Dizinin birinci bölümünden bu
yana savunduğum gerçek Gülfem’in Cihan’a olan hassasiyetidir. Gülfem’in içindeki
merhameti ve insani duyguları kusturan tek kişi de Cihan’dır. Bu bölümde ilk defa
Gülfem ve Cihan abla-kardeş oldu. İsmiyle ya da kişiliğiyle değil, duygusuyla
hareket ettiler. Birlikte yaşamak zaman içinde ikisine de iyi geldi. Bir olmayı öğrendiler. Gülfem,
ilk defa Cihan’dan “abla” sözcüğünü duymuştu. Hiç beklemediği bir anda Cihan’dan
bu tepkiyi alması Gülfem’i şaşırtmıştı, fakat bir o kadar da mutlu etti.
Gülfem’in içindeki buzun erimesine sebep oldu. Hayatı Cihan’ın gözünden görmeyi denedi.
Birbirlerini tüm defolarıyla kabul ettiler ve gerçek bir aile olmanın ilk
adımın attılar. Her ne kadar Cahide’nin söyledikleri canını yaksa da Cihan ile
olan iletişimini kuvvetlendirdi.

Cahide'nin söyledikleri Gülfem'i derinden yaraladı.
Gülru’yla Ömer’in teknede
mahsur kalması ve botun benzininin bitmesi ikisinin baş başa kalmasını sağladı.
İkisi de aşka dair inanç taşlarını bir bir eteklerinden döktü. Gülru, Mert’le
evlenmeyeceğini söylediği anki duyguyla Ömer, Gülfem’e âşık olmadığını itiraf
ettiği an ikilinin hisselerine ortak oldu. Mesude’nin telaşı, Gülfem’in
harekete geçmesine sebep oldu. Gülfem de sordu soruşturdu ve Ömer’in teknesinin
olduğu marinaya geldi. O sırada Ömer ile Gülru’nun tekneden indiğini gördü. Sen
misin benim oyuncağımı elimden alan misali Gülru’ya kartlarını açtı. Gülfem,
istemeden Gülru’nun bir kez daha gözlerini açmasına sebep oldu. İkisi de artık
her şeyin farkındaydı. Orkide ile papatyanın arasındaki fark keskindi.
Eskiden olsa Gülru altta kalırdı. Ama artık Gülfem Sipahi de olsa kimseye boyun
eğmek zorunda değil. Gülfem de bunun farkında.
Peki, senin prensin kim? Gerçekten Mert mi?
O kadar iyi geliyorsunuz ki bana, galiba size âşık oldum.

Taner, annesine yaptıkları
için pişmandı. Sadece annesinin yanında kendi olabiliyordu. Sinirini, öfkesini
askıya asıp tüm çaresizliğiyle ana kucağına kondu. Anne yüreği… İsterse çocuğu seri katil olsun ama bir anne için evladı her zaman en yüce mevkidedir. Her ne
olursa olusun Mebrure, yine de Cahide Hanım’ı suçlamıyordu. Bunu ancak kocaman
yüreği olan insanlar yapabilirdi. Başlarına ne gelirse gelsin her zaman
kalplerinde affetmeye yerleri olanlar. Anne oğlun konuşmasını dinleyen Cahide
Hanım, duyduklarından gayet memnundu. Biraz olsun Mebrure’yi anlamaya yetti.
Şevket’in aldığı parayı geri verdi.
Taner için en güvenilir yer annesinin kucağı
Cahide Hanım, kapıyı açmayı kendine yakıştıramadı. Eli kapının kolunda kaldı.

Salih Efendi, Mert’in kaba
davranışlarına daha fazla dayanamadı ve yüzüğü elleriyle Gülru’nun parmağından
çıkardı. Mert deliye döndü ve her zamanki gibi tüm egoistliği ile fütursuz
hareketlerine kaldığı yerden devam etti. Anlamadan, dinlemeden kendi hatasının
faturasını başkalarına kesmeye başladı. En çok yaralanan ise Gülru’ydu.
Malıymış gibi davranıyordu. Kimse kimsenin malı olamaz. Olmamalı da! Karşındaki
istiyor diye hayatını kısıtlamak intihardan başka bir şey değildir. Çünkü
benliğini ele geçiriyor. Ben, olmaktan çıktıktan sonra insan olmanın ne faydası
var? Gülru, “Bitti. İstemiyorum. Sevmiyorum.” diyerek Mert’e olan yükünden
kurtuldu. Umarım bundan sonra akıllanır ama Mert bu!

Yonca gerçek yüzünü
göstermeye başladı. Taner’e bebeği ya üzerine geçirirsin ya da mahkemeyle ben
geçirmesini bilirim tehditlerini savurmaya başladı. İşler istediği gibi de
gitmeyince tüm edepsizliği ile Mebrure’yi öne sürüdü. Ağzının payını da aldı, fakat Yonca'nın yapacakları bitmemişti.

Mert bir çare Gülfem’in
yanına geldi. Gülru’yu ikna edermiş de bla bla bla… Bazen Gülfem’in olaylara
karşı tutumunu seviyorum. Tüm soğukkanlılığıyla gereken cevabı veriyor. Nitekim
Mert de aynısını yaptı. “Sözüm söz, sizi evlendiririm ama Gülru’yu ikna
edemem.” dedi. Ne kadar içi yansa da, yenilmiş gibi dursa da gerçekleri
söyledi. Mert aldığı bu cevabın karşında mızmız oğlan çocukları gibi “Neyleyim
çiçeksiz baharı? Ben de o zaman işi bırakırım.” diyerek yenilgisini kabullendi.
Yine Gülfem’in bu durum karşındaki tutumunu takdir ettim. “İşsiz kalmayı mı
istiyorsun? Bir şeyi gerçekten istiyorsan sonuna kadar mücadele etmelisin.”
öğüdünü vererek işi bırakmamasına konusunda Mert’i ikna etti. Acı çektiği halde
bunu dedi. Konuşmaya şahit olan Halide ise anında Gülfem’e, Gülru’ya karşı olan
tüm zehrini akıttı. Ondan iyi yılan mı olur? İçinde insanlıktan nasibini
almadığı için etrafındakileri kendi gibi kişiliksiz ve kinci olduğunu
düşünüyor. Gerçi umduğunu bulamıyor. O da ayrı bir şey.

Gülfem dolaylı olarak (Halide aracılığıyla) Gülru’nun Mert
ile evlenmesini mecbur kıldı. Ömer Bey’le teknede baş başa olduğunu öğrenen
Salih Efendi, yüzünü eğdirmemek için Gülru’yu Mert’e mecbur bıraktı. Salih
Efendi namusu için yaşayan bir adam. Ne pahasına olursa olsun namusuna halel
gelmesin yeter. Dünya yansa fark etmez. O ve doğruları vardır, gerisi laf
güzaf. Gülfem uzaktan da olsa istediğine kavuştu. Şimdilik küçük rakibinin
önüne geçti. O sıra Ömer de evleneceklerini duydu. Onun için de ani bir
gelişmeydi. Ama Salih Efendi’nin tutumu, Gülfem’in baskısı ve Mine’nin çektiği
video Ömer – Gülru – Mert üçlüsünü karşı karşıya getirdi. Bölümün sonunda ise
Mert’ten beklediğimiz hamle geldi.

Raninitv ve Güllerin Savaşı ailesinin bayramını kutlarım. Baklava tadında geçireceğiniz güzel anılarınız olması dileğimle...
Mortis