Başımıza gelen iyi ya da
kötü olayların mutlaka bir nedeni vardır. Göremediğimiz, ıskaladığımız
her ne ise onu görmemizi istiyordur hayat. Bu bölümde Bahar’ın başına gelen şofbenden zehirlenme olayı da, Nuran’a
Bahar’ın annesi olduğunu, Efsun’a da kardeş olduklarını hatırlattı. Biz de
onların “Aile” olduklarını hatırladık.
Bahar'la kardeş olduğunuzu
hatırlaman ne güzel Efsun.
"Hasret'in canını bu kadar acıtma, o da yaralı bir anne..
"Hangimiz daha çok
anneyiz" yarışı bitmeyecek anlaşıldı."
En soğukkanlı bildiğimiz Efsun bile bu
duyguya çok hazırlıksız yakalandı ve darmadağın oldu. Nuran’ın canı öyle acıdı
ki, o halde Hasret’in canını acıtmak için söyledikleri bizi de karmakarışık
duygulara itti. “Kızımı iki gün koruyamadın” derken 22 yıl Bahar’a annelik
ettiğini düşündük ama hemen sonrasında söyledikleri o korkunç yalanı hatırlayıp, "Hasret’in canını bu kadar acıtma, o da yaralı bir anne” dedik. Aslında biz de ne
diyeceğimizi şaşırdık galiba. Hayatın içinde de böyle olmaz mı? Zaten Bahar
iyileşir iyileşmez Nuran ve Efsun büyük yalanları ile ilgili korkularına geri
döndüler.
Ayakta okunacak gibi değil tabi!
Bahar adına gelen
Mehmet Emir imzalı kargo, bu bölümdeki zincirin ilk halkasıydı. Sonra onu, evin
duvarına yazılan “Yusuf burada gömülü” yazısı ve “Ben Yusuf, ben ölmedim” diyen
telefon takip edince gerilim epey yükseldi. Bunu her kim yapıyorsa Nuran ve
Efsun’u korkarken görmekten büyük keyif alıyor. Şimdilik bu oyunu oynamayı
seviyor. Henüz amacının ne olduğu pek anlaşılmıyor. Amacı adalet olsaydı polise
giderdi, para olsa muhtemelen altınları almasına rağmen daha fazlasını isterdi.
Korku salmak, oyun oynamak istiyor ve sonunda vicdanlarına yenik düşmesini
istiyor olabilir. Bekleyip göreceğiz. Zaten yalan, zamanı geldiğinde her
insanın vicdanını zorlar. Bu vicdan hesaplaşmasını, Bahar ölümle burun buruna
geldiğinde Efsun’da gördük.
Sırtını dönüp yattı
demek. Bak sen! Efsun’un söylediği yalanlardan duyduğu pişmanlığı
itiraf edişini duymak içimizi bir nebze olsun rahatlatsa da asıl bize iyi gelen
itiraf, Ateş ile beraber olmadığını söylemesiydi. Zaten bu “Sarhoştum
hatırlamıyorum” cümlesi baştan beri Ateş’i tanıdığımızdan, içimize sinmiyordu. Ama
kabul edelim, Efsun iyi yalan söylüyor. Tam bu gerçeği öğrenip “Oh be” demişken, insan “Keşke Bahar ve Ateş
de bilse bu gerçeği” diyor. Bizim bilmemiz neye yarar ki?
Bakmaya doyamamak bu
olsa gerek.
Fakat Ateş ve Bahar
bu gerçekten habersiz olmalarına rağmen, Ateş’in de çabalarıyla hızla
birbirlerine yaklaşıyorlar. Biraraya daha sık geliyorlar. Ateş’in Bahar’dan
kolay kolay vazgeçmeyeceğini Bahar’a “Benim ailemsin” diyerek onu oldukça değerli
bir yere koyduğunu görüyoruz. Anlıyoruz da fakat “Uzun yıllardır tek ailesi olan teyzesi nerede”
demekten de kendimizi alamıyoruz tabi. Gülsen Tuncer diziden ayrılmışsa,
izleyiciye bir sahneyle de olsa izah etmeleri güzel olurdu diye düşüyorum. Ateş,
anne babasının öldürülme nedeniyle ilgili yeni bilgileri ısrarla onunla
buluşmak isteyen Nedim Irmaklı’dan öğrendi. Atahan Holding’in %25 inin sahibi
Ateş’in ailesiymiş. Bu bilgilerle kalbi temiz bir çocukdan farksız olan Ateş, Atahan’lara neler yapacak acaba? Bahar’ın
da gerçekte bir Atahan olduğunu düşünürsek Ateş ile Bahar aynı şirketin
varisleri oluyorlar bu durumda.
