“Bu sezon da amma runaway bride” yaptı hissiyle
başladık Gönül İşleri’ne. Bizim kaçak
gelinimiz Hollywood’dakiyle aynı etkiyi yapmıyor tabi. Orada insanlar biraz
şaşkınlıkla evlerine dağılabilir, ama bizimkinde düğün salonunda bir kaos çıkar
elbet… Birbirlerini beğenmez gözlerle süzen kız tarafıyla oğlan tarafı için bu durum
bulunmaz bir kıvılcımdır. “Zaten elleri de pek sıkıydı” dan başlayıp, sonsuza
kadar uzanan bir dedikodu silsilesi hazırlanırken, bu bulunmaz kıvılcımla çıkan
kavganın sonunu tahmin etmek pek zor değil. Neyse ki kaçak gelin bizim hikâyemizin
yalnızca bir yan unsuruymuş.
Kaçan geline, bizim 3 kız kardeşin anneleri
tarafından terkedilmesinin dokunaklı hikâyesi, en büyük abla Servet(Bennu
Yıldırımlar)’ın ağzından anlatılarak Gönül İşleri ilk golünü kalbimizin en
hassas yerine attı. Kardeşlerini sakinleştirmek için annelerini arayacağını
söyleyerek onları dışarı çıkaran 12 yaşındaki Servet, köşeyi dönünce annelerini
bulacaklarına kendi de inanmış yavrucak… Bu hikâye ne kadar dokunaklıysa, yolda
bulduğu çocukları alıp düğününe götüren gelin hikâyesi de o kadar saçmaydı, ama
Servet’in düğün organizatörü olmasının sebebinin anlatıldığı ufak bir ayrıntı
olduğundan üzerinde durmadan geçebiliriz. Yalnız düğün sahiplerinin durumu
organizatör tutacak kadar iyiymiş, ama geline o çakma kolyeyi nasıl uygun
görmüşler, yazık! Demek ki kız tarafı kavgayı çıkartmakta o kadar da haksız
değilmiş. Gelini ikna edip, düğünü kurtaran Servet’in “tuvalete kilitleyen
görevli hikayesi” yüzünden, bir diğer karakterimiz Bedir(Can Yaman) işsiz
kalarak aralarına dahil oldu.
Hayallere dalmış bir Saadet
Hikâyenin ortanca kızı Saadet (Selma Ergeç) kırmızı
yanakları ve saftiri halleriyle bizi bayağı eğlendirecek gibi görünüyor.
Çalıştığı, ülkenin en büyük pırlantacısı sebebiyle büyük bir soygun yapacak
hırsızların hedefi olmuş. Hırsız, soyguna bu tatlı kızın kalbini çalarak
başlamış besbelli… Ben en çok Saadet’i seveceğim gibi hissediyorum, Muhteşem
Yüzyıl’daki soğuk nevale Hatice Sultan sonrası Selma Ergeç böyle bir rolün
altından hakkıyla kalkıp bize sevdirirse bir fenomen olabilir, sonra da sırtı
bir daha yere gelmez zaten. Mesela patronuna “ne gerek vardı çalmana, dükkân
senin” dediği sahnede falan bayağı eğlendim.
Onun tatlı diline kanmak için Saadet gibi saf olmaya da gerek yok.
Bu arada romantik hırsızımız Asrın
rolündeki Fırat Çelik’i de ilk kez dublajsız izliyormuşuz, onu da not düşelim.
Kendisi Fransız aksanını eritmeyi başarmış, Fransızcasını ise sık sık duyacağız
gibi görünüyor. Evlenme teklifine gelirsek, ben Saadet’in yerinde olsam o
kutuyu Asrın’ın kafasında parçalardım. Dünyanın en kötü durumlarından biri haksız
yere hırsızlıkla suçlanmak, sonunda kafam kadar pırlantasıyla bir yüzük olsa
da, adamın burnundan fitil fitil getirirdim bunu, tabi yüzüğü aldıktan sonra…
Bu arada Asrın Saadet’in saf ve temiz hallerine kayıtsız kalamamış. Hatta belki
daha fazla… Hırsız arkadaşları kız hakkında ileri geri konuşunca yumruğu
indirmekten çekinmedi, düğünden 2 gün önce sarhoş olup, Saadet’e gerçekleri
açıklamaya karar verdi ama o meymenetsiz hırsız arkadaşları engel oldu. Bak
Asrın’cım belli ki sen iyi bir arkadaşımızsın, gel bırak bu soygun falan
işlerini, e kızda da gönlün var, evleniyorsunuz da zaten, kur yuvanı, mutlu et
karını. Çok mu pembe gözlüklerle baktım? Bir de hala öpüşmemişler bile
herhalde, Saadet onu öpmeye ikna olduğunda kıyamadı kıza, alnından öptü.
Saadet’in de kara bahtı işte, o Asrın’a kanmak için hiç de öyle saf olmaya
gerek yok, adam romantizmi yemiş bitirmiş, en kül yutmam diyeni ayakta uyutur o
sözlerle…
Benim kanım Sevda'ya hemen ısındı.
Gelelim küçük kardeş Sevda’ya… Uçarı, hırslı ve
gerektiğinde adam harcama konusunda bir an bile tereddüt etmeyen Sevda (Sinem
Kobal) hayat çizgisini çok sağlam belirlemiş; iyi yaşamanın anahtarı zengin bir
kocada… Gerçeklerinin altını bu kadar keskin çizebiliyorsun Sevda’cım ama,
müstakbel kayınvalidenle tanışmak için seçtiğin kıyafette daha profesyonel
olman lazımdı, şaşırdım. Daha çok yol alman lazım demek! Müstakbel kayınvalide
Lale (Zerrin Nişancı) de Aşk-ı Memnu’nun Hilmi Önal’ının ezik karısı çıktı!
Oradan bu yana çok yol almış demek ki... Yalnız Sevda’nın okulu bu sene
bittiyse, okulunu bir yıl uzattıysa ve Tibet’le iki yıldır beraberlerse, ufak
bir matematik hesabıyla Sevda’nın ne kadar ileri görüşlü olduğunu
anlayabiliriz. Gelin gideceği ailenin avukat bir gelin isteme kriterini çok
önceden tahmin etmiş olmalı. Ya da anne kuzusu Tibet’i (Kaan Yılmaz) haftalık
sosyete dergilerinden falan gözüne kestirip, annesinin röportajlarını okuyarak
hukuk fakültesine girmiş. Yoksa kendisinden bir moda tasarımıdır, bir sahne
sanatlarıdır, ya da diğer ablalarının işleri gibi işler beklerdik. Sıkıcı
avukatlık işleri değil. Gerçi o da Ally
Mcbeal izleyerek büyümüş de olabilir tabi… Sıkıcı olan başka biri de Tibet.
Herkese kurt, annesine kuzu.
Buradan yapımcılara sesleniyorum, lütfen Bennu Yıldırımlar'ın da gün yüzü gördüğü bir rolde izleyelim artık!
Kontrol
delisi abla Servet, düğünde gelinden daha güzel olmasın diye Sevda’ya siyahlar
giydirdi. Herhalde o da Cem Yılmaz’ın baldız şakalarını izlemiş yakın zamanda…
Ne o öyle, sen ablayı aldın ama bak burada daha çıtırı vardı gibi
fingirdemeler, değil mi! Kendi evliliği mutsuz olan düğün organizatörü klişesine
yaslanmış hikayesi Servet’i sıkıcı yapar mı? Hmmm, belki biraz ama Bennu
Yıldırımlar’a taa Süper Baba’dan
büyük bir sempatimiz var, bayılarak izleriz.
Bennu Yıldırımlar’a dram çok yakıştığından mıdır
nedir artık, bu kadın bir mutlu eş oynayamayacak mı ya! Yılmaz rolünde karşımıza
çıkan Timuçin Esen’se önceki beyefendi adam rollerinden çok farklı olarak
R’lerin üzerine basa basa konuşan bir maço olmuş. Onun bu haline alışabilecek
miyim bilmem.
Bu çiftten beklentimiz büyük!
Servet, kardeşlerinin yükü altında öyle ezilmiş ki kendi
çocukları olsun istememiş görünüyor. Yılmaz da en odun haliyle, bunu kadının
yüzüne vurmaktan çekinmedi. Servet’cim bu adamdan sana artık koca olmaz, bence
de inceldiği yerden kopsun diyecektim de diyemedim. Zaten ara ara Yılmaz’in
seven yanını da gördük, ona karşı da sempatimiz inceden inceye oluşturuldu.
Aslında o kadar da hanzo değil diyeceğiz yakında büyük ihtimal. O ikisinin
hikayesini çok sevdim ben, Yılmaz’ın erkeklik hormonları idaresindeki egosuyla,
Servet’in her şeyini kendi yapmaya alışmış tavırlarının çarpışması çok
gerçekti. Yılmaz, bir kadını anlamaktan o kadar uzak ki, ilişkilerini futbol
üzerinden anlatmaya çalıştı, hay Allah’ım ya! Birçok evli çift, Yılmaz ve
Servet’te bir anda kendi yanlışlarını görmüştür daha bu ısınma turlarında, sırf
onların hikâyesi bile bu diziyi izletir bence… Tabi işin içine henüz
ayrıntılarını öğrenmediğimiz Servet’in ortağı Alev’le (Nihan Büyükağaç) olan
ihanet hikâyesi girmeseydi daha iyi olacaktı. Alev’e saydırmayı ikinci bölüme
bırakıp onu bu yazıda es geçmek istiyorum.
Bir boğazlama isteği uyandıran baba figürü!
Kızların babası Muzaffer Amca’ yı (Sezai Aydın) ise
hiç sevmedim. Kızların annesi besbelli bu adamın huysuzluğundan çekip gitmiş. Hiç
başka bir şey anlatmalarına gerek yok! Gerçi zaman zaman televizyondakilere
verdiği tepkileri kendimle özdeşleştirdim ama, sadece o kadar.
Servet babasının düğüne gelmeyişiyle oluşan krizi, yine
büyük bir risk alarak Saadet’e babası razı gelmediğinden düğününü iptal
edeceğini söyleyerek aşma planı yaptı. Allah göstermesin bu risk baba kızı
barıştırmayıp çok büyük bir trajediye yol açabilirdi. Saadet bir cinnet
getirseydi oracıkta, kimbilir ertesi gün üçüncü sayfada neler okurduk. Neyse ki
kızcağız sağduyulu davrandı, bu sırada hikâyemiz de yüreğimizin en hassas
yerlerine dokunarak ikinci golünü attı. Ne güzel anlattı Saadet kendini, sevdim
ben bu kızı…
Bu ikiliden harika bir çift çıkacak değil mi?
Sevdiğim bir başka karakter de Bedir oldu. Hele
Sevda’yla restleşmeleri sonrasında sokak ortasında soyunması çok eğlenceliydi.
Belli ki dinsizin hakkından imansız gelecek.
Herkesin düğünde olmasından faydalanıp Saadet’in
çalıştığı pırlantacıyı soyan Asrın, hırsız arkadaşlarına hayatlarının kazığını
attı. Onları orada bırakıp, ganimetlerle kaçtı. Atladığı taksi son ana kadar
onu düğüne götürecek diye umutlanıp, bizim saftirik Saadet’le evleneceklerinin
hayalini kuran gaflet içindeki kaç kişiyiz? Vallahi üzülmezdim. Ama meğer o, havaalanına
gidiyormuş. Kızı düğünde bıraktığı yetmezmiş gibi bir de tutuklanmasına sebep
oldu. İlk bölüm, üç kız kardeşin de oldukları yerde sıkışıp kalmalarıyla son
buldu. Biri tuvalet penceresinde, biri işlemediği bir suç sebebiyle ellerinde
kelepçelerle polis arabasında, bir diğeri ise duyduklarıyla yıkılan
hayallerinin altında…
Benim beklentilerimi karşılayan bir ilk bölümdü...
Bakalım nasıl devam edecek?