümü ikinci, hatta
bazı sahnelerin üç ve dördüncü tekrarını seyretmek zorunda kaldım. Böyle
sahneleri görebilmek için on beş bölüm beklememiz gerekti. Geçen on dört
bölümde ikisinin de aşkı birçok kez sınandı. Aşkları Gülfem, Mert, Cahide,
Salih Efendi, Halide Hanım gibi engellere takıldı. Başta emin olamamışlardı.
Sonra karşılarına hep bir hendek çıktı. Ne kadar tutsan da aşk elbet bir gün
kendini ele veriyor. Onlarınki de verdi. Hepimizi mest etti.
Şimdi böyle kukumav kuşu gibi oturursunuz.
Hiçbir şey
olmamış ve yaşanmamış gibi Yonca hala kovaladığı küçük balık peşinde
dolanıyordu. Gülru’ya sürekli “Benim işi aradan çıkar.” deyip durdu. Ne desem
ve ne yazsam boş kalıyor. Artık onun ruhu iflah olmaz. Baktı ki Gülru ve Ömer
Bey’den fayda yok “O zaman hedefimi başka yöne çevireyim,” düşüncesiyle Gülfem
ve Mert’i kışkırtmaya başladı. Kışkırtma kelimesini özellikle kullandım, çünkü
sergilemiş olduğu davranış tam da bunu ifade ediyor. Gülru’nun muhbirliğini yapmak için Gülfem’in
ayaklarına kapanmadığı kaldı. Gülfem’de “İstemem, yan cebime koy.” misali
başlarda kabul etmiyormuş gibi gözükse de Gülru’nun aleyhine casusluğunu
yaptırmak için onay verdi. Sıra Mert’e geldi. Yonca için Mert, kolay bir av.
Kişiliği gereği çok çabuk paryan karakterde olduğu için, birkaç akıl çelmesiyle
o işi de istediği yola koydu. En son verdiği akılda Gülru’yu, Mine’yle
kıskandırmak oldu. Gülru, kafasında Mert meselesini bitirmiş, kapatmış daha
neyine uğraşıyorsun? İflah olmaz dediğimde tam olarak buydu.
Ah Gülfem'cim, dünyalar senin olsa da kardeşin için bir Gülru olamıyorsun.
Sercan Badur karakteri her gün biraz daha iyi canlandırıyor.Cihan, Gülru’nun evlilik
haberini duyduğundan beri tepki vermiyormuş. Doktoru ve Gülfem ne yapsa çare
olmadı. Derken nikâhtan kaçıp, aşkının peşine düşen kızımız geldi de Cihan’ın
tepki vermesini sağladı. Gülfem kardeşinin değerini ve sevgisini günden güne
kendi içinde arttırmaya başladı. Aralarında abla – kardeşten öte anne – oğul
ilişkini seziyorum. Gök gürültüsünden korkan Cihan’ı alıp koynunda uyutmasına
bile şahit olduk.
Derin nefes al ve başla Gülru!
Ömer, New York’a
gitmeden önce Gülfem’e okuması için mektup bırakmıştı, fakat Gülfem’in bu
mektubu okumaya eli gitmedi. İçinde yazanları ne kadar merak etse de o zarfı
açmaya cesareti yoktu. Gülru gelinliğiyle Gülfem’in karşısındaydı ve şimdiye
kadar hiç olmadığı kararlı tutumunu gösterdi. “Anlaşmayı bozdum, istediğimi
yaparım. Sizde para, ün olabilir ama aile bağları yok. Bizim sevgimiz, sizin
paranızın kat ve kat üstündedir. Bu yüzden sizden üstünüz.” türündeki konuşması
Gülru’nun aklının başına geldiğinin kanıtıdır. Gülru’nun sözlerine ben de bir
şeyler eklemek istiyorum. Hayatımızda hayran olduğumuz kişi ve kurumlar vardır.
Taparız, dünya onların etrafında döndüğünü düşünürüz, kendimizi unuturuz.
Atladığımız şey ise onların hayatımızda kalıcı olmamasıdır. Hiçbiri bizden (sizlerden)
üstün değildir. Yaptıkları iş popüler olduğu için onun etkisine kapılıp,
hayaller kurarız. Belli bir zaman geçtikten sonra hüsrana uğrarız. Tabii ki de
örnek alacağımız kişi ve kurumlar olacaktır. Zaten başarılı olabilmenin yolu bu
değil midir? Önceliğiniz “ben” odaklı
olsun. Aksi takdirde acı çeken yine siz olursunuz. Buna en büyük örnek ise Gülru’dur.
Recep Efendi'ye gün doğdu, taze aşıkları basan ilk o oldu.
Gülfem, hiç lise törenlerinde şiir okudu mu acaba?
Evinin en mutena köçesinde saklarsın artık?Gülfem’in jüri
başkanlığını yaptığı ve veliahdını belirleyeceği defile için Gülru da çizim
yaptı. Tek bir amacı vardı. O podyuma çıkıp ödülünü Gülfem’in elinden almak.
İstediğini başardı. Yapmış olduğu parça Gülfem’in huzuruna çıktı ve birinci
oldu. Ödülünü Gülfem Sipahi’den teslim aldı. Hazır olun. Önümüzdeki bölüm
Gülfem’in verdiği sözü yerine getirip, getirmeyeceğini öğreneceğiz. Belki Gülfem,
Ömer’in mektubunu da açmış olur. Birde final sahnesinde Gülru’nun, Ömer’le ilişkisini
öğrenen Mert vardı. Hepsini ve daha fazlasını on altıncı bölümde hep beraber
izleyeceğiz. Başta Emre Kabakuşak ve ekibine, sonra da tüm oyunculara (özellikle Barış Kılıç, Damla Sönmez’e)
keyifli bir bölümü bize izlettirdikleri için teşekkür ederim.
"And they lived happily ever after" demeyi isterdim ama daha göreceklerimiz var.
* Seslendirmesini Jehan Barbur'un, müziğini ise Mehmet Cem Tuncer'in yapmış olduğu Güllerin Savaşı'yla aynı ismi taşıyan şarkının sözleri (bu şarkı ilk defa on beşinci bölümde kullanıldı).
Mortis