Gerçek yalanlar..
"“Gözlerini aç Mavi.. Benden korkmana gerek yok!” bunlar o korkutucu yaratıktan duyduğum ilk sözlerdi, ateş çukurunun içinden çıkıp kendini göstermeye başladığı o anda. Omuzlarından alevler yükseliyordu, kıpkırmızı bir kafası ve boynundan aşağı inen siyah renkli saçları vardı. Vücudu ve sağ kolu karalarla sarmalanmıştı. Sol eliyle ateşten bir kırbaç taşıyordu. Gördüklerim karşısında resmen nutkum tutulmuştu, ama o ısrarla aynı şeyi söylüyordu; “Benden korkmana gerek yok!” Daha sonra yavaşça bana doğru yaklaşmaya başladı, ama bu sırada yürümüyordu, resmen ateşlerin üzerinde süzülüyordu..

Tam olarak karşımda durmaya ve dikkatlice bana bakmaya başladığında “Korkma.” dedi, “Benden korkmana gerek yok! Keşke, sana kendimi beni ilk gördüğün andaki gibi gösterebilseydim. Ancak bunu yapamam, burada olmaz." Sanki sesinde üzgün bir ifade vardı. Aslında kafam karışmıştı. Bu gerçekten o muydu? Beyazlar içindeki adam? Lâkin, onun beklemeye niyeti yoktu. “Tut!” diyerek elindeki kırbacı bana doğru uzattı. Her ne kadar istemesem de korkudan söylediğini yaparak o alevden kırbacı ellerime aldım, canım çok yanıyordu. “Şimdi.” dedi, “Bütün gücünle kırbacı savurmanı istiyorum!”

Kırbaç, aslında benim gibi küçük bir çocuk için çok büyük ve ağırdı. Fakat, yine de bütün kuvvetimi toplayarak kırbacı var gücümle savurdum. Önce bir çınlama sesi duyuldu, hemen ardından ise belki de binlerce insanın çığlığı. Sesler o kadar korkutucuydu ki bir an kendimi kaybedip kırbacı bıraktım ve kulaklarımı kapadım. Bir iki saniye sonra ise onun beni dürtmesiyle, tekrardan kendime geldim. “Tekrar!” dedi, “Kırbacı yerden al!”. Aslında bunu istemiyordum, çünkü kırbaç alev nehrinin içine düşmüştü, korkuyordum. “Merak etme, canın bu kez yanmayacak.” demesiyle birlikte, bütün cesaretimi toplayarak elimi o alevden nehrin içine daldırdım ve kırbacı tekrardan kavradım..

O an bir değişiklik olduğunu hissettim. Kırbaç az önceki kadar ağır değildi, sanki hafiflemişti. Ve ellerimdeki yaralar kapanmaya başlamıştı. Ayrıca, içimde tarif edemediğim bir mutluluk vardı. Sanki mutluluk veren bütün hormonlarım, birden salgılanmaya başlamış gibiydi. İnanılmaz bir rahatlık ve zevk hissediyordum. Bu durum hoşuma gitmeye başlamıştı. “Başla!” demesiyle birlikte bu sefer daha güçlü bir şekilde kırbacı savurdum. Yine aynı çınlamayı duymuştum, ancak bu sefer daha yoğun çığlıklar ona eşlik ediyordu. Bütün benliğimle tarifsiz bir hazza kavuşmuştum. Keyiften adeta çıldırıyordum ve bu yüzden de kırbacı hiç durmadan savurmaya başladım, bir daha, bir daha, bir daha ve bir daha! Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum, ama eğer “Bu kadarı yeter..” diye beni uyarmasaydı; o kırbacı aylarca, yıllarca, hatta sonsuza kadar savurmaya devam edebilirdim.." *

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER