Kimi seçse, sol yanı acır...
Mahir'i, Mahir yapan mı? Mahir'e dost olan mı? Kimi seçecek Mahir? Kimi seçince sol yanı daha az acıyacak?
Bir yanda seni büyütmüş, kalbindeki iyiyi yaşatmana imkan sağlamış anne dediğin kadın; öbür yanda dostun, sırdaşın, şefin… Bir uçurumun kenarındasın, hayatına devam edebilmen için birini parmaklarının ucuyla uçurumdan aşağıya itmen gerek. Sevgi, saygı, minnet, aklına gelebilecek tüm iyi duyguları kalbinde büyütüyorsun; hem de ikisine de karşı. Öyle bir ikilemdesin ki, ne yaparsan yap canın yanacak.

"Kendini yakacaksın!" deseler böyle yıkmazdı Mahir'i...

Mahir… Beraber güldüğümüz, beraber ağladığımız, kalbi sızlamasın, ev yemeğine hasret kalmasın istediğimiz. Canımız, dostumuz olsun istediğimiz, en keyifli notamız. Öyle zor bir durumda ki, ne desem ne yazsam bilemiyorum.

Ah be Hülya... Ne zaman derin nefes alacaksın, alacağız?

Hülya… Tek damla gözyaşına kıyamadığımız, savaşçımız, her şeyimiz.

“Hülya’nın bir sırrına, bir insülin iğnesi.” demek çok acı değil mi? Normalde bu gibi finallerde başrolün selametini düşünürüz, ne olursa olsun başrol karakterimize bir zarar gelmesin isteriz. Ama benim kalbim hem Hülya, hem Mahir için acıdı. Fragmanı izledim, gözyaşlarını gördüm, kalbime bir şeyler oturdu. Çok acıdı kalbim. Peki ne olacak haftaya? Hülya ve Mahir bu işin içinden nasıl sıyrılacak? Yeniden gülebilecekler mi?

Kaybettiklerin olsa da çok şey kazandın be Kerim, Mehmet'i kazandın...

Peki ya Kerim, kaybettiklerini gerçekten geri alabilecek mi? Almanya’daki işleri yolunda gitse de Kerim için geçmişin telafisi acısız olacak mı? Evin merdivenlerinden inip, geri döndüğü günü hatırladığı an yüreğim sıkıştı. Kerim’in hayallerinin paramparça oluşu aklıma geldi. “Babam yok mu?”dan babasına vedaya dönüşen süreç Kerim için bir kez daha “Ah!” çekmeme neden oldu. Kerim, kaybettiklerini geri alabilecek mi bilmiyorum. Almasını can-ı gönülden istiyorum. Ama ya yeniden yıkılırsa? Ya Almanya sokaklarında yalnız başına dolaştığı, Berlin’deki evinde Hülya’ya sıkı sıkı sarılıp ağladığı, kendini bilmeden nefes almaya devam ettiği günlere dönerse?

Kendini tanımak... Tanırken sevdiğini...

Kerim, Hülya’yı birkaç haftadır tanıyor. Peki ya kendini? Kerim, kendini de Hülya’yla beraber tanımaya başlamadı mı? Hülya’dan önceki Kerim’le, Hülya’dan sonraki Kerim arasında ne büyük farklar var değil mi? Bu farklar, Bade’nin dediği gibi maçolukla kısıtlanabilecek farklar da değil işin aslı. Kerim, saçları uzadıkça Hülya’ya elini uzattı. Bir metafordan söz edeceksek, benim için en önemli metaforlardan biridir Kerim’in saçları… Belki bir gün uzun uzadıya konuşuruz, şimdi nazar boncuklarını usulca buraya bırakıp Mahir ve Emine Anne’ye geçmek istiyorum.

Aslına bakarsanız, bölümün başından beri hikayenin Mahir ve Emine Anne üzerinden yürümesi finale göz kırpmıştı. Cem’in Emine Anne’ye bir şeyler yapmasını bekliyordum. Ama buna rağmen bölümün finalinde oturduğum koltuğa çakıldım mı? Çakıldım. İşte Hayat Şarkısı’nı bu yüzden seviyorum. Neler olacağını tahmin edebilsem de bir şekilde şaşırtmayı başarıyor.

Emine Anne hayat dolu bir karakter. 20 haftadır izlediğimiz, sevdiğimiz Mahir’in karakterini ince ince işlemiş. Ev yemeği görünce çocuklar gibi şen olan, geçmişi aklına gelince gözünden yaşlar dökülen, dostu için kendini feda eden Mahir, Emine Anne’nin eseri. Şahsen Emine Anne’yle tanışmaktan dolayı çok mutluyum, dilerim haftaya kendisiyle vedalaşmayız. Emine Anne, Nevzat’ının yanına gitmesin, yapmayın.

Emine Anne’ye zarar gelmesin de, peki Hülya bu işten nasıl sıyrılacak? Mahir ve Hülya’nın acil bir plan yapması gerekiyor. Tahminimce haftaya Hülya’nın kalelerinden biri sağlam bir şekilde yıkılacak. Ama ben üzerimize üzerimize gelmesine rağmen ne Aylin’den, ne de Cem’den çekiniyorum. Sağlam bir ters köşe yaşayacağız gibi, kalbimize daha büyük bir ok saplanacak. Çünkü Hayat Şarkısı demek, koltuktan kalkmaya müsaade etmeyecek finaller demek. Üç ay boyunca sakin kafayla tatil yapmayacağız değil mi?

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER