Ah Neriman! Üç kız ve bir torunla
doğduğun, büyüdüğün mahallede her şeye yeniden başlayacak kadar güçlü müsün
sahi? İflas edip sana bir açıklama yapma lütfunda bile bulunmayan kocanın
dediği gibi gücün bütün yoksulluğunu ve yoksunluğunu göğüslemeye yetebilir mi?
Birine ‘güçlü’ sıfatını yükleyip onu
hayatın en dipsiz kuyularına terk etmek dünyanın en büyük adaletsizliklerinden
biri. Hele o bir kadınsa! Sıklıkla olur bu. Kocası giden, kocası ölen,
sevgilisi terk eden, işinden kibarca kovulan, başına bin türlü iş gelen her
kadına aynı telkinde bulunulur: sen güçlüsün!
Değilim güçlü. Değilsin. Değil. Güçlü
olmaya sen zorluyorsun beni. Bir kadının ne olduğunu, yerini, yurdunu toplum
belirliyor: ‘sen kadınsın otur’, ‘sen güçlüsün kalk’. İşine geldiği gibi, canı
istediği zaman değiştiriyor kadına yüklediği sıfatı. Bu ülkede kadınlar
toplumun arzusuna göre ‘acizlik’ ve ‘güçlülük’ kavramları arasında gidip
geliyor. Kimse ona ‘sen bunu kaldırabilecek misin?’ diye sormuyor. Neriman da
aynı durumda. İflas eden kocasının arkasından kızları ve torunu ile sudan
çıkmış balık gibi dımdızlak kaldı ortada. Üstelik her bir çocuğu ayrı dert,
ayrı hava. Kocası Neriman’ı bir harbin ortasına itti. Kendi kolay olanı
yaparak, kaçarak kurtuldu ve onu koskoca bir yangının ortasında bir başına
bıraktı. Cebine kocaman bir yüreklendirme cümlesi koyarak: ‘sen güçlüsün!’
Neriman ve kızları için sıfırdan başlama vakti
Neriman’ı güçlü olmaya hayat zorlayacak
belli ki. Evden ayrıldıktan sonra ilk olarak kayınbiraderinin evine sığınan
Neriman ve kızları kendileri için müştemilatın hazırlandığını görünce ilk
darbeyi aldılar. Ardından eşinin telefonuyla yerle bir olan Neriman yıllardır
küs olduğu abisinin evine, baba ocağına, mahallesine sığınmaktan başka çare
bulamadı. İyi ki eski günler, iyi ki doğup büyüdüğümüz mahalleler, o buram
buram mazi kokan evler var hayatımızda. Bir gün başımıza ne gelmiş olursa olsun
dönüp gidebileceğimiz evlerimiz var.
Neriman’ın abisi İskender huysuz, aksi
bir adam. Bir o kadar babacan fakat. İnadını kırmak güç olsa da daha ikinci gün
yelkenleri suya indirdi hafiften. Neriman’a kocasıyla evlendiği için kızgın hala.
Belli ki adamın ilk fırtınada bırakıp gideceğini önceden kestirmiş. Şimdi haklı
çıkmanın yarı gururunu yaşıyor sayılabilir.
Zeynep aşağılayıp durduğu 'varoş' mahallesinde asıl zenginliği bulacak belki de.
Hayat Neriman’ı en çok çocuklarıyla
imtihan edecek. Ne giydiği, ne yediği, nerede uyuduğu dert değil onun için.
Eski mahallesine hiç zorlanmadan adapte olup kaldığı yerden devam etti
hayatına. Ama kızları için aynı şey söz konusu değil. Hele küçük kızı Zeynep
tam bir asi gençlik. Nilay Deniz rolünün hakkını fazlasıyla veriyor. İlk
bölümde de öyleydi. Asi, doyumsuz zamane genci Zeynep bundan daha iyi
yansıtılamazdı sanırım. Annesini en çok o zorluyor. Yattığı yeri, oturduğu
koltuğu, yediği yemeği, kısacası hiçbir şeyi beğenmiyor. Ablası Itır gibi. Itır
da bir evlilik geçirmiş, her şeyden önce bir ‘anne’ sorumluluğunda ve
bilincinde değil de Zeynep’in sınıf arkadaşı bir liseli kız modunda hareket
ediyor. Bencil bir kadın. Çocuğunu zerre umursamayıp ‘ilişkinin riskli
günlerinde sevgilisini yalnız bırakmamak’ için koşa koşa Çeşme’ye gitti. Arkasına
bile bakmadan. Bu sahneyi izleyen hemen herkesin ortak fikri ‘doğurmakla anne
olunmuyor ki canım’ olmuştur diye tahmin ediyorum. Neriman’ın işi zor vesselam.
Kadın kaybettiklerine mi, kocasının firarına mı, evlatlarının hayırsızlığına mı
yansın? Bir yandan da ortada kalmış olmanın sıkıntısı var. Bunca derde bir omuz
atan bile yok Neriman’ın yanında. Fakat akıl veren çok: Güçlüsün Neriman
atlatırsın bunları.
Neriman güçlü olmayı hiç istemiyor belki
de.
İskender ve Tarık'ı barıştırın. Olma mı?
Mahallenin iki huysuz ferdi İskender ile
Tarık’ın arasında bilmediğimiz bir husumet var. Kahvehanede birbirlerini kırıp
dökerlerken üzüldüm açıkçası. Böyle kurmamıştım ben kafamda Neriman’ın
mahallesini. Hani hep dillendirdiğimiz o ‘özlenen, sıcak mahalle öyküsü’
tanımına yakıştıramadım. Yazarının tasarrufudur elbet bu durum. Seyircisi
olarak benim de dileğim daha pozitif ilişkiler seyretmek yolunadır. Birbirimizi
öyle anlamıyoruz ki zaten, öyle vurup kırıyoruz ki. Bari ekranda aksimizi değil
aksini seyredebilelim halimizin.
Mahallemizin asi oğlu da Mert. Üstün
zekasını yüksek öğrenim yerine her türlü kumar oyunları için harcayan değişik
bir çocuk. Kalbi temiz, efendi özünde. Fakat babasının ‘adam ol’ ısrarını
şiddetle reddeden bir yapıya sahip. Artık o neyin hıncını çıkarıyor hayattan
onu da zamanla göreceğiz. Fazlasıyla iyiliksever. Önce Hami’ye sonra da Neriman’ın
kızı Naz’a yardım etmek için kendini cengaver misali ortalara atmaya hiç
çekinmedi. Başına da gelmeyen kalmadı. İyilik edip denize atmaya, balıktan
değil Halık’tan ümitlenmeye meyilli bir çocuk. Haftaya onu o karakoldan kim,
nasıl kurtaracak bakalım?
Emek veren herkesin gönlüne sağlık.