Bir
dizi ya da film izlerken bazen beynim benden izinsiz, izlediklerime bir fon
müziği yaratır. Bu gece de bölümü izlerken o gri kıvrımların arasından Zerrin
Özer’in unutulmaz “
Kıyamam” ı sızdı
usul usul ve bütün Pelin& Sinan sahnelerinde kâh alçalıp kâh yükselerek
çalıp durdu zihnimde… Bölüm yorumu da onun eşliğinde çıktı, doğal olarak.
Hani,
canınız çok yanmıştır ama onu yakan öyle biridir ki yine de onun gözünden akan
bir damla yaşa bile kıyamazsınız. Onun gözünden akan yaş, gelip sizin
yüreğinizi dağlar yeniden. Bir kez daha
yüreğinizin yanan yerleri kıvılcımlar sıçratır, sizden izinsiz. Sıçratır ve onu
da yakar. Onu her kırdığınızda siz, bir kez daha kırılırsınız; kırıldıkça da
daha hızla sıçrar kıvılcımlar ve kendinizden nefret de etseniz bile isteye
“siz” yakarsınız o, en çok sevdiğinizin yüreğini…
İlk
sahnede, Pelin’i Sinan’ı tokatlamaya kadar götüren acının, Sinan cephesindeki
etkisi tam da buydu. İşte beyin hücrelerimin “ Kıyamam” diye hep bir ağızdan haykırışa geçmelerinin sebebi de
Sinan’ın Pelin’in tokadına engel olurken ona bakışıydı…
Aslında
Pelin’i değil onun dudaklarından dökülen “Hep aynaya değil, biraz da içine bak
Sinan!” cümlesiyle içindekilerin taşmasını engelliyordu o an…
Aslında
yıllar boyu sırf onun için ördüğü sapasağlam kale duvarlarının istemsizce
çöküşüne karşı koyma çabalarıydı, Pelin’e bütün haksızlığının altında yatan…
Aslında bir daha kırılmamak için bastırdığı, kendine bile söylerse
“gerçekliğine” karşı koyamayacağı duyguyu frenlemekti bütün derdi…
Tahammülüm yok
gözlerinde bir damla yaşa, kıyamam…
Bülent’le
dertleşirken çıktı; hiçbir engelin, hiçbir barikatın, hiçbir frenin
yüreğindekini durduramayacağı ve Sinan’ı Pelin’in kapısına ışınlayan da o
yüreğindekine karşı koyamayıştı, zaten. Bence bölümün en iyi repliği de o kapı
ağzında geldi:
“Kızlarla yüz kere
izlediğin filmi benimle yüz birinci kez izler misin?” Ne denli basit ama ne
denli dolu bir cümle… Ne kadar sıradan ama ne kadar bambaşka… “Aynılığın
içindeki farkı benimle yaşa!”ydı benim satır arasından okuduğum. Görüntü,
dekor, malzeme birebir aynı ama duygusu daha önce hiç yaşanmamış… Öyle bir
farklılık ki bu, ben Pelin olsam bir daha kızlarla o filmi hiç izleyemem. Yine
aynı kapı ağzında Pelin’in Sinan’a söylediği “Seninle güzel anılar biriktirmek
istiyorum.” dileğinin en somut hâliydi, o güzel anılar koleksiyonunun da bence
en değerli parçalarından biri…
Ardından "hâlâ çok erken olduğunu düşündüğüm- yaşanacakları Meliha’nın gelişi bozup
romantizm dozunu normal ölçeğe indirince biraz soluklanmıştım ki ardından
yatakta uyuyan Pelin’e şiir okuyan Sinan, devreye girince beynimdeki müziğin
tepe noktalarını işittim.
Sabah
birbirlerinin kollarında uyanan Pelin ve Sinan’ı görünce de emin oldum ki artık
iki gönül arasında daha önce temelleri atılan sevda köprüsü kuruldu. Bundan
sonra orta noktada buluşmak üzere harekete geçmelerinde sıra…
Ne
yalan söyleyeyim Furkan Andıç’ı izlediğim 6 bölüm içinde en başarılı bulduğum
bölüm oldu bu. Bakışlardaki doğru ifadeler, gerek kapıdaki konuşmada gerek
Pelin’e şiir okurken ses tonu, hele hele Pelin’e giderken yoluna çıkan Ceyda’yı
fark etmeden geçişindeki doğallık, bana “Tamam, şimdi oldu!” dedirtti.
Ne yükseklerde gözüm var ne para pulda… Bir tek sen mühimsin aşk, sen
hayatımda…
Bir
yanda Pelin & Sinan ilişkisi hizaya girerken bir yanda da Ceyda’nın son
çırpınışlarını, dudaklarım fiyonk olmuş hâlde izledim. Geçen bölüm Ceyda’nın
anlık eylemlerle elini zayıflattığını söylemiştim. Bu bölüm berbat bir satranç
oyuncusu olduğunu da gösterdi ve şahını sağlama almadan vezirle “Şah” dedi. Bütün
kozlarını teker teker harcamışsın, ardında ne denli sağlam kale olduğundan emin
olmadığın Meliha’dan başka desteğin yok, sen hangi akla hizmet kalkıp da bağıra
çağıra “Ben sana âşığım, Sinan!” diye böğürüyorsun acep? Ha, şimdi bana “Ne
yapsın? Başka çaresi mi kaldı?” demeyin. Bütün mermileri acemi asker gibi sağa
sola saçan da ben değilim. Ha, üzüldüm mü? Elbette hayır! Hatta bir ara
Ceyda’yı kaynar kazana atıp ağzına bir havuç, kulaklarına iki maydanoz demeti
tıkıp kazanın etrafında yamyam dansı yaparken kendimi hayal ettiğim de
doğrudur.
Bu arada Sinan’ın
Pelin’e gidişini her hâlinden son derece keyif aldığı, imalı tavrıyla Ceyda’ya
söyleyen ve Ceyda’nın renginin iki ton daha solmasına sebep olan Bülent, seni
seviyorum, demiş miydim?
Yazı devam ediyor...