Yine her şeyden habersiz yine kendisinden bu
bilgi de saklanmış Mehmet Emir’e üzülmek mi? Tabi ki hayır. Sanırım hikayenin "gerçeklerin en çok gizlendiği insan" ünvanı Mehmet Emir'e ait olmaya devam edecek.. Fakat o da karısının “Nereye
gidiyorsun?” sorusuna bile karşılık vermeyen, öylece bakıp sonra da kapıyı çekip
giden enteresan bir adam. “Hastaneye gidiyorum” demek bu kadar zor mu? Zaten bu
yüzden Fulya kıyameti kopardı. Fulya’nın Hasret’in gelişiyle başlayan Mehmet Emir’i kaybetme konusundaki kaygılı
hali artarak devam ediyor. Geçen bölüm paella yapan, sürpriz parti hazırlayan o
romantik kadının yerinde yeller esiyor artık. Hesap soran, cevap alamadığında
avazı çıktığı kadar bağıran, ev basan bir Fulya var artık karşımızda. Mehmet
Emir’in bağırmaları karşısında da gayet dik duruyor, gözünü bile kırpmadan, ta
gözlerinin içine bakıyor. Fulya savaş boyalarını sürdü bile. Sıkı durun.
Fulya yıllardır sakladığı sırrın
bedelini ödüyor aslında. "Haklısın" derken, 'hak ettin" dediğimiz bir kadın oldu. Zaten
hep söylediğim gibi bu dizinin senaryosundaki en enteresan nokta, yaşadığı olumsuzlukları hak ettiğini düşündüğümü karaktere bir yandan da hak verir hale gelmemiz değil mi? Bu iki duygu arasında salıncak kurduk bir
ileri bir geri gidip geliyoruz.
Eeee, şeyyy,
açıklayabilirim! Hülya evliliği boyunca, Asım’a hak ettiği değeri vermeyip bu
nedenle terkedilince, bu durumun yarattığı travmayla kendisinden beklenmeyecek
şeyler yaptı. Seçil’in evini yaktı. Sonrasında yaşanan terk edilme, kızı tarafından,
babasının gitmesine neden olduğu için dışlanma ve yalnız kalma sürecinden sonra
bir nekahet süresi tanıdı kendine ve toparlandı. Asım’a olan sevgisi mi yoksa
kadınlık gururuna vurulan darbenin etkisi midir, bilinmez ama elinden geldiğince
çabalayan sabırlı bir Hülya gördük. Asım’ı ve hasta olan annesi Esma Anne’yi o
otel odasından eve getirerek gözümüze girdi. Asım’ın eve dönmesini sağlamak bir
başarı. Asım eve geldikten sonra Hülya’nın nasıl bir tavır sergileyeceğini inanın
merak ediyordum.
Ama çok geçmeden Hülya kendisinden beklediğimiz o tanıdık
tavrıyla tekrar karşımıza çıktı. Aksi düşünülemezdi. Sınıf farkını,
karşısındakine iliklerine kadar hissettiren davranışları yeniden hortladı. Esma
Anne’ye olan nezaketli tavrı çok uzun sürmedi. Hayatından atamayacağı annenin
varlığını, çitileyerek, geçtiği yerleri dezenfekte ederek atmaya ve böyle
rahatlamaya çalıştı. Hülya böyle biri ve elinden ancak bu kadarı geliyor. Eğer
tamamen değişseydi biz de çok anlam veremezdik. Senaryoya yüklenirdik.
Senaryonun
bir diğer değişik adamı da Onur. Diziye girişi ile şu an geldiği noktanın seyri
oldukça farklı bu da beni meraklandırıyor. Onur’dan farklı bir hikaye
çıkacak gibi gözüküyor.
O Hayat Benim,
içinde 'büyük yalanlar' barındırdığından her bölümün kokusunda gerilim var
ancak bu yalanların çok uzatılmadan birer birer çözüleceğini ve yeni
sorunlarla uğraşacaklarını düşünüyorum. Hadi hayırlısı